YIKIM

22 2 0
                                    

Saçma salak kabuslara sarılarak uyanmak kadar sinir bozucu başka bir şey olabilir mi ki hayatta?
Yine bitmek bilmeyen kabuslarımdan birini görmüştüm ta ki annemin kulakları tırmalayan çığlıklarını duyana kadar.
"Eylül kalk artık kızım okula geç kalacaksın bak sonra anne neden uyandırmadın ya diye bana bağırıyorsun."
Annenim klasik uyandırma seremonisini duyduktan sonra istemsizce yatağımdan doğruldum.
Okuldan nefret etmemin iki nedeni vardı bir sınıftakileri sevmiyor olmam iki bu saatte kalkıyor olmamdı.
Dolabımın önüne geçip bugün ne giysem diye düşünmeye başladım ki aslında hep aynı şeyleri giyerdim. Benim rengim siyahtı.
Komidinin üstündeki telefonumu elime aldığımda saatin epey geç olduğunu görünce koşarak banyoya girdim ve hızla duş aldım. Çıkınca hemen siyah kotumu siyah tişörtümü ve üstüne siyah derimi giydikten sonra çantamı ve telefonumu da alıp aşağı indim.
"Eylül kahvaltı masasına oturup kahvaltı etsen hani kızım."
"Geç kaldım anne okula yetişmem lazım." dedim ağzıma bir iki salatalık atıp.
Arabayı hızlı kullanan biri değildim ama yavaş kullanacak da vaktim yoktu. Hızla okulun otoparkına dalınca boş bulduğum ilk yere park ettim arabamı ve koşar adımlarla okula doğru ilerledim. Önder görüş alanımda Emir ile atışırken istem dışı sırıttım.
Önder; benim canım,kanım,herşeyimdi. Biz onunla neredeyse beraber büyümüştük. İlkokul,ortaokul,lise şimdi de üniversite. Aslında mahalledeki tek arkadaşım tek dostum olduğu için okul tercihlerini de hep beraber yapmıştık.
Emir ise; oda en az Önder kadar değerliydi. Onunla burada tanışmıştık. Önder gelmemişti ki ben hemen başımı belaya sokup vukuat çıkarmıştım. Ve Emir beni koruyup imdadıma yetişmişti.Ona hep bir can borcum olduğunu desem de o bana sadece uzatıyorsun artık kızım ya deyip kızardı.
Önder beni görünce Emirle tartışmasına ara verip hızla bana doğru gelmeye başladı.
"Ooo!Benim kızılım gelmiş." dedi kollarını açarak.
"Önder bana ne zaman kızılım demekten vazgeçeceksin acaba?." dedim gözlerimi devirirken. Zil çalmasına az vardı ve ben bu iki kaçığa laf anlatamazdım.
Hızlı adımlarla dersimin olduğu amfiye doğru yürürken karşıma dikilen okulumuzun malum sürtüğünü görünce hızımı azaltmak zorunda kaldım.
"Bakın burada kimler varmış."
Ben bu kıza boşuna okulun sürtüğü demiyordum.
"Ne istiyorsun benden." dedim sinirden tırnaklarımı avcuma geçirirken. Biraz daha üstüme gelirse senelerin acısını çıkarıp yolacaktım çünkü bu sürtüğü.
Bana sinir sinir bakıp kulağımın dibine kadar sokuldu ve konuşmaya devam etti.
"Bak pire torbası seni son kez uyarıyorum bir daha Cenk'in yanına gitme yoksa bir dahakine bu kadar sakin karşılamam haberin olsun." dedi gülerek sarı saçlarını savurdu ve ilerlemeye başladı.
Kabul kimseyle takılmazdım sevmezdim de ama Cenk ne hikmetse şu iki gündür not bahanesi ile bana sokulup duruyordu.Sağolsun Önder pek fırsat vermiyor sürekli azarlayıp gönderiyordu yanımdan ama yinede bu küçük sürtük görmüş olacak ki bana bulaşıyordu.
"Hey sarı sürtük!" dedim millete aldırmadan. Bir anda durup sinirle bana döndü ve hızla bana doğru yürümeye başladı.
"Sen bana mı dedin pire torbası?" dedi ve deri ceketimin yakasından tuttu.
Sabır diledikçe beni sınıyordu bu kız ya.
"Evet sana diyorum sarı sürtük." dedim ellerini yakamdan tutup iterken. Giydiği üç karış topukluyla sendeleyip yeri boylarken Önder ve Emir koşarak yanıma gelmişlerdi bile. Ha birde meşhur playboyumuz Cenk vardı. Oda köşesine geçmiş bizim kendi için olan kavgamıza bakıyordu.
Sakinliğimi koruyarak sarı sürtüğün üstüne eğildim. Sarı saçlarını elime dolayıp kendime çektim. Biraz fazla asılmış olacağım ki çığlığı kulaklarımı tırmalamıştı. Çığlığına aldırmadan konuşmaya başladım.
"Bak sarı sürtük seninle benim farkım ne biliyor musun? Sen erkeklerin peşinde koştuğun halde bir bok beceremezken ben kılımı bile kıpırdatmadan onlar geliyor. Ha sanma ki ben o züppeleri istiyorum. Tam aksine Cenk de dahil hepsi senin olsun. Malum seni anca tatmin ederler. O yüzden bir daha sakın bana bulaşayım deme." dedim ve kafasını geri iterken hiç birşey olmamış gibi yürümeye devam ettim.
Önder ve Emir az önceki olaydan ötürü yanımda kahkaha atarak konuşurlarken ben dersim olan amfinin önüne çoktan gelmiştim bile. Bir anda bizimkilere dönünce Emir de Önder de şaşkınca bana bakakaldılar.
"Az önceki olay hakkında bir laf daha ederseniz dilinizi ağzınızın içinde bulamazsınız." dedim sıkılmış bir halde. Evet sinir olmaya başlamıştım daha okula başlayalı iki ay olmuştu ama ben şimdiden sıkılmıştım.
Bayan Egonun dersinde yine en arka köşede yaptığım çizimlerime devam ediyordum ki sınıfa bir çocuğun dalması ve adımı telafuz etmesi ile istem dışı başımı defterimden kaldırdım.
"Hocam müdür bey Eylül Karahan'ı odasına çağırıyor." dedi gereksiz.
Hoca bana dönüp toparlanmamı işaret ederken bende ağzımın içinden bir kaç küfür savurdum. Tam çıkacağım esnada elimdeki telefonum titredi. Mesaj gelmişti.
Kimden:Çocukluğum;)
"Bir sorun olursa çaldırman yeterli kızılım."
Bu çocuk her zaman benim kıçımı toplamak zorunda mı acaba?
Müdür Bey'in odasına gelince kapıyı çalıp içeri girdim.Her öğrenci müdüre aşıktı.Daha doğrusu mavi gözlerine aşıklardı.
"Otur şöyle Eylül." dedi müdür bey gözlerini gözlerimden çekmeden eliyle işaret ederken koltuğu.
"Böyle iyiyim Müdür Bey." dedim istifimi bile bozmadan.Kesin bugün o sarı sürtüğe yaptıklarımdan ötürü bana fırça çekecekti. Ama umurumda olur muydu? Tabi ki hayır.
"Eylül'cüm neden bu kadar sertsin?" dedi müdür bey samimi olmaya çalışarak.
"Anlamadım?" dedim surat ifademi daha da sertleştirirken. Müdür bey komik bir şey söylemişim gibi gülerek konuşmaya devam etti.
"Diyorum ki neden bu kadar sertsin,duygusuz,acımasız görünmeye çalışıyorsun?Seni buna iten ne?" dedi bana acıyor gibi bakarak.
"Müdür Bey beni buraya neden çağırdığınızı öğrenebilir miyim?" dedim sıkıldığımı belli ederek. Bir an önce fırçasını kaysın göndersin istiyordum.
Müdür Bey konuşmaya daha sıcak tavrıyla devam etti.
"Seni iki şeyden ötürü çağırdım.Malum biri kavgan yüzünden..." daha sözüne devam etmeden araya girdim.
"Ama müdür bey haksızlık yapıyorsunuz. O kızla olan husumetim liseye dayanıyor. Yani yeni birşey değil.Ve artık canıma tak etti. Hem birşey yapmadım ki azıcık saçını yolmuş olabilirim." dedim nefes almadan.
Müdür bey bana gülerek bakınca ne kadar komik göründüğümü anlayıp başımı önüme eğdim.
"Eylül'cüm sakin olur musun? Ben sana neden yaptın demiyorum ki. Hem doğruyu söylemek gerekirse..." dedi ve elini çenesine koyup duraksadı. Devamını merak etmiştim açıkçası.
Biraz düşünür gibi yapıp konuşmaya devam etti.
"Sana güvene bileceğimi biliyorum o yüzden sana bir sır vermek gerekirse o kıza az bile yapmışsın." dediği anda ağzım açık kaldı.Müdür beye bu halim daha komik gelmiş olacak ki kafasını geri atıp kahkaha atmaya devam etti.
"Ne yani şimdi bana kızıp beni azarlamayacak mısınız?" dedim şaşkınlığımı üzerimden yeni yeni atarak. Müdür bey gülmenin etkisinden çıkamazken sadece başını olumsuz anlamda sallamakla yetindi. Bu olay benimde gülmemi sağlamıştı. Ben gülmeye başlarken Müdür beyin yüzündeki gülümseme silinmeye başlamışdı.
"Al işte salak Eylül sen kimsin ki koskoca müdürün karşısında gülüyorsun. Hemde kız dövüp." dedim içimden kendime gelirken.
"Eylül farkında mısın?" dedi Müdür bey şaşkınca bana bakarak.
"Neyin?" dedim bende aynı şaşkınlıkla.
"Senin gamzen varmış ve gülünce çok güzel görünüyor." dedi elini yanağına götürüp işaret ederken müdür bey.
Utanmıştım. Evet ilk defa birinden utanmıştım. Çok sık gülen biri değildim.Ve gamzemi çok nadir insan bilirdi.
Bir anda müdür beyin beni çağırmasının ikinci nedenini hatırladım ve başımı kaldırıp konuşmaya başladım.
"Beni çağırmanızın ikinci nedeni ne?" dedim bir anda.
Müdür Bey de böyle bir şey beklemiyor olacak ki ilk başta afalladı. Daha sonra kendine gelip çekmecesinden bir zarf çıkarıp bana uzattı. Şaşkın gözlerle zarfa bakarken Müdür Bey'in konuşması ile irkildim.
"Bana bunu yaptığım için kızma Eylül ama senin gibi bir yeteneğin burada sürünmesini isteyemezdim." dedi başını önüne eğerken.
Evet inanabiliyor musunuz koskoca müdür benim önümde suçlanmıştı. Neyse konumuz o değildi.
"Nasıl?" dedim devamını getirmesi için.
"Senin çizimlerini gördüm Eylül ders arasında ve sanırım iki tanesini almış olabilirim." dedi başı hala önünde. İstem dışı gözlerim büyümüş ve ağzım aralanmıştı.
"Sonra." dedim sinirlerim gerilirken.
"Onları posta ile güzel sanatlara gönderdim. Biliyor musun çok beğenmişler ve seni çağırıyorlar." dedi Müdür Bey heyecanla ellerini çırparken.
Şaşkınlıkla ağzım hala aralıkdı. Ne diyeceğimi ne yapacağımı bilmiyordum. Ama sanırım konuşmam gerekirdi.
"Nasıl olacak bu peki yani ben ne zaman,nasıl gideceğim. Hem zaten bir üniversite okuyorum o ne olacak?" dedim yine nefes almayı unuturken.
"Ben herşeyi halledicem Eylül'cüm sen yarın lise diplomanı ve öğrenci belgenle beraber nüfus kağıdını getirmen yeterli. İstersen şimdi dersine dön yeterince dersi ektin zaten." dedi gülerek.
İstemsizce tebessüm edip kapıya yöneldim ama birşey unutunca geri döndüm.
"Çok teşekkür ederim Müdür Bey ama bunu neden yaptınız?" diye sordum. Haklı olarak merak ediyordum. Müdür Bey sağ elinin işaret parmağını yanağına götürüp yanağındaki iri çukurları gösterirken ne demek istediğini anlamıştım.
Hızla amfiye doğru ilerlerken elimi cebime atıp telefonu çıkardım. Bu durumu anneme söylemem gerekirdi ama son anda durdum. Bunu telefonla değilde yüzyüze söylemek daha iyiydi. Tam telefonu cebime koyarken mesaj sesi ile telefonu geri çıkardım.
Kimden:Çocukluğum;)
Nerdesin kızılım sen ya? Müdür Bey seni rehin mi aldı? Biz Emir ile kantindeyiz çıkınca oraya gel.
En iyisi bu sevinci Önder ve Emir ile paylaşmaktı. Koşar adımla kantine indim ve kantine gelir gelmez Önder görüş alanıma girdi. Önder beni görünce sonunda der gibi bir bakış attı ve ayağa kalktı. Ne zamandan beri müdür beyin ofisindeydim bilmiyorum ama ders arası olmalı ki kantin neredeyse dolu gözüküyordu. Sevinçten yerimde duramıyordum. Koşarak Önder'in kucağına atladım. Herkes bilirdi Önder benim en değerlimdi ve kimse bize karışmazdı. Yinede bu kadarı fazla olmuş olacak ki bütün kantin hep bir ağızdan
"Ooooo!" deyip alkış tutmaya başladı.
"Kızılım bunu neye borçluyuz. Müdür Bey seni okuldan falan mı attı? Bu ne sevinç?" dedi kucağında duran bana ve kiloma aldırmadan. Etrafın bakışına maruz kalınca hızla Önder'in kucağından inip sandalyeye oturdum.
"Sanırım Eylül kafayı yedi ha ne dersin abi?" dedi ağzı sonuna kadar açık bana bakan Emir. Gülerek konuşmaya başladım. Yanında nadir güldüğüm insanlardan ikisi bu dostlarımdı.
"Bilin bakalım ne oldu?" dedim iki elimi de havaya kaldırarak.
"Valla ben müneccim değilim Emir sen bul." dedi Önder muzipçe gülümseyerek. Masada hepimiz aynı anda Önder'in lafına kahkaha attık.
"Valla abi bende bilemedim ki şimdi. Hemde bizim somurtkan şirin gülerken nerden bilebilirim." dedi Emir beni göstererek. Genelde Emir bana hep böyle hitap ederdi. Gülmediğimden ötürü hepsi şikayetçiydi ama gülecek çok az olay oluyordu hayatımda ki bu da benim suçum değil.
"Güzel sanatlara seçildim!" dedim çığlık atarak. Önder de Emir de afallamış bir halde bana bakıp sonrada gülmeye başladılar.
"Kızılım sen cidden kafayı mı yedin? Okula başladın sen bu bir ikincisi neyle seçildin güzel sanatlara üçüncüsü seçilsen bile kayıt için seneyi beklemen lazım." dedi benimle alay eder gibi.
"Hepsini anlatacağım ama Emir önce bana bir tost kapsın gelsin çünkü çok açım." dedim elimi karnıma sürterek. Emir hızla hepimize çay ile tost alıp geldi. Bende bir yandan tostumu mideye indirirken bir yandan da boğulma riskine inat nefessiz bir şekilde olanları anlattım.
"Sen ciddi misin kızılım? Yani Müdür Bey seni güzel sanatlara mı yazdıracak? Peki neden?" dedi Önder hala gözlerindeki şaşkınlığı gizleyemeden.
Müdür Bey'in ben sorunca bana yaptığı gibi bende parmağımla gamzemi işaret edip konuştum.
"Gamzelerimin çok güzel olduğunu,bana gülmenin çok yakıştığını ve sürekli gülmem için yaptığını söyledi." dedim.
Önder de Emir de hala inanmaz gibi bakarken ders zili çalmıştı. Sınıfa girmiştik. Önder yanımda Emir de arkamda,ondan hoşlanan yapışık kızla beraber oturuyordu. Aslında kız hem güzel hem iyiydi. Ama fazla yapışık birşeydi. Sanırım o yüzden kıza pek ısınamamıştım. Hoca girip yine deneyler,tüpler,bilmem neler gibi bir çok saçma şeylerden bahsederken ben ilgimi çoktan çizim defterime yöneltmiştim.
"Duydun mu Eylül Hanım?" dediğinde hoca çoktan böğrüme bir dirsek yemiştim. Acıyla suratımı buruşturarak hocaya cevap verdim.
"Neyi hocam?" dememle sınıfta bir kahkaha kopmuştu. Hoca hiç şaşırtmadın Eylül dercesine gözlerini devirirken tekrar konuyu bana özet geçti.
"Ve anladığını umarak bu ödevi Cenk ile yapmanı istiyorum Eylül." demesiyle gözlerim otomatikmen sarı sürtüğe ve Cenk'e kaydı. Sarı sürtük bana seni öldürürüm der gibi bakış atarken Cenk tam aksine mutluluktan yerinde duramıyordu. Hayır anlamadığım bu Cenk denen çocuğun benimle sorunu neydi?
"Hocam Eylül ile bu ödevi ben yapsam olmaz mı?" diye atıldı Önder.
Hoca alayla bakarak;
"Nedenmiş Önder Bey? Hem ben size kendiniz seçin dediğimi hatırlamıyorum ama." dedi. Önder altta kalır mıydı hiç.
"Estağfurullah hocam o anlamda demedim. Malum Cenk sürekli antremana kalıyor okulda ki o en iyi okulda ödev yapar ama Eylül okula gelip gidemez. Ve bildiğiniz üzere biz aynı yerde kalıyoruz. Yani bizim buluşup ödev yapma imkanımız Cenk ile buluşup yapma imkanından daha çok" dedi hızla. Artık nasıl baktıysa hocaya o sinir adamı bile pamuk gibi yapıp kabul ettirmişti. Ders bitmişti. Önder ile Emir de anneme bugünkü mutlu haberimi vermek için bize geliyordu. Hep beraber bize doğru yola çıkmıştık. Yolda giderken yarış yapıyorduk. Ve her zamanki gibi Önder hile yapıp bize kestirmeden gelmişti.
"Bunu saymıyorum Önder hile yaptın. Kestirme yok demiştik." dedim mızmız bir çocuk edasıyla. Tam o anda fark ettim evimizin önünde bir beyaz araba ve siyah harika bir motor olduğunu. Bizim olamayacak kadar gösterişliydi.
Tamam fakir değildik ama o kadar gösterişli alacak kadar da zengin değildik. Üçümüz de birbirimize şaşkın şaşkın bakarken cebimden anahtarı çıkarıp kapıyı açtım. İçerden konuşma sesleri geliyordu.
"Anne biz geldik." diye seslenip üçümüz de şaşkınca içeri girdik.
Annemden ses gelmeyince üçümüz de salona girdik. İçerde annem ve babamdan hariç bir kadın bir adam ve zengin züppesine benzeyen bir genç erkek daha vardı. Çok nazik biri değilimdir ama babam bile evdeyse gerçekten önemli misafirler diye düşünerek ayakta selam verdim.
"Hoşgeldiniz." dedim yapmacık bir gülüşle.
Tanımadığım kadın bana öyle içten ve duygulu bakıyordu ki birazdan ağlar diye bilirdim. Sanki kadın iç sesimi duymuşcasına gözlerinden iki damla yaş aktı ve elinin tersi ile sildi.
Annemin suratına baktım kim bunlar diye ama annemin de gözleri doluydu. O anda anladım ki hiç bir şey yolunda gitmiyordu.
Annem yanıma gelip koluma girdi ve beni yanındaki tekli koltuğa oturttu. Evde adeta ölüm sessizliği vardı.
Babam hafifçe boğazını temizledikten sonra konuşmaya başladı.
"Bak Eylül'cüm bak güzel kızım şu yaşına kadar seninle sadece bir iki defa ciddi konuşmalar yaptım. Ve hiç biri gerçekten kayda değer konuşmalar değildi ama bu konuşmamız çok farklı olacak." dedi gözleri gözlerimden bir saniye bile ayrılmazken. Hızla lafa girdim.
"Baba sorun ne? Kim bu misafirler?"
"Sakin ol kızım ve beni dinle." dedi babam duruşunu bozmadan.
Babam duygusal ve uzun bir konuşma yapmıştı ama ben hala sorunun ne olduğunu anlayamamıştım ta ki o yabancı kadının bana "Kızım!" diye seslenişine kadar.
Annem ağlamaklı sesiyle devam etti.
"Baban haklı kızım biz senin gerçek annen ve baban değiliz. Senin gerçek annen ve baban onlar. Ama şunu unutma ki biz seni asla başka birinin çocuğu diye görmedik. Sen hep bizimdin güzel kızım." dedi
Olduğum yerde sanki dünya başıma yıkılmıştı. Ne ağlayabiliyor ne gülebiliyor ne de bağırabiliyordum. İçimden sürekli şaka olmasını diliyordum. Sonunda kendime gelip hızla ayağı kalktım.
"Siz ne dediğinizin farkında mısınız? Bu nasıl bir şaka? Delirdiniz mi siz? Ne demek biz senin ailen değiliz bunlar senin ailen?" Ayakta var gücümle bağırıyordum içinde olduğum durumu yalanlamaya çalışarak.
Daha fazla gücümün kalmadığını anlayıp hızla kendimi dışarı attım. Arabama binip ormana sürdüm. Orman benim sığınağımdı adeta. Ne zaman canım yansa ne zaman sinirlensem hemen ormana gelirdim. Kimse bilmezdi bu mekanımı. En yakın dostum Önder, o bile bilmezdi. Telefonum on yedi defa çaldı. Ekrana baktığımda gördüğüm manzara karşısında hiç şaşırmadım.
Çocukluğum<3..(8 cevapsız çağrı)
Can Dostum;)..(5 cevapsız çağrı)
Eviiim..(2 cevapsız çağrı)
Kral'ım<3..(2 cevapsız çağrı)
Yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Hemde baya bir yalnız kalmaya. Telefonumu uçuş moduna aldıktan sonra kulaklığı takıp müzik açtım. En iyi rahatlama yöntemim müzikti benim.
Saatin kaç olduğundan haberim yoktu. Ya da kaç saattir ormanda bir başıma kaldığımdan ama hava git gide kararmıştı. Kulaklık kulağımda ve gözlerim kapalı olduğu için ne birşey duyuyordum ne de birşey görüyordum. Bir anda yanımda bir hareketlenme olunca çığlık atıp yerimden fırladım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 12, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

...EVLATLIK...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin