Gözlerimi yavaşça aralıyıp karanlık odama baktım. İki bina arasında, bir penceresi olupta ışık almayan odamda tıpkı hayatım gibiydi. Bedenen vardım, yaşıyodum ama ruhen hiçtim, yoktum, kayıptım. Ölüydü ruhum karanlıktı...
Sabah sabah, güne süper bir şekilde başlamıştım. Kendi, kendimin içini karartarak resmen sizin bile içinizi karartım. Başımı salayıp silkelenip, ayağa kalkıp, kolarımı esnetip, esnedim. Ne kadar kendi hayatım karanlık olsada, sorumlu olduğum, mutlu olmasını istediğim, bir kardeşim var. Benden iki yaş küçük olsada, ailemizin ölümü ona benden daha ağır gelmişti. Kolay atlatamamıştı. Daha 13 yaşındaydı, o zamanlar. Benimde çok farkım yoktu ondan. Ama bilmiyorum büyük olan bendim. Böyle büyümüştüm. Kendi hayatımı batırmıştım. Liseyi bırakıp on beş yaşındayken, yetimanede kalmaktansa çalışmayı seçmiştim. Kolay değildi. Ama hangi şey kolaydıki hayatta zaten. Ne kadar hayatımız kötüde gitse, aramızdan biri mutlu olmalıydı. O buna uygun en iyi adaydı, Aramızdan. Hazan...
Minik kuşumun, odasına girip perdeyi açtım. İçeriye giren güneş ışığıyla mızmızlanıp, yorganı kafasına kadar çekti. Yanına gidip, parmaklarımla yorganı aralıp, yanağını öpüp.
"Günaydın Tatlım" kocaman bi gülümsemeyle ona bakıp. Biraz dürttüm kolumla.
"Abbbbllaaaaaaa! " yorganı tekmeliyerek mızmızlandı.
" Hadi kalk uykucu sabah sabah abla dayağı yemek istemesin, her halde! " sarıldığı yorganı zorla üstünden çektim.
" Yaaaaa.. Abla çok kötüsün gerçekten!" deyip ayaklarını yatağa vurduktan sonra dudağını büzüp.
"Yazık değilmi kardeşine? Uykusuzluktan ya bayılırsam, ya hasta olup yataklara düşersem, o zaman Ah! yapmasaydım, keşke diye ağlarsın" tatlı tatlı çemkirdi. Bi güzel de.
"Yemezler" dedim sırıtarak.
"Of abla of! " diyerek kalkmıştı yataktan, banyoyo grip kapıyı kapattı. O hazırlanana kadar, bende gidip kahvaltıyı hazırladım miniğime.
Kahvaltıyı yapıp, servise bindirip, eve gelmiştim. Hızlıca hazırlanıp küçük dükana geldim. Fetah amca gine burnundan soluyodu.
" Sana kaç kere geç kalma dedim! Hergün yarım saat geç kalıyosun! Bundan sonra her geç kaldığın saat maşından kesilecek! "diyerek gürledi. Çatık kaşlarıyla ve gitti. Ben gine çatık kaşlarımıla, ruhsuz bir şekilde dinledim, adamı. Neymiş aylığımdan kesecekmişmişte, zaten üç kuruş para veriyo. Bir de ondan kesecekmiş! Derin bi nefes alıp,' herşey_ herşey_ Hazan için.' Dedim içimden. İçeriye girip bulaşıkları yıkadım. Sonra önlüğü takıp gelen müşterilerle ilgilendim. Müşterilerle ilgilenirken, duyduğum konuşmayla bir anda duraksadım. Liseli öğrencilerin konuşmasıydı. Kendi eğitimimi yok saymıştım, iki yıldır. Oysa bende şuan lise üçtüm. Dışardan okuyodum, okulduğu kadar. Kafamı salayıp konuyo odaklandım, çocuk heycanla anlatmaya başladı.
"Çukurdan gelmişler abi, keşke bizi alsaydılar. Onlarla olmak çok isterdim." Dedi hevesle. Diğer çocuk daha mantıklıydı ve zekiydi. Hemen lafa atladı.
"Lan salak ölümüne susadın herhalde! Seni asla kendi yanlarına almazlar. Ha çok istersen git peşlerinden, geçen seneki herkesin korktuğu, Serhat gibi ölüm haberin gelsin buraya, bas git! Ben o kıza acıyorum! açık cası" demişti.
Demek yeniden gelmişlerdi. En son iki sene önce, ben dokuzuncu sınıfta iken, yan sınıftan bi çocuğu almışlardı. O günden sonra ne bir daha o çocuğu görmüşler, ne de duymuşlular. Kaybolmuştu_belkide ölmüş...
Bian içim daraldı. Umarım kötü bişey olmaz.
Tüm gün hem Çukur'un nasıl bi yer olduğunu düşünmüşdüm. Hemde bir yandan, ne bileyim çukur... Resmen ölüm çukuru gibi bişeydi işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇUKUR #ilmelistan
Teen FictionKızı Alın! Abla abla hayır ablaaa! Durun! Herkes susup kızın ne diyeceğini bekliyodu ne diyebilirdiki karşında Dünyanın en güçlü adamları var. Çukura girecek yeni kurbanını seçmişlerdi. Ve bu karardan kimse kimse vazgeçtiremezdi onları. Çukurdan...