4. Bölüm

213 22 14
                                    

    Hilal sınıftan sakince çıktıktan sonra, kalbinin atış hızıyla tezatlık gösterecek bir şekilde yavaş yürüyordu. Dersi olmadığı için tekrardan eve gitmeye karar kılmıştı. Bu sefer gerçekten uyuyacaktı çünkü yarın tüm günü boş olduğundan gününü olayı araştırmakta geçirmeyi planlıyordu. Uyumalıydı çünkü güç toplamalıydı. Bacakları titriyordu. Bacaklarının titremesini yorgunluğuna vermek istiyordu Hilal ama heyecandan olduğunu beyni çoktan kabullenmişti. Okuldan çıktıktan sonra derin derin nefes alarak gökyüzüne baktı genç kız. Gözlerini toprağa kilitlemek istemiyor aklını başka yerlere vermek istiyordu. Hava kapalıydı. Gri bürümüştü her yanı. Normal insanlar böyle havalardan nefret ederken Hilal seviyordu. Gülümseyerek onu evine götürecek olan taksiye bindi. Gözlerini yumarak yarının planını yapmaya çalıştı ama birden bir şey oldu. Gözünün önünde bir beden belirdi, bir suret. Son günlerde alışmayı hiç istemediği ama alıştığı suretti bu gözünün önüne gelen. Onun suretiydi. Sonra yüzü belirginleşmeye başladı yavaş yavaş. Kendisinden daha düzgün yüz hatlarına sahip olduğu için içinde bir yerlerde kıskançlık hissetti. Sonra telefona bakıp can yakıcı gülümseyişi aklına düşünce kıskançlık daha da büyüdü içinde. Hızla gözlerini açtı Hilal. Gülümseyişi güzel diye kıskanmıştı, telefondaki kişinin kim olduğunu merak ettiği için değil. Böyle söyledi kendine ikna olana kadar. Lakin ikna olamadı. "Ne oluyor sana böyle Hilal." Diye sordu kendine cevabını bildiği soruyu. Avuç içini alnına vurarak "Hayır." Diye uyardı kendini. "Hayır Hilal." Kafayı yiyecek raddeye gelmeden taksinin evinin önünde durduğunu gördü. Rahat bir nefes aldı eğer bu taksinin içinde daha fazla  kalsaydı kendine bir takım itiraflarda dahi bulunabilirdi. Parayı uzatıp indikten sonra sıkıcı apartmana doğru yürümeye başladı. Bacaklarındaki titremeler yok olmuştu. Bu iyiydi. Zafer kazanmışçasına gülümsedi. Kendini yenmeye başlıyordu. Hayatında en sevdiği zaferdi bu Hilal için. Kendini alt etmeyi seviyordu. Arzularından arınıp kalbini unutarak mantığıyla hareket etmek ona garip bir zevk veriyordu. Anahtarı kapısını açmak için deliğe sokup yavaşça çevirdi düşünceleriyle boğuşurken. Evine girip üstünü dahi değiştirmeden yatağına attı bedenini. 2 gündür kendini çok yoruyordu, o da bunun farkındaydı ama elinden bir şey gelmiyordu. O böyleydi işte. Yastığını kolları arasına alarak her şeyi yarın düşüneceğini mırıldandı kendi kendine ve sureti uykuya bürünmüş adam kucakladı onu kahveleriyle.
    Genç kız gittikten sonra kendini işine vermeye çalışmıştı Leon. Ama ne kadar çabalarsa çabalasın sanki bir çiçek bahçesi gibi olan gülüşü aklından çıkmıyordu. Hilal. Gerçekten hilal gibiydi bu kız diye düşündü içten içe. Parlıyordu. Zekasıyla, bakışıyla, gülüşüyle parlıyordu. Hatta inatçılığıyla. Ve Leon bugünlerde onu düşünürken kendini gülerken buluyordu. Yine aynı gülümsemeyi dudaklarında hissedince uğraştığı kağıtları bir kenara itip, ne zaman kendiyle baş başa kalmayı istese ya da düşünmeye ihtiyaç duysa yaptığını yaptı, elleriyle bıyıklarını kıvırmaya başladı. Kafasını kurcalayan olayların çoğalmasıyla boğulduğunu hissediyordu Leon. Bir yandan işi, bir yandan müvekkili, bir yandan ise Hilal. Hepsi beraber Leon'u okyanusun en dibine itmeye çalışıyordu. Genç adam hangisine öncelik vereceğini kestiremiyor ve bu yüzden nefessiz kalıyordu. Kızı düşünmemesi gerektiğini adı gibi biliyordu zira düşünmeye devam ederse çıkmaz bir yola sapacağını biliyordu. Kızı düşünme sebebini bulmaya karar verdi. Gözlerini kapatıp zihnini yokladı. İlk kez eylemde görmüştü bu isyancı kızı. Elinde pankart avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Genç adamdan nefret eden bir toplulukla birlikteydi ama Leon kızın diğerlerinin aksine bir koyun gibi topluluğa uyduğu için değil adalete olan aşkı yüzünden orada bulunduğunu anlamıştı. Kendi yüzünden bir geceyi hücrede geçirmesi Leon'un canını sıksa da şikayet etmeyerek olayı büyütmediğini göstermek istedi. Ama kız rahat durmayarak öğrencilerinin önünde boynundan aşağı bir bardak kahveyi dökmüştü ve bu Leon için son sınırdı. Şimdi anlıyordu Leon kendini. Kızın inatçılığıydı onu düşünmesine sebep olan etken. İnatçılığı ve adaleti arzulayan yanı. Bugüne kadar hiçbir öğrencisinin bu kız kadar dik başlı olduğunu görmemişti. Başta önyargıyla yaklaşmasına rağmen o zamanlar bile gözlerinin içindeki duygu kırıntılarında bir miktar güven duyma isteği görmüştü Leon. Ve bunu gördüğü günden beri kızın peşini bırakmayıp gerçekleri söylemeye can atmıştı. Şimdiyse kıza kendi yolunu çizmesi için bir fırsat vermişti. Evet, Leon'u etkileyen buydu. Kimsede görmediği deli cesareti vardı bu kızda. Eğer bu olayı çözerken Leon'la çalışırsa kızın önünde gerçekten güzel bir gelecek olabilirdi. Gerçek adaleti sağlamasında yardım edecekti Leon bu kıza. İsyancı hırçın kıza öğretmen olacaktı geçtiği yollarda. Bu sefer stresinden kurtulduğunu hissetti Leon. Gülümseme yayıldı dudaklarında. Birinin mutluluğuna yardım etmek mutlu ederdi onu. Ama kızı düşünmemek için kendine söz vermesi gerekiyordu Leon'un. "Olay dışında konuşmayacaksın onunla." Diye uyardı kendini, aynısını bir saat kadar önce Hilal'in de yaptığını bilmeden.
     Genç kız erken yatmanın cezasını çekerek sabaha karşı kalkmıştı. Uykusuzluğu geçmiş olduğu için bir daha yatma gibi bir lüksü de yoktu. Zaten uykusunda birtakım kahvelerle mücadele ettiğinden uyumaya niyeti de yoktu. Yataktan kalkıp banyoya doğru ilerlerken hala rüyasını anlamlandırmaya çalışmakla uğraşarak, kimin o gözler diye düşünmekle kafasını kurcalıyordu. Elini yüzünü yıkayıp kendine geldi. Saate bakıp huysuz bir şekilde mırıldandı "Sabahın 5'inde neyine kalkıyorsam artık." Yapacağı en iyi şeyin yemek yiyip bugün gideceği yerlerin listesini çıkartmak olduğuna kanaat getirdi. Zaten gidebileceği birkaç yer olduğu için bu konuda da rahattı içi. Mutfağa yöneldi huysuz adımlarla. Buzdolabında yiyebileceği bir şey var mı diye kontrol ederken gözüne vişneli yoğurt çarpmıştı. "Günüm iyiye evrilmeye başladı." Derken büyük bir gülümseme yayılmıştı yüzüne. Yoğurdunu aldıktan sonra mutlulukta odasına ilerledi. Az önceki huysuz kızın yerini şimdi şarkılar söyleyip hoplayıp zıplayan biri almıştı. Odasına geçtikten sonra direkt masasının başına oturup gideceği yerleri yazdı. Öncelikle olayın yaşandığı Paradise Clube'e gidecek, o gece çalışan kim varsa onlarla konuşmanın yollarını arayacaktı. İkinci adım olarak Leon'la konuşması gerekiyordu ki bu onun için en zor olanıydı. Çalışanların elinden bilgileri öğrenci ve raporu için bunların gerekli olduğunu söyleyerek alabilirdi ki yalan söylemiş de olmazdı. Sonuçta öğrenciydi. Ama Leon... O adamın bakışlarından hoşlanmıyordu. Ya da hoşlanıyor ve hoşlandığı için hoşlanmadığı konusunda diretiyordu. Onu gördüğünden beri düz duvara baktığı zaman bile onun gözlerindeki ışığı, saçlarındaki bukleleri görüyordu. Ne zaman aklına o gelse yaptığını yapıp yüzünü elleriyle destekleyerek gözlerini kapattı Hilal. Bu düşüncelerden arınmalıydı. Ona neydi Leon'un gözlerindeki ışıltıdan veya dudaklarının kıvrımından? Bir dakika! Ne düşünmüştü o az önce? Hızla oturduğu yerden kalkarken "Hilal sana ne adamın dudağından o'sundan, bu'sundan?" Diye kızdı kendine. Koşar adım balkona gidip kendini yeni aydınlanmaya başlamış gökyüzünün güzelliğine bıraktı. Güneş yavaş yavaş yükselirken Hilal'e günaydın demeyi ihmal etmeyerek parladı birkaç kez. Gökte şimdi hem ay hem güneş vardı. Seviyordu Hilal bu görüntüyü. Biri gecenin biri gündüzün simgesiydi ona göre. Ve küçüklüğünden beri bu görüntü ona masal gibi gelirdi. Zaman durmuş gibi. İki zıt zaman aynı zamanmışçasına birleşiyordu. Birbirlerine karışıyorlardı ve birbirlerini kucaklıyorlardı özlemle. Birbirine hasret iki sevgilinin sarılması gibi. Sonra ay yok oluyor güneş kalıyordu. Biri birinin yaşaması için ölüyordu tekrar doğmak üzere. Hilal bir kez daha şükretti bu görüntüyü gördüğü için. Gökyüzünün kızıllığı ufukta toprakla birleştiğinde yine kalbinin ritmini hızlandıracak renk çıkmıştı ortaya. Ama bu sefer aklından kovmak için uğraşmadı Hilal. Madem kendiliğinden gelmişti aklına, kendiliğinden gidecekti geldiği gibi. Hem Hilal için zaman durmuştu şimdi. Sınırlar ortadan kalktığına göre inat etmesine gerek yoktu. Tekrar bir gülümseme bahşetti mucizevi gökyüzüne genç kız, aynı gülümsemeyi gökyüzüne aklından çıkmayan gözlerin sahibinin de hediye ettiğini bilmeden.

    Çoğunuz için çok küçük gözükebilir lakin 500 okuma sayısına ulaşmış olmanın verdiği haklı sevinci yaşıyorum şu an. Hepinize teşekkür ederim.

•Abıhayat•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin