III

316 38 17
                                    

━demlenirken taştık

demlenme yıllarımızdayız, çoğu şeyi görüyor (görmeye çalışıyor), duyuyor ve öğrenme çabasına giriyoruz.

Bilgiye açız, öğrenmeye, kendimizi geliştirmeye açız. ( en azından bu yazıyı okuyanlar ve sonradan okuyacaklar için bunu umuyorum.)

Var olmaya çalışıyoruz ve sanırım bu yıllarda özellikle kendimize edindiğimiz en büyük uğraş bu. Bu altından kalkması en zor olan durumlardan biri ama ne var ki yüzyıllardır insanoğlunun başından ve ruhundan geçerek süregelen bir arayış, bir çaba ve belki de bir hayata tutunma çabası.( hayattan koparabilir de)

bu konu hakkında fikirlerini çok sevdiğim bir zat vardır lakin ismini hatırlayamıyorum, bunun için sahiden üzgünüm. Onun bu konu hakkındaki biraz bana ters düşen fikirlerini hepinizin görmesini/okumasını istiyorum:

'' Azalmanın, yok olmanın tersi var olmaksa bana öyle geliyor ki '' var olma '' çabasını da artık geçen yüzyılın derdi olarak düşünebiliriz. Bugünkü insanın derdi var olmak değil, görünür olmaktır. ''

Aslında çok irdelemediğim takdirde gayet doğru gözüken bir fikir, gerçi biliyorum bazı şeylerin doğru olup olmaması çok da önem arz etmez.

bir fikir olabilmesi, bir kafadan çıkmış olabilmesi için değerlidir fakat benim gibi bu tarz şeyleri irdelemeyi ve var oluşçu düşünceyi seven bir kişi bunu da irdelemeden, bunun da üzerine düşünmeden edemedi elbet. şimdilik size anlatabildiğim kadarını, kısaca anlatacağım.

Belki de ilk olarak var olmak ve görünür olmaktan kavramlarından bahsetmeli, bunun üzerine düşüncelerimizi paylaşmalıyız.

Var oluş kimilerine göre tanrının bizi bu dünya sahnesine çıkarması iken(doğmamız) ve bu yeterli iken, kimisi için de bu dünyaya gelişimizin asıl sebebini ve kendi özümüzü bulmakla ilgili olduğunu söyler.

Doğmamız var oluşumuz için yeterli değildir bana göre. Yıllar yılı bizden alıp verdikleriyle kendi yağımızda kavrulduğumuz ömrümüzde kendi özümüz, bilincimiz, fikirlerimiz ve neleri başarabileceğimizdir var oluşumuz, bu saydıklarımı arayarak, öğrenerek bazen kitlelerden ayrılmamız gerekse de yalnız kalıp bir birey olabilmek adına çabaladığımız, kendi kararlarımızı kendimizin verebildiği bir yaşantıda bazı şeylerin peşinden koşarız.

Ve bu en büyük acılardan biridir. Peşinden koşmamız değildir acı olan, söylemek isterim ki dünyadaki üç büyük gerçek acıdan biridir var oluşunu anlamak ve irdelemek.

Var oluşumuzun nedeni kurcalıyor kafalarımızı,( bunun üzerine o kadar çok kafa patlattım ki o dönemleri hatırlayamıyorum bile) bazıları bu hatta en üst seviyeye çıkabilmeyi düşünürken, bazıları da insanlara, kitlelere faydalı olabilmeyi hedefliyor. Ama biliyorum ki hepimiz doğuştan iyi olarak var olduğumuz için ve bu demlenme dönemimde birçok şeyi sorgulayarak gerçek iyiyi ve güzeli bulurken kâh zaman kâh kendimizin yaptığı hatalardan ötürü kötü şeyler yaşarız ve yaşatırız.

Tüm çabamız kendimizi bilmek istememizdendir kuşkusuz.

Görünür olma kavramı ise bende fark edilmek gibi bir anlam teşkil ediyor.

Başkaları tarafından görülebilir, fark edilebilir olmak sadece bu yüzyılın değil bence tüm yüz yılların sorunuydu. Çünkü bu insanoğlunun en büyük sorunuydu.

İnsanlar yaratılış olarak her zaman için fark edilmek istiyordu. Çünkü biliyordu fark edildiği takdirde sevilecekti, alkışlanacaktı, takdir edilecek yada onuna ne olursa olsun ilgilenilecekti.

İnsanların başkalarına muhtaç olduğunu ispatlıyordu görünür olma arzusu ve bunun için de kendimizi asla suçlayamayız. Zira görünmez olmayı, fikirlerinin duyulmamasını, kendisine sevgi gösterilmemesini kim ister ki?

İnsan bir süre sonra kendisine kızılmasını, küfredilmesini bile ister, yeter ki görünür olayım, beni fark edin, ben buradayım, ben varım! der

İkisinin ( var olmak ve görünür olmak kalıpları) de buluştuğu nokta tam da budur aslında. İkisi de birbirini doğurur ve benimsetir.

Var olmak için uğraşan ve var olan görünür olmayı da eninde sonunda isteyecektir, görünür olan ise (gerçek anlamda olandan bahsediyorum, herkesin yalancıktan pohpohladığı türden değil.) zaten kısmen de olsa var olmuştur ve ya var olma nedenini arama çabasına girmiştir.

İki sorun da sadece bu yılın yada evvelki yılların sorunu değil tüm yüzyılların, sesi duyulmayan tüm insanların sorunu olmuştur.

Suyumuzu çekip demlenmeye başladığımız bu yıllarda belki de taşmaktan korkmamalıyız. evet, var oluşumuz ve görünür olma isteğimiz bize mutsuzluğu da getirebilir lakin bu yaşamanın bir sonucudur. Taştıkça yazabiliriz, taştıkça paylaşabilir, sarılabilir, koklayabilir, şarkılar yazabilir ve gök yüzünü izleyebiliriz.

geceleyin çayırlarda uzanıp, birlikte yıldızları sayabiliriz. Venüsü arayabilir, küçük ayıyı gördüğümüzde sevinebiliriz. Basit şeylerden mutlu olabilir, içimizi boşaltabiliriz. Yalan söylemeden yaşayabilir, insanları uyandırabiliriz. İnsanların kalplerine bir nebze de olsa merhamet bulaştırabiliriz, risk alıp herkesi kötü bilmeyebiliriz, cesaret edip aşık olabiliriz. Sarıp sarmalayabiliriz.

Yeniden dolup tekrardan boşalabiliriz. Lezzetli olabiliriz. Sorgulanmayan yaşam yaşanmaya değer değildir.* bunu bilmeliyiz.





                 - Var oluşçuluk felsefesini daha çok irdelemek isterseniniz Sartre'ye bir bakın derim.





*sokrates'in bir sözü.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 01, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

saksı bitkisinden seçmelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin