bölüm 2 =)

85 5 21
                                    

(Aybüke'nin anlatımından)

Onu görür görmez donakalmıştım. Bu o muydu gerçekten? Hani yaşamam için dünya da ki tek sebebim... Uzaylı olan? Hala inanamıyordum... Şu an o narin yüzüne fondöten sürüyorum. Dünya yok olmuş gibi... Sanki ben ve ondan başka kimse yokmuş gibi o an elinin hareketi ile elinin buluştuğu yerde farketmiştim ağladığımı. O kadar sevimli bir şekilde tebessüm etti ki... O sözle şaşkınlıktan çıkabilmiştim.

"Don't cry..." Daha çok gözyaşı firar etmişti. Ama sorun değildi. Tebessüm ederek ağlamaya devam ettim.
"You ımm..." deyip saçını karıştırdı. Sanırım söyleyeceği sözlerin ingilizcesini arıyordu. Yapma beni kendine daha fazla bağlama...
"Be-ben korece biliyorum." dedim rahatlamasını istediğim için. Güldü ve,
"Öyle mi? O zaman korece konuşabilirim. Ağlama ağlamak sana yakışmıyor" deyip tekrar akan o son damlayı da yok etti o narin elleri ile. Makyaj bitmişti yani her an gidebilirdi bunun korkusu ile daha çok kilitledim gözlerimi gözlerine. O sırada kafasını arkasına çevirince birinin geldiğini anlayarak arkama döndüm.

"Üzgünüm trafik vardı bu yüzden geciktim. Size bulduğum makyözün de babaannesi vefat etmiş bu yüzden..." deyip çantasını kapatıp bize bakan kıza baktım ... Olamazdı di mi? O olamazdı... "Esma unni..." dedim fısıltı gibi çıkan sesim ile... O olamazdı işte...
"Aybüke..." dedi şaşkınca. O an o kadar birikmiş vardı ki kalbimde kaçmak istedim sadece... O sırada arkasından gelen silület ile gözlerim iyice kızarmıştı.

"Beyza..." dedim. Onun olduğundan emin olmak için... "A-aybüke unni..." cümlesini bitirmesine izin vermeden gidecekken o sesle kapının kulpunu iyice sıkmıştım. Sinir değildi bu... Ne olduğunu hatta varlığından bile haberdar olmadığım bir duygu seliydi bu... "Aybüke... Don't cry!" Kafamı çevirip o kişiye baktım bir müddet... Öyle güzel di ki korkuyordum hikayenin sonuna gelmekten... Biraz korkak, biraz hüzünlü bir tebessüm ettim sadece...

----

(Esma'nın anlatımından)

Çatı da bulutlara bakıp hayal kurmaya çalışıyordum.

"Ne yaptım ben? O hata'yı nasıl yaptım ben nasıl?" deyip ağlıyordum. O kadar ağlamıştım ki artık bir damla bile akmaya cesaret edemiyordu. Geriye yaslanıp kafamı tekrar gökyüzüne çevirdim ve gözlerimi kapatıp herşeyi unutmaya çalıştım. Olmuyordu... doğruldum ve gözyaşımı sildim. Tam kalkıp giderken nefes nefese bir stajyer gelmiş ve beni aradığını söylüyordu.

"N-nonna!"

"Destur ne oluyor lan?" diye panikle sordum. Karşımda tuhaf tuhaf bana bakan çocuk;

"Türkçe mi konuştunuz nonna amlamadım da..." deyince anlamıştım türkçe konuştuğumu. Çocuğu da takdir ettim doğrusu. İki senedir yarı türk olduğum için türkçe konuşabileceğimi anlamayan yönetmene sinir olurken çocuk iki-üç konuşmamız olmasına karşın -ki selam, naber, güle güle tarzındaydı- anlamıştı.

"E-Evet.. Bir şey mi oldu? "

"Nonna pd-nim sizi çağırıyor." Pd-nim mi? Bana gıcık oluyordu ve hatta kovacaktı. Ne oldu acaba?

"Nonna iyi misiniz?" Ne kadar daldıysam artık çocuk endişelenmiş vay garibim. Kafamı kaldırıp

"Ne? Ha şey... Yok bir şey." dedim.

"Peki." deyip gidecekken;

"Hey! bakar mısın?" deyip yanına gittim.

"Başka bir şey dedi mi?"

"Hayır efendim." Yüzümü buruşturup;

"Yapma şunu" dedim. Doğal olarak çocuk da;

"Neyi?" deyip etrafına baktı. Ben bir kahkaha attım. Çocuk deli görmüş gibi bana bir bakmış varya. Kkk.

~Hayal~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin