Önünden gelip geçen insanlara hiç aldırmadı Marvin. Gözleri dalmış bir hayli yorgundu. Dün gecenin devamına eşlik eden güneş yüzüne vuruyordu. Uyumamıştı, uyuyamamıştı. Gözleri belki uykusuzluktan belki de yüreğinden kapanıyordu. Belle’nin sesini duyduğunda, sesi içine çekercesine bir nefes aldı. Bu kez akciğerlerine değil taa kalbinin en derinlerine…
“ Oturalım mı buraya Marvin? Yoksa başka bir yere mi gitmek istersin? ”
Her yer buram buram deniz kokarken, her yer alabildiğine denizken, Marvin’in gördüğü, duyduğu sadece onun gözlerindeki denizdi… Zaten tanıştıklarından sonra bir daha girmemişti denize, hiçbirini sevemedi. Onun gözlerinde yüzmek varken bu sahte yüzüşler onun işi değildi… Onu gördüğü andan itibaren bir daha yıkamadı kalbini herhangi bir denizde ne de toz kondurmadı her hangi bir sahilden gözlerine… Oysa bugün boğulabilirdi. Bu yüzden uyumadı, uyuyamadı… Korkuyordu ve korku gözlerinde en acı sahneyi oynuyordu… Neden boğulacağını bile bile görüşmek istemişti ki zaten. Yoksa son gördüğü gözlerin onun gözleri mi olmasını istiyordu…
“ Hayatım boyunca deniz olmayan yerde yaşayamam diyenleri hiç anlamadım biliyor musun Belle? ”
Bunun bir soru olmadığını çok iyi biliyordu Belle. Anlatacakları vardı Marvin’in, denize dökecek gözyaşları…
“ Sonra seni gördüm, bir anda ışıklar bana döndü. Harabeler içinde bir şehir gördüm bedenimde. Gelenin yaktığı, gidenin yıktığı… Meğersem bir şehir bile değilmişim artık. Yanıma geldin sonra, her şey bir anda değişti. Sanki ben sonbahardım da sen bahar getirdin. Ben can çekişen bir cesettim de sen abı hayattın. Ben kapkara bir çocuktum sense masmavi gökyüzüm… “
Gözlerini silmek için duraklamadı bile Marvin. İçinde yıllardır biriktirdiği, dökmeye kıyamadığı son damlalardı belki de. Sahi ne zamandır ağlamıyordu acaba? Ya da o kadar mı derindi ki yaraları gözyaşları çıkmadan içinde mi kalmıştı yıllar yılı. Masaya bakıyordu çünkü korkuyordu. Masaya bakıyordu çünkü Belle’nin ağladığını görmesini istemiyordu. Masaya bakıyordu çünkü boğuluyordu...
“ İşte o zaman anladım; ne bir şehir ne de bir insan denizsiz olamazmış. Önceleri boşuna yüzmüşüm o kadar, yormuşum yüreğimi ve bir o kadar da körmüşüm uzaklardan dalga dalga gelen mavini göremeyecek kadar. ”
Marvin cümlesini bitirdiğinde çaylar da gelmişti. Hiç sevmezdi çayını soğutmayı. Şekerini attı karıştırmaya başladı ve kafasını masadan kaldırdı. Belle’ye baktı, bir insan celladını sevebilir miydi bu kadar? Onu izledi, saçlarını okşadı uzaktan… Öyle güzeldi ki Belle, kuşlar koymak istiyordu yoluna. Öyle güzeldi ki, her gözüne baktığında açıyordu en renkli gökkuşağı. Öyle güzeldi ki mavi gibiydi. Her tonu ayrı bir güzeldi. Deniz kadar canlı, gökyüzü kadar sonsuz… Marvin bir yudum aldı çayından, Belle ise denize bakıyordu.
“ Deniz neden maviymiş biliyor musun Belle ?
Yine ne anlatacaktı acaba Marvin. Belle bir an kafasını çevirdi ve zor da olsa gülümsedi. Aslında en çokta bu huyunu sevmiyor muydu Marvin’in? Nerde, ne zaman, ne söyleyeceği hiç belli değildi. Bu saçmalamak değildi elbette. Öyle garip şeyleri getirip monte ediyordu ki muhabbete, sırf bunun için bile sevebilirdi bir insan Marvin’i.
“ Nedenmiş? “
“ Aslında mavi olan gökyüzüymüş ve o denizi mavi gösteriyormuş. Ne kadar ilginç biliyor musun? Sen gökyüzü gibisin bense deniz… Beni mutlu gösteriyorsun ama gece olunca yine kendi benliğime dönüyorum, kapkara oluyorum, somurtuyorum… Ve şimdi öyle bir gidişe hazırlanıyorsun ki, ben bir daha mavi olamayacağım... “
“Hiç gelmeyen biri asla gidemez Marvin, bunu biliyorsun… Seni sevmedim, sana hiç dokunmadım ve hiç gelmedim. Sen hayatımda hep pencerelerin ardındaydın. Seni görmek için o pencerelerden hiç bakmadım. Ve ben seni hiç mavi yapmadım Marvin hem de hiç… Sadece sen siyahını mavime bulaştırdın. Sen sadece siyahını mavime bulaştırdın...”Başka konuşma olmadı sustu Marvin. Canı yanmadı. Ağlamadı. Gülmedi. Hatta bir daha nefes bile almadı. Bir aşk daha başlamadan son buldu. Gerçi gerçek aşklar ne zaman yaşandı ki?..
...