İlk önce en iyi arkadaşım ve harika bir yazar olan Hacer Ayhan'a kapak tasarımı ve betimlemelerinden dolayı teşekkür ederim. Bu hikaye aslında ilk hikayem değil. Ancak diğerlerini silip bununla devam etmeye karar verdim.
Hacer Ayhan'ın yazdığı "Çirkin Prenses" ve "Bayan Yanak" adlı hikayelerini okumanızı öneririm.
Hep merak ettiği, sonsuzluğunda bedenini özgür bırakmak istediği denizin hayalini kurardı.
Bir kez bile dokunamamıştı mavinin en eşsiz tonlarını ayaklarına seren, dalgalarına uzanmak istediği denizin.Maviye duyduğu aşkın beden bulmuş haline zaafı vardı en derininden.
İçine girip kaybolmak isterdi.
İsmi geçince, buruk bir tebessüm yerleşirdi dolgun ve biçimli dudaklarına.
Annesi izin vermezdi hiç. " Seni götürür güzel kızım. Gitme sakın. " derdi.
İçinde hep bir ukte kaldı deniz. Dalgaların sesini narin kulaklarında işitmek isterdi. Gözlerini kapatıp denizin hiç bilmediği kokusunu içine çekmek...
Denizin, mavinin en eşsiz tonlarını taşıyan harika suyuyla, güneşin yakıcı sıcaklığı altında kavrulmuş, akşam güneşi vururken oluşan o kızıllıkta, kara ile deniz çizgisinin üzerinde uzanmak isterdi.
Bir de hep gördüğü gökyüzü vardı. Sanki deniz ve gökyüzü dünyadaki tüm güzellikleri içine hapsetmişti.
Sırf bu güzelikler karşısında, o da hapsolmak isterdi eşsizlikte. Her gece düşüncelerinde eşsizlik vardı. Belki bir gün diye iç geçirirdi...
Her gün yaptığı gibi bu günde penceresini açıp gökyüzüne bakacaktı. Pencereye yaklaştı ve narin elleriyle pencerenin kulpunu kavradı, nazikçe açtı.
Yine dilek tutacaktı, eşsizlikte kaybolmak... Yıldızlara göz gezdirdi, bir yıldız kaydı sonra sanki ona göz kırparcasına.
Çok sevindi kız, narin dudakları iki yana yay misali kıvrıldı. Sevinmesinin nedeni de kaç senedir olmayan bir şeyin olmasıydı. İlk defa bir yıldız kaymıştı ve ona göz kırpmıştı.
Yatağına yürüdü sessizce. Odanın içinde, sanki yıllardır kimsenin öğrenilmesinin istenmediği bir sır yatıyormuş, en küçük bir çıtırtıda tüm büyü bozulacakmış gibi sessizlik hakimdi. Bu eşsiz sessizlikte göz kapaklarının yavaşça kapanmasına izin verdi.
Onun içindeki deniz tutkusu, küçükken ailesiyle gittikleri tatilde, ilk kez denizi görmesiyle başladı. Deniz onu kendine çağırdı sanki. O görüşü son görüşüydü. O, 8 yaşındaki küçük kız yavaşça yaklaştı denize. O her adım atışında dalgalar güçleniyordu. Sağ elinin minicik işaret parmağıyla zarif bir şekilde dokundu suya. Su, sanki ona şükranlarını sunuyordu. Uzun zamandır hırçın dalgalar kesilmiş, minik dalgalar Behram'ın gelişiyle ahenk içinde dans ediyorlardı. Ne yazık ki, gitme vakti geldi. Son kez çevirdi başını. Burukça gülümsedi.
***
Denizin eşsiz kokusunu içime çektim. Ciğerlerim bu koku karşısında bana şükranlarını sunarken, sakin dalgalara odaklandım. Yavaş adımlarla denize yaklaştım. Ben her adım atışımda deniz adeta bir adım geri çekiliyordu. Sanki benden kaçıyordu. Benim için boşluk oluşturuyordu.
Narin adımlar atarak denize yürüdüm. Ben denize yaklaştıkça, o benden uzaklaştı. Deniz yarıya kadar çekildiğinde tam ortada bir asa gördüm. Ona yaklaştıkça ışığının ay kadar parlak olduğunu fark ettim. İşlemeleri yeşil, yıldız şeklinde ve oldukça zarifti. Kendisi beyaz renkliydi.Asa adeta göz kamaştırıyordu. Görenin eline alası geliyor, ona dokunmak istiyordu. Yeşilin her tonu kullanılmıştı. Üstündeki işlemeler ilgimi çekti. Parmaklarımı zarif bir şekilde asanın üzerinde gezdirdim.
Gözleri kamaştıracak, 10 saniyeliğine kör edecek cinsten bir ışık belirdi. Uzun süre gözlerimi açamadım. Göz ucuyla asanın bulunduğu yere baktım. Ve artık asanın yerinde bir taç bulunuyordu. İşlemeli, beyaz bir taç. Gerçekten çok zarifti. Böylesini daha önce görmemiştim. Dokunmak istedim, çekindim. O, böyle güzelken onu kırmaktan korktum. Lakin içimden bir ses onu saçlarıma takmam gerektiğini fısıldıyordu. Nefsime yenik düşüp taktım.
Ancak onu takar takmaz, yer sallanmaya başladı. Çıkan toz bulutunun etkisi geçince , yerde oluşan boşluk ilgimi çekti. Yerin altına inen merdivenler vardı. Uzun zamandır kimsenin buralara gelmediği aşikardı. İnmeye karar verdim.
Gözlerim yavaş yavaş aralanırken, burnuma deniz kokusu doldu. Tıpkı 9 yıl önceki gibi...
Etrafımı incelerken üzerinde uyuduğum sıcak sahil kumlarını farkettim. O kadar sıcaktı ki 4 derece olan yerde üşümüyordum. Parmaklarımın arasından aşağı düşürürken kum tanelerini, kulaklarıma denizin dalgalarının sesi doldu. Kafamı çevirdiğimde hep hayalini kurduğum o eşsiz denizle karşılaştım. Dolgun dudaklarım yay gibi kıvrıldı. İçimde biriken deniz özlemine bir son vermem gerekiyordu. Bir hışımla ayağa kalkıp denize koştum. Ama o da ne?
Ben yaklaştıkça, aynı rüyamdaki gibi deniz çekiliyordu. Hey! Bir dakika... Ben en başta buraya nasıl geldim? Beni buraya kim getirdi?
Yavaş ve nazik adımlarla denize yürüdüm. Rüyamdaki gibi deniz çekiliyordu. Kalbim ağzımda atıyordu. Her saniye, içimde doğup büyümüş heyecan katlanıyordu. Heyecanlandığımda parmaklarımı oynardım. Bu sefer galiba kıracaktım.
"BEHRAM"
İsmimin söylenmesiyle irkildim. Bu sesin sahibi kimdi? Beni nereden tanıyordu? Ve niçin bana seslenmişti? Beni buraya o mu getirmişti? Şimdi ben ne yapacaktım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ BOYUT
Fantasy"BEHRAM" İsmimin söylenmesiyle irkildim. Bu sesin sahibi kimdi? Beni nereden tanıyordu? Ve niçin bana seslenmişti? Beni buraya o mu getirmişti? Şimdi ben ne yapacaktım?