Time To Give Up #31

600 35 41
                                    

Beynimin sanki volkanın içine farklı bir cisim atmış gibi fokurdayıp patladığını hissettim. Eş zamanlı olarak keskin bir acı başıma saplanırken inleyerek elimi anlıma götürdüm. Sanki geçecekmiş gibi sıktığımda kazandığım tek şey daha fazla ağrıydı. 

Tanıdık koku küçük bir sinyal gibi vücuduma yayıldı. Bu kokuyu biliyordum. Hem de fazla biliyordum. Gözlerimi açmak istercesine zorladığımda onlar da kapanmak için direndi. Hayali bir göz devirme seansından sonra zorlanarak gözlerimi açmayı başardım. 

Dudaklarımı yalayarak doğrulmaya çalıştım ama sanki yirmi tonluk bir kamyonet -ki o kadar tonluk bir kamyonet olduğunu zannetmiyordum- çarpmış gibi hissediyordum. Ellerimi bulunduğum şeye (?) bastırarak kalktığımda bir yatakta olduğumu fark ettim. Ama yalnız değildim. Yanımdaki bedene korkarak döndüğümde Zayn olmasını beklemiyordum. Yani en azından neler olduğunu hatırlayana kadar...

Beni görmüştü değil mi?

Yutkunarak sessiz olmaya çalıştım. Oldukça yavaş bir şekilde yataktan kalktığımda ona bu kadar yakın olmam beni sersemletti. Üzerimdeki soğukluğun sebebini yatağın kenarında duran sweatshirt şeysini görünce anladım. Onu yerden alarak giydiğimde telefonumu cebimden çıkartarak saate baktım. 

08.26 pm.

Sıçtım.

Dudağımı ısırarak kapıya yöneldim. Elim komodine çarparken içimden bir küfür savurdum. Sessizce ilerlerken onun uyuduğunu ve uyanmayacağını kendime hatırlatarak sakinleşmeye çalışıyordum. Ama bir şey unutmuştum. 

O, bir kuşun kanat çırpma sesinden bile uyanabilecek biriydi.

"Bir yere mi gidiyordun?"

Ellerimin titremesini gizlemek için onları ceplerime soktum. Dudağım yine her zamanki gibi dişlerimin arasında hapsolmuştu. Ağzıma yayılan metalik tadı geçiştirdim. Arkamı dönmeden, buradan koşarak çıksam ne olurdu? Bunu denemeden bilemezdim. 

Ama bunu yapmayacaktım. Birkaç saniye düşündüm. Arkamı dönersem ne olabileceğini. Beni görür, kovardı. Ve ben kalp kırıklıklarımı bile toplayamadan buradan koşarak uzaklaşırdım. 

Bu iki seçeneğin tek ortak noktası koşmaktı. Koşmak demişken... Onu fazla yormuş muydum?

Aptalca düşüncelerimden sıyrılmak istercesine başımı iki yana salladım ve ani bir kararla, ilk kez düşünmeden bir şey yaptım.

Arkamı döndüm.

Gözlerim koyu gri yatak örtüsünde takılı kaldı. Ardından yavaşça pantolonuna, tişörtüne çıktı. Yeni çıkmaya başlamış sakallarından sonra gözlerinde takılı kaldım.

"Evet," dedim ona ithafen. Bunu sadece bugün yapabilmiştim. "Gidiyordum." Sanırım konuşmamı ya da ona döneceğimi beklemiyordu. Gözlerindeki şaşkınlığı saklamaya gerek duymadı.

Yerinde kıpırdanarak yataktan kalktı ve yatağın etrafından dolanarak tam karşımda durdu. Nefesim hızlanıyordu. Yakınlığımız dikkatimi dağıtmaya başlamıştı bile. 

"Bana hiçbir şey anlatmadan mı?" Duraksamadan cevap verdim.

"Anlatmadan."

"Peki ya neden?"

Gözlerimi koyu kahverengi gözlerinden kaçırarak odasında gezdirdim. Dışarıdan elbette görmüştüm ama odasına girme şansım gibi bir şey yoktu. Hem Trisha ya da kızlardan biri evdeyken nasıl girebilirdim? 

Nobody ☁️ textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin