1 • hey, it's mark

853 72 10
                                    

Neden Londra? Evet, bu soruyu günde kaç kez kendime soruyordum. Neden burası? Bu lanet yere neden geldim? Hızına asla yetişemediğim ani bir hava değişimi vardı ve bazen benim de dengemi kaydırdığını hissediyordum.

Kapalı havanın da etkisiyle olmalı ki, keyfim yoktu. Cama vuran yağmur damlalarının sesiyle biraz olsun rahatlamak için kendimi odama kapatmıştım. Ne rahatlama ama.

Yanımda duran yastıklarından en kabarık olanını seçip, kollarımı sardığımda kapımın tekmelenmesiyle somurttum. Dediğim gibi, ne rahatlama ama.

"Ne istiyorsun, Jisung?" Kapı açıldığı sırada, elinde iPad'le içeriye giren mavi kafalı çocuğa baktım. Gözlerini ekrandan kaldırmadan yanıma yürüyordu. Cevap vermesini sağlamak için biraz önce kucağımda duran yastığı ona fırlattım.

Yastıktan kaçmayı başardığı gibi, gözlerini hala ekrandan kaldırmamış ve asla cevap vermemişti.

Sonunda yanıma ciddi bir yüz ifadesiyle oturduğunda, ona ayak uydurarak yattığım yerde oturur pozisyona geçtim.

"Haechan, şuna bir bak." Çatılmış kaşlarıyla gözlerini bana çevirdiğinde uzattığı iPad'i elime aldım.

Haechan, daha farlı şeyler çekmelisin.

Haechan, bu videolar eskide kaldı.

Seni sadece sevimli olduğun için izliyorum.

Dostum, bu kadar aboneye rağmen bu izlenme berbat. Aktif abonen artık yok, ha?

"Bu ne böyle?" iPad'i Jisung'un kucağına bırakırken hızla soluduğumu fark ettim.

Çektiğim videolar artık izlenmiyor, üstüne berbat yorumlar alıyordum.

"Sanırım artık sevimli çocuğumuzun egosunu bir kenara koyma vakti?" Jisung mırıldanarak yerinden kalktığında, göz devirdim.

Yanılıyordu, herkes sevimli ve iyi görünümlü erkekleri severdi. Bilmiyorum, severdi değil mi? Tanrım, sikeyim.

"Ne yapmam gerek, gerçekten?" Gerilmiştim. Aileme bu işten iyi para kaldırdığımı söyleyerek ikna etmiştim ve ancak o şekilde Londra'ya gelebilmiştim. Keşke gelmeseydim.

"Bugün ki planın ne?" iPad'in ekranına yine gözlerini odaklamış bir şekilde mırıldandı.

Duraksadım, "Şey, uhm.." Hatırlamam gerekiyordu, bu kadar boş vermiş olamazdım.

"Hah, şey. Şu profesyonel resim çeken çocukla buluşacağız. Instagram için fotoğraf çekebileceğini söyledi, bugün boşmuş."

Jisung, söylediklerimden sonra duraksadı ve yavaşça kaşları kalkık bir şekilde gözlerini ekrandan kaldırarak pencereye yöneldi. "Bu havada mı?"

"Yani şey, eğer öğleden sonra yağmur dinerse. Mesaj atacağını söyledi." Anladığını belirtircesine kafasını salladı. İnanmamış gibi bir hali vardı.

Odadan çıkmak için hareketlendiği sırada, bir şeyler mırıldanıyordu. Ne olduğuna pek dikkat etmeden kendimi tekrar yatağa attım fakat duraksadığını hissettiğimde bakışlarımı kapı girişine yönelttim.

"O çocuğa, mesaj at."

Yağmur dinmiş ve hava birkaç saat önceki halinin aksine sakinlemişti. Yaklaşık on dakika önce Jisung'un isteği ve ısrarı üzerine çocuğa mesaj atmıştım. Bugün o kadar keyifsizdim ki, fotoğrafların berbat çıkacağından emindim.

Birkaç dakika sonra sessizliği bozan telefonumun bildirim sesiyle, ayaklandım.

"Ne diyor?" Jisung merakla sorduğunda, göz devirmeden edemedim ve hızla mesajı açtım.

Atacağım adrese yarım saat sonra gel, üzerine iyi bir şeyler giy. Hava belli olmuyor.

Mesajı sesli okuduktan sonra birkaç saniyelik duraklama yaşadım ve telefonu Jisung'a fırlatıp hazırlanmaya gittim. Yarım saat içinde nasıl hazırlanacağımı bilmiyordum ve yüksek ihtimalle geç kalacaktım. Her zaman geç kalırdım.

Nasıl duş aldığımı ve nasıl üzerime bir şeyler geçirdiğim kısmı asla hatırlamıyorum, hatırladığım tek kısım; Jisung'un beni sürükleyerek kapıdan çıkartmasaydı.

"Haechan, bu resimler senin son şansın. En azından birileri tatlı suratına kapılabilir." Söylediklerinde haklı olmasaydı itiraz edebilirdim, fakat haklıydı.

Yarım saat ya da kırk dakika, emin değilim. Adrese gelebilmiştik.

"Jisung, ismini bile bilmediğim bir çocuğun resimlerimi çekmesine izin vereceğim." Derin nefesler alarak etrafıma bakındım, "Delirmiş olmalıyım."

Koluma vurduğu anda, söylenmeye başlandı. "İstemiyorsan dönelim ve sen de bu işi batırmış olursun. Ah, sonra anneceğin gelir, bir boku beceremediğin için seni alır ve evine geri götürür. Harika plan, hadi gidelim."

"Tamam, dur." Gitmek üzereyken kolundan yakaladım. Sakin kalmalıydım. "İlk önce çocuğu bulalım."

Yeşilliklerin içinde kalmış, büyük bir parktı. Sakin bir yer seçmiş, diye düşündüm. Parkın biraz ortasında büyük bir havuz vardı. Bildiğiniz havuzlardan değil, ortasına ağaç dikilmiş türden. Havuzun kenarlarını sıra sıra çicekler kaplıyordu, on dört yaşında ki bir çocuğun doğum günü partisine gelmiş gibiydik.

Birkaç saniye daha etrafı süzdükten sonra, ona geldiğimizi bildiren bir mesaj attım.

Verdiğin adresteyim, nerdesin?

Telefonu cebime koyduğum sırada, Jisung'a doğru döndüm. "Bizi kesinlikle ekti."

Jisung'un onaylamasını beklediğim sırada, arkama doğru dönük olan bakışlarını takip ettim. Ekmemişti ya da ekti ve bir üst model çocuğu göndermişti.

"Hey, merhaba." Elini uzattığı sırada gülümsedi. "Mark ve sen de Haechan olmalısın."



ben aslında bu kurguyu yıllar önce falan yazmıştım, cake içindi o aralar. ama şimdi baktım öyle boş duruyor, dedim ben bunu biricik markhyuck'uma hediye edeyim. o zamanlardan kalma olduğu için bazı yerleri bana saçma geldi ama değiştirmek istemedim. umarım beğenirsiniz. :)

 :)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
youtuber // markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin