"Marshall, yoruldum. Ayrıca hava çok soğuk. Bu soğukta neden sana uyup dışarı çıktım ki? Ayrıca sen üşümüyor musun? Benden daha ince giyinmişsin!"
"Soruların bitti mi?"
"Sorularıma cevap ver! Ayrıca bitmedi. Biz neden gecenin ikisinde ormandayız?"
"Sana söyledim. Göstermek istediğim bir şey var."
Lanet olsun. Hava cidden soğuktu ve sırf bir şey göstereceğim diye çekmediğim kalmamıştı. Arkama bakıp, üzerindeki koca monta rağmen titreyen pembe kafaya baktım. İç çekip ceketimi çıkarıp ona uzattım. Üşüyordum ama bu umurumda değildi. O daha önemliydi şuan. Bana ters ters bakıp ağzını açtı;
"Ne yaptığını sanıyorsun? Giy şu ceketini."
"Üşümüyorum. Sen alabilirsin."
Yalan. Donuyorum. Ama kimin umurunda ki. Sinirle gözlerini kısıp itti ceketi. Bir kere olsun kabul etse şaşardım zaten.
"Yalan söyleme bana. Yaz ayında bile üşüyen bir ruh hastasısın sen. Kış ayında, geceleyin dışarıdayken mi üşümeyeceğin tuttu?"
"Evet."
İç çekip aldı ceketi elimden. Gülüp önümü döndüm ve titrememi saklamaya çalıştım. Cidden, fazla soğuktu ve ben buz tutacağımdan korkmaya başlamıştım. Hırkama birazdaha sarıldım ve çaktırmadan ona baktım. Söylenerek giymişti ceketi.
Birazdaha ilerleyince elimle dur işareti yaptım. Gelmiştik. Gülümseyip önümdeki çalıya saklandım ve az ötedeki küçük mağaraya bakmaya başladım. Gumball bana bakıp iç çekti ve oda yanıma çöktü. Fısıldayarak konuşmaya başladı.
"Şimdi bana neden burada olduğumuzu söyleyecek misin?"
"Şu mağarayı görüyorsun değil mi?"
Kafasını evet diye sallayıp, gözlerini oraya sabitledi. Gülümseyip sözüme devam ettim.
"Orayı iki gün önce keşfettim. İçinde bir kurt ailesi var. Baba kurt yok, yani ben onu hiç görmedim. Anne ise normal bir köpek ve hastalıklı gibi. 5 tane yavruları var. Birazdan dışarı çıkarlar."
Korkuyla bana bakıp yerine biraz daha sindi. Ellerini omzuma koydu ve sanki karşısında uzaylı varmışcasına konuşmaya başladı.
"Bak koçum, iyisin değil mi? Lütfen bana iyi olmadığını söyle. Yoksa biz gecenin ikisinde ormanın en iç bölgesinde bir kurt yuvasını dikizleyelim değil mi? Hadi dostum, gidelim burdan. Kurt bunlar şakaya alınmaz. Ya kokumuzu alıp üstümüze saldırırlarsa. Aileme ne söylerim ben."
Gözlerimi devirip, hiç istemesemde ellerini omzumdan çektim. Fazla korkaktı. İki gecedir burada onları izliyordum ve bir kere olsun saldırmamışlardı bana. Üstelik yavrulardan birini Sevmiştim bile. İnsanlara alışık olmalıydılar ki, yanıma yaklaşıyorlardı.
"Saçmalama Gumball, zararsızlar. Eğer söylediğin gibi saldırgan olsalardı şimdiye hastanelik olmuştum. Ama bak sapasağlam ayaktayım."
Nefesini verip yuvayı izlemeye başladı. İçerden sesler geliyordu. Bu da demekti ki birazdan dışarı çıkacaklardı. Gülüp Gumball'ı izlemeye başladım. Az öncekinin aksine meraklı bakıyordu gözleri. Şuan fazla sevimliydi. Keşke öpebilseydim onu. İçimdekileri söylesem, sarılsaydım ona. İmkansızdı ama. O benim aksine eşcinsel değildi. Ve ben sırf bencil olduğum için onu da girdiğim bu çıkmaza sokamazdım. Ayrıca bunu becerebileceğimdende emin değildim. Gülümseyip bana baktı.
"Yakışıklı olduğumu biliyorum ama öyle yiyecek gibi bakmayı keser misin? Okuldaki kızlardan bile daha fena bakıyorsun."
Utançla kafamı eğdim. Fısıldayarak; "yakışıklı olman benim suçum değil." demiştim. Muhtemelen duymamıştı.
"Ne dedin."
"Ne demişim."
"Bir şey dedin az önce. Ne dedin, onu soruyorum."
Siktir, duymuş muydu? Kızarmama engel olamadım. Acilen konuyu değiştirmeliyim.
"Fiona çok güzel değil mi?"
Anında parlamıştı gözleri. Demiştim. İstesem bile onu bu çıkmaza sokamazdım. Ayrıca Fiona, benim 8 yıldır beceremediğim şeyi iki haftada başarmıştı. Bu yıl okula yeni gelmişti ve geldiği gibi Gumball ona kafayı takmıştı. İtiraf etmek istemesem bile, çok yakışıyorlardı.
"Dimi lan, çok güzel. Ama sakın ona yan gözle bakma. Benim o. Haftaya ona çıkma teklifi etmeyi düşünüyorum. Bence o da beni seviyor ya. Bana bakınca utanıyor felan."
Gözlerinin içi gülüyordu onu anlatırken. Canım acıdı. Fiona, ne şanslı kızdı öyle. Onu böyle güzel seven birine sahipti. Kafamla onu onaylayıp bakışlarımı kaçırdım. Kendim demiş olsam bile, istemiyordum onu dinlemek. Minik inleme tarzı sesler duyunca gözlerim yuvaya kaydı.
Çıkmışlardı. Gülümseyip, Gumball'a baktım. Hala Fiona'dan bahsediyordu. Suratım asılsada hemen düzelttim ve onu dürttüm. Bana bakınca, gözlerimle yavruları işaret ettim. Oraya bakınca hem şaşırmış hemde gülmüştü.
Harika bir şeye bakıyormuş gibi parlıyordu gözleri.
Bana bakıp Gülünce bende karşılık verdim ona. Çok güzel gülüyordu. Görmeyi hak etmediğim kadar. O yüzden katlanıyordum ya. Bana Gülsün diye, başkalarını anlatmasına izin veriyordum. O zaman da gülüyordu çünkü.
Gülsün yeterdi bana.
Tam konuşacakken ben hapşırınca kaşlarını çattı. Cidden, unutmuştum üşüdüğümü. Genede gülümsedim ona. Sinirle nefesini verip ceketimi tekrar bana giydirdi. Boynundaki atkıyı ve kafasındaki şapkayı çıkarıp bana takınca yüzüne o güzel gülümsemesini yerleştirmişti. Kıkırdadı ve açtı ağzını;
"Çok tatlı oldun."
Kızarıp önüme döndüm. O da gülüp kalktı ayağa. Ben ona bakınca elini bana uzattı ve benide kaldırdı yerimden.
"Daha fazla durmayalım. Hasta olacağını ikimizde biliyoruz, Marshall. Hadi eve gidelim."
Diyip yürümeye başladı. Gülümseyip bende arkasından ilerlemeye başladım. Mutluydum. Onun gibisini birdaha asla bulamazdım. Arkadaş olsakta yeterdi bana.
Sadece Gülsün yeter.
Sadece sıkıldım ve yazmak istedim.