Getsu, bir ses duyar gibiydi. Arkasını döndü ve olduğu yerde dinledi etrafını. O durur durmaz Mugen de durmuştu. “Ne oldu?” diye sordu. Getsu'ysa “Yok bir şey, sanki bir ses duydum...” diye cevap verdi. Birlikte içeriye girdiler, ortam karanlıktı; göz gözü görmüyordu. Mugen Getsu'ya “Biraz sabret az sonra katanana ulaşacağız.” dedi. Yürümeye devam ederlerken Getsu'nun ayağı takıldı ama düşmedi. Toparlandı ve biraz yürüdükten sonra küçük bir ışık göründü. Getsu, “Burası mı?” diye sordu. Mugen ise “Aynen öyle, seçilmiş arkadaşım” diye yanıtladı. Küçük dar bir yerden geçtiler, içeriye girdiler. Mugen katanayı sakladığı o dar, kirli, pis kokulu yerden çıkardı ve Getsu'ya verdi. Getsu da “Bu da ne böyle, iğrenç!” diye bağırdı. Mugen cevapladı: “Ne yapmamı bekliyordun? En güvenli yer burası." Getsu, “Mugen, hep buraya mı geleceğiz?” diye sordu. Mugen “Evet, öyle yapacağız. Hadi katananı kınından çıkar.” dedi. Getsu'nun katanayı kınından çıkarması ile kendini bol ışıklı bir yerde bulması bir oldu. Sanki aurora gibiydi. Getsu'nun gözleri bayram ediyor gibiydi. Bunun bir boyutsal bozukluk olduğunu anlamıştı kolayca. Mugen ise dış tarafta endişeli bir şekilde bakıyordu. Anlamıştı Getsu'nun şok geçirdiğini, hemen garip kelimeler söylemeye başladı. Işıklar odayı aydınlattı ve bazı el hareketleriyle ruhunu Getsu'yla iletişime geçirdi...
Mugen, endişeli bir şekilde Getsu'ya bağırıyordu, “Getsu, çabuk ol. Dediklerimi yap!” diye. Getsu da korkmuş bir şekilde elindeki katanayı sımsıkı tutuyordu. Ani bir çığlık geldi dışarıdan. Mugen, “Bu ses de ne?" dedi merakla. "Dışarıda normal olaylar olmuyor." "Niye tüm aksilikler bizi buluyor?" dedi sonra bıkmış bir halde. "Getsu... Gerisi sana kalmış, oradan kurtulabilirsin. Üzgünüm..." Ardından hızlıca koştu dışarıya.
Başım çatlıyordu sanki, her şey bulanıktı. Bedenimi görebiliyordum. Ne kadar koşsam da faydasızdı bu ışıklı yerde. Korku beni alıp götürmüştü uzaklara, içime bir de endişe vermişti. Mugen'in sesi gelmiyordu artık, tamamen kesilmişti. Gözlerim fırlayacaktı sanki. Kendi kendime “Neden, neden ben?” diye mırıldandım. Sonra sinirlenerek, “Ben kötü biri değilim, kimseyi öldürmedim ya da hırsızlık yapmadım! Bir günah işlemedim, neden beni seçtin?” diye bağırdım. Ardından yaptığımın iyi bir şey olmadığını fark edip dilimi ısırdım. O acıyla kendimi bedenimin yanında buldum. Deli gibi şaşkındım, içeriye girerken duyduğum kısık sesi şimdi daha iyi duyabiliyordum. Evet, kesinlikle içeride birisi vardı. Etrafa bakındım, Mugen ortalıkta yoktu. Kokusunu alır, hatta nefes almasını bile hisseder gibiydim Katanamı aldığım gibi koştum, bu formda hızlıydım. Hemen Mugen'in yanında belirdim. Mugen orada bir kaç adamla dövüşüyordu. Durakladı ve “Beyler, savunmasız bir bayanı incitmek kolay bir iş; neden kendi boyutlarınız da biriyle uğraşmıyorsunuz?” diye söylendi. Mugen'e “İçeride biri var, çok iyi duyabiliyorum.” dedim. Mugen ise “Biraz beklersen, burada bir işi halledeceğim” diye yanıtladı. Telaşlı bir şekilde “Pekala, sen bilirsin, ben içeri giriyorum” dedim. Hızlıca içeri atıldım. Bir koku geliyordu, çürük et kokusunu andırıyordu, Fakat tam belli değildi. Ayağımı yere koyar koymaz etrafımda birileri olduğunu anlamıştım. “Sen, oradaki neden kendini göstermiyorsun? Buraya gel de erkek gibi dövüşelim!” dedim, o an ne yaptığım konusun da hiç bir fikrim yoktu. Sözümü bitirir bitirmez hızlı bir şekilde kurşunlar yağmaya başladı, garipti çünkü hissetmemiştim bile. Kurşunların geliş hızı ve sesine göre sıçrayıp onlardan kurtulmayı başardım. Taarruz sırasının bende olduğu belliydi, adamın enerjisi sezebiliyordum. Hızımı dengeli kullanarak üç kılıç darbesi vurdum, bunlar etki etmedi. O sırada, katanam havadayken ateş etmişti adam, katanamı savurdum ve kurşunları durdurdum. Bu savuruş rakibime de denk gelmiş gibiydi, hissetmiştim. Gözlerim iyice alışmıştı, artık ortalığı görebiliyordum. “Seni görebiliyorum, uzatmanın anlamı yok.” dedim. Kısık bir kahkaha sesi yankılanıyordu, “Yerini belli ettiğin için teşekkür ederim.” diye seslendim. Ağzımdan söz çıkar çıkmaz hızlıca yanında belirdim karşımdaki kişinin suratına, katanamla derin bir çizik attım ve durdum...
Bu sırada Mugen serserilerin hakkından gelmişti, hızlıca Getsu'nun yanına koştu, “Geç mi kaldım?” diye seslendi. Getsu çok katı bir ifadeyle “Yok canım, tam zamanı” dedi. Mugen'in espiritüel tavrı bir anda ciddileşti. Gizemli kişi yerde öylece Getsu ve Mugen'e bakıyordu. Getsu bir sinir ile “Mugen neler oluyor? Bu adam da kim? Neden beni bu işe sürükledin?” diye sordu. Mugen cevapladı “Ha, bu adam mı?...”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Kalbi
Bí ẩn / Giật gânGecenin karanlığı Yükseldiği zaman Küçük Işıklar Yok Olur...