Yüzyıllardır insanoğlu uykusunda rüya görür ve rüya yorumları çok sayıda kişi için büyük önem taşır. Rüya görmek önemli bir bilinç durumudur ve uyanık haldeki bilincimizi tamamlayan çok sayıda öğe içerir. Rüyada gördüğümüz tüm nesnelerin tümü iç dünyamızın yansımasıdır. Rüyanızda tanımadığınız birini görseniz bile aslında onu gün içinde herhangi bir yerde, zamanda görmüşsünüzdür.
Zamanında rüya görmenin temellerini düşünmüş olan Aristo ve Platon kanıtlayamasa da, bugün biz rüya görmede en azından etkin olan iki bölge olduğunu biliyoruz. Bunlar rüyaların en çok görüldüğü kısım olan REM uykusunda etkinliği kaybolan dorsal lateral prefrontal korteks (DLPFC) ve paryetal loptaki prekuneus. Bu bölgelerin etkinliğini yitirmesinden dolayı rüya esnasında kısa dönem hafızamızı geliştiremiyoruz ve gördüğümüz rüyaların çoğunu unutuyoruz.
Beynin rüyaları unutmasının sebebi gerçek hayat ile hayal dünyası arasındaki devamlılığı koparmaktır. Eğer bütün rüyalarımızı hatırlasaydık, hangi zamanın gerçek, hangisinin rüya olduğunu ayırt edemeyebilirdik. Ayrıca uykuda fiziksel vücudumuzun konumsal olarak yerini tayin edemeyiz. Rüya gören kişi rüyasında maceralara çıkarken gerçek vücudunun yatağında yattığını fark edemez. Aynı şekilde beyinde gerçekleşen bu değişimlerden dolayı rüyada karar vermek ya da isteklerimizi yönlendirmek de kolay değildir.
Uyanıkken sürekli aklımızdan düşünceler geçer, beynimiz duygular, anılar ve davranışlar üretir. Bunların hepsi rüyada da olur ama değiştirilmiş bir beyin etkinliğiyle. Rüya esnasındaki düşünceler uyanıkken olduğu gibi nöral impulslarla başlayabilir ama uyanıkken çok fazla sapma vardır, düşünceler oradan oraya savrulabilir. Dış duyularımız (koku, işitme, görme vb.) sürekli faaliyet halindedir ve günlük hayattaki işlerimizi kolaylaştırmak için durmaksızın çalışırlar. Örneğin, küçük bir karın guruldaması buzdolabında ne olduğunu düşünmemize neden olabilir.
Rüya görürken dış duyularımız susturulur, tabi eğer tamamen kapatılmazlarsa. Bu noktadan itibaren dış duyular artık kapalıdır ve düşünceleri yönlendiremezler ama artık beyinde sonsuz bir anı, resim, duygu seli başlamıştır. Beynimiz bu anılar, duygular ve resimler arasında bağlantı kurarak rüya dediğimiz senaryoları oluşturur.