En az sevmek kadar acıtan şeyler de vardır hayatta. Öylesine güzel, öylesine tutkulu ama bir o kadarda acılı, dertli, biraz yoğun, biraz dağınık... Mesela hayal etmek.. Hayal etmek hayatınızda meyil ettiğiniz olgular doğrultusunda aklınızdan bir şeyler düşünmektir bazen sadece; bazen de hayal ettiğinizin bile farkında olmadan sanki yaşıyormuşçasına, dünya ile ilişkinizdeki bir çok zorluğu düşünür ve zannettiğiniz o hayal etmeyi bırakırsınız. Yaşamımızdaki bir çok tanık olduğumuz bazı olaylar ve bilinç altımızdaki çocukluğumuzun anıları bizlerin hayallerini alır. Bir çok insanın hayalim dediği şey bir iş sahibi olmak olur. Mutlu bir hayat sürebilmek olur. Mesela kimse uçmayı hayal etmez, kimse bir şeyler yaratmaz.. Sürü psikolojisi ile, çocukluktaki kötü anılarla, insanların ön yargılarıyla, yaşanılan bir çok kötü durumlar ve kayıplarla bir çok kişi hayal etmeyi bırakır. Hayatın bazı acı gerçekleri var tamam. Peki ya öyle olmasaydı manası kalır mıydı güzel şeylerin ? Pes etmeyi bir kenara bırakalım. Çünkü devam ettiğini zannedip aslında pes etmekten daha kötü halde olanlar var. İnsanlar hayatlarında şu meyil ettikleri şeyler uğrunda, pes etmekten beter duruma geliyorlar.
Herkes birinci olmak istiyor. Herkes en mutlu olmak istiyor. Herkes çok zengin, istediği her şeyi elde eden olabilmek istiyor. Ve işin garip tarafı sadece istiyor. Çabalamıyor, uğraşmıyor, sıkılıyor, bunalıyor... Her şeyden önce bilmek gerekir ki, herkes birinci olmayacak. Bu hayatta beşinci de var onuncu da. Ama siz onuncu iken, birinci gibi olmak istediğiniz zaman, işte tam o zaman sorun başlıyor. Öyle ki insan sıkıntıya düşüyor. En iyi arabalara sahip olmak istiyor, en iyi evlere, en iyi mobilyalara.. Çünkü eğer öyle olursa mutlu ve başarılı olacağını düşünüyor. Öncelikle başarılı olmak dediğimiz şey bu değil. Mutlu olmak bu değil. Bir insan birini seviyor ve kavuşamıyor. Ve mutlu olmadığını söylüyor. Ya hiç sevmeseydim demiyor kendine. Ya hiç sevmemiş olsaydım.. Biri en iyi arabaya sahip olmak istiyor ve bunun için çok çalışıyor. Ama bunun için çok daha fazla çalışması gerekiyor ve bu süreçte mutsuzluk içine düşüyor. Gözleri olmasaydı eğer o arabanın ne anlamı kalırdı onun için, bunu hiç düşünmüyor.
Reklamcılık denilen şey, insanın ihtiyaç listesini değiştirmek ve ihtiyacı yoksa ihtiyacıymış gibi göstermektir. Ve her yerde bilinç altı mesajlarla ihtiyaç listesi değişmiş kitlelerin içine düştükleri durum, pes edenlerden bile daha vahim hale geliyor. Bir insanın genel olarak, barınmak ve beslenmek en temel ihtiyacıdır. Mesela bir kişi ayakkabıya ihtiyaç duyar ama satın almaya imkanının olmadığı bir ayakkabıya ihtiyacı yoktur. Öyle ki en az barınmak ve beslenmek kadar ihtiyaç duyuyor o ayakkabıya.
Herkesin bir şeyleri istemek hakkıdır. Fakat insanın çok iyi bildiği ama gerçekten farkında olmadığı şey, sadece isteyerek bir şeylerin olmayacağıdır. Meyil ettiği şeylerle birlikte gerçekte ihtiyacı olanları göremeyerek, ihtiyacı olmadığı şeyler için mücadele eden insanlar işin sonunda istedikleri noktada olamıyorlar. Mesela bir öğrencinin ihtiyacı ders çalışmaktır, mükemmel görünmek değildir. Meyil edilen şeyler için verilen gereksiz mücadeleler yerine, gerçek ihtiyaçlarını bilen insanların verdikleri mücadeleler sonucunda, başarıya ve mutluluğa sahip olunur. Gerçek mutluluğa ve başarıya..
Herkes yaşamayı hak eder, nefes alıp vermeye yaşam denmediğini bilelim yeter. Falanlar filanlar teferruat olur..