when alec met magnus

269 30 12
                                    

Uzaktan, tüm bu olanlar çok şehvetli gözükebilirdi.

Alec kızın boynunu öper ve kalçalarını avuçlar, kokusununu onun üzerine bulaştırırken oldukça şehvetli gözükebilirdi. Ya da kızın çığlık atmasına neden olurken, kocaman elleriyle bileklerini kavrayıp kızın üzerinde elinin izinin kalmasına neden olurken dışardan bakan biri tüm bu olanları gerçekten çok şehvetli bulabilirdi.

Fakat gerçek şuydu ki Alec hiçbir şey hissetmiyordu.

Sarışın kız giyinirken gözleri onun üzerine dolaştırıp sırıtıyordu. Ama kızın vücudunun seksi olduğunu düşündüğünden değil, kız daha iyi hissetsin diye. Çünkü onun kadar güzel bir kızın özgüvenini kırmak istemezdi.

Alec erkeklerden hoşlanıyordu ama bunu asla yüksek sesle söylemezdi.

Kız odasını terk edince çarşafları kirliye attı ve duş aldı. Derisini yakmak istiyordu ama sabun ile yetindi.

Alec bu şarısın kızla 'çıkıyordu.' O etraftayken elini tutar ona ne kadar güzel gözüktüğünü söylerdi. Haftada iki kez 'seks' yaparlardı. Kıza karşı farklı bir amaçla yaklaşan olursa kıskanmış gibi yapardı ama içten içe kızın onlardan birinden hoşlanması ve onu terk etmesi için yalvarırdı. Böylece aşk acısını bahane ederek neredeyse bir dönem kendisine sahte bir kız arkadaş bulması gerekmezdi.

Ve unutmadan, kız için kavga ederdi.

Zaten onunla da öyle tanışmışlardı.

Kızla bir gece klubune gitmişti, yeteri kadar içmiş ve sime bulanmıştı.

Yorulduğu bahanesi ile koltuğa oturunca kız arkadaşı farklı insanlarla dans etmeye başlamıştı. İlgisini telefona verip kıskanıyormuş gibi davranmaya çalışmıştı.

O da yanına oturmuştu.

Magnus Bane büyülüydü.

Bunu onu gördüğünüzde anlardınız, birkaç kez ismini duymuştu. Ama Magnus Bane'in kendi etkileyici büyüsüne sahip olacağını tahmin etmemişti.

Havai fişek gibiydi, üzerindekiler ayrı ayrı iğrençti ama onun mükemmel yüzü ve moda bilgisi ile birleşince sadece kombini bile onu bir sanat eseri gibi göstermeye yeterdi. Bugün deri bir tayt, koyu kırmızı ve kadife bir kazak, yılan derisi ayakkabalar giyiyordu. Tırnaklarını parlak bir gri renge boyamış, neredeyse her birine otantik yüzükler takmış ve küçük zincir bir kolyeyi kadife kazağının açık bıraktığı boynunu süslemek için kullanmıştı.

 Yüzü çizilmiş gibiydi. Biraz çekik kedi gözleri, küçük bir burnu, şekilli dudakları vardı. Şaçları yukarı dikilmişti ve içinde mavi ve kırmızı teller vardı. Kırmızı bir makyajı ve aynı renkte simleri vardı.

''Merhaba,'' demişti. ''adını bilmiyorum ama şunu söyleyebilirim ki yaşadığın şey çok can sıkıcı.''

Alec kendini toparlamış ve anlamamış gibi davranmıştı.

Parmağı ile içkisini karıştırıp ''Eh, öyle diyorsan öyledir.'' demişti. '' Sadece kız arkadaşını kıskanmış gibisin.'' O kötü gülümsemesini kullanmıştı. Alec bir süre sonra bunun 'hadi ama bir de eşcinselim diye tabele assaydın.' demek olduğunu öğrenmişti.

Alec omuz silkmişti. ''Bunu farkında.''

Sonra kız arkadaşının tanıdık ve rahatsız edici çığlığını duymuştun. Bu şu demekti ''biri benim istediğimde fazla bana yaklaştı, hadi Alec kavga et.''

Ve oraya gittiğinde kavgayı durduran Magnus olmuştu. İsmi o kadar saygındı ki gelip ''Arkadaşımın çok sevdiği kız arkadaşını bırakın'' dediğinde ve pis pis güldüğünde kavga edecekleri onun omzunu sıvazlayıp gitmişti.

''Biz de artık gidelim.'' dediğinde Alec'e şu 'kanka' sarılışlarından birini yapıp, omzuna vurmuştu.

Biraz daha yakınlaşıp fısıldamıştı. ''Çok belli ediyorsun.''

 Ve o gece Alec sürekli olarak bunu düşünmüştü, sarışın altındayken, üstündeyken yada yanındayken de bunları düşünüyordu.

Alec ve Magnus aptal tanışma anılarına rağmen kötü bir çift değillerdi ama bu nasıl yorumladığınıza bağlı değişir.

When Alec Met Magnus // MalecWhere stories live. Discover now