Kabuslar sadece rüyalarda olmuyordu. En korkunçlarını gözleri açıkken yaşıyordu insan; çünkü hayatın gücü, insan beyninden çok daha kuvvetli ve acımasızdı.
Gözlerimi açtığımda güneş kendini belli etmeye başlamıştı bile. Işınlarını odamın camlarının içinden geçiriyor ve gözlerimi almaya yetecek kadar parlıyordu.
Alarm saatinden biraz daha erken kalkmıştım. Bugün karne alıyorduk, yaz tatiline gireceğimiz için mutluydum ve iki gün sonra lisedeki son yazımız olduğu için okul seyahatiyle birlikte Antalya'ya gidecek olmamız mutluluğumu ikiye katlıyordu.
Yataktan ne kadar çıkmak istemesemde kendimde kalkacak gücü bulup en huzurlu olduğum yerden ayrılıp bugün için hazırladığım eşyalarımı giyindim. Siyah bir şort ve üstüne salaş bir tişört giyinmiştim. Bir deri bir kemik değil, ama kilolu bir kızda değildim. Normal sıradan bir kızdım işte.
Sarı saçlarımı sıkı olmayan sade bir topuzla toplamış ve bir iki tutamını önüme düşürmüştüm.
Çok fazla makyaj yapan bir insan değildim ve bugünde mavi gözlerimi ortaya çıkaracak bir göz kalemi tercih ettim. Hoş, buna gerek kalmadan kendilerini bir kaç adımdan belli eden mavinin farklı bir tonunda göz rengine sahiptim ve bu hoşuma gitmiyordu. Daha çok, vampirlere benzetiyordum kendimi. Her neyse.
Mutfağa daha gelmeden teyzemin yaptığı omletin kokusunu buradan almıştım.
Teyzemle yaşıyordum çünkü ondan başka bir ailem yoktu. Yaklaşık ben 5-6 yaşlarındayken annem ve babam tatilden dönüşte kaza geçirmişlerdi. Bende o arabadaydım sadece arabadan çıkartmaya çalıştıklarında ilk olarak beni çıkarttıkları için hemen ambulansa götürülmüştüm. Annem, babam, ve daha doğmayan kardeşime orada veda etmiştim. Kendime itiraf edemesemde onların yokluğuna yeni alışıyordum. Unutmayı dilerdim, hayal meyal hatırlamak bile can acıtmaya yetiyordu.
Teyzem arkası dönük kahvaltı hazırlıyordu ve gidip yanağına bir öpücük kondurdum.
"Yine döktürüyorsun bakıyorum da." Gülümseyip masadaki şeylerden ağzıma tıktım. Yemeğe bayılırdım.
"Yani, pek sayılmaz," dedi teyzem. "Başlasana, geç kalacaksın."
Oturdum ve iştahlı bir şekilde kahvaltımı yaptım. Teyzemde masadaki yerini aldı ve o da hızlı bir şekilde yemeğe başladı.
O da bugün işi için Almanya'ya gidiyordu ve ne zaman geleceği belli değildi. Antalya'dan döndüğümde de sanırım tek olacaktım.
"Ne zaman döneceğin belli değil dimi?" Meraklı gözlerle ona bakıyordum. Umarım çok kalmazdı.
"Maalesef güzelim. Seni yalnız bırakacağım ama birşey olduğunda bana ulaşmak için görüntülü ara. Sürekli bana haber ver, evden çıkarken her yeri kontrol et. Yapacaklarını biliyorsun." Elini havada sallayıp, "Tamam, beş yüz kere daha aynılarını söylemeyeceğim." Gülümsedi.
Gerçekten de beş yüz kere olmasa bile bir çok kez söylemişti aynılarını. Teyzem, 20'lerinin sonunda bir kadındı. Yaş aralığımız çok olmadığı için iyi anlaşıyorduk ve evde iki genç kız yaşıyor gibiydik.
Ona sarılıp evden çıktım. Yaz ayını değilde, kışı seviyordum ben. Karın O eşsiz beyazlığıyla şehri kirlilikten uzak tutuşunu, her tanesiyle içimi üşütüşünü ama diğerlerine nazaran bana mutluluk verişini seviyordum.
Kulaklığımdan kulağıma yayılan, Fall In Love şarkısı her zamanki gibi dalıp gitmemi ve okula vardığımı bile neredeyse anlamamamı sağlayacakken omuzlarıma atılan elle kendime geldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ KUĞU
Teen FictionAteşin, suya aşık olması gibi, Martının, balığa aşık olması gibi, Okyanusun, gökyüzüne aşık olması gibi... Nefretin, imkansız bir aşka dönüşmesi nasıl sonuçlanır? Onlar kavuşmayı beceremeyen, ama kavuşmak için can atan iki kalpler.