2 • donghyuck?

448 69 21
                                    

Hayat bana bir anda gülmüş olabilir miydi yoksa bu her şeyin daha da beter olacağının bir fragmanı falan mıydı? İlk seçeneği tercih ederdim.

Mark denen çocukla tanıştığımız an biraz garipti, kabul edebilirim. Bu kadar rahat birisini beklemiyordum karşımda. Sürekli somurtan ve iki güzel fotoğraf çekebildiği için, ciddi anlamda kendini bir şey sanan birisi olacak diye düşünmüştüm. Fakat öyle olmadı. Sürekli etrafa gülümseyen bir tip olduğu kesindi.

"Ben de Jisung, onu buraya sürükleyen benim." Gülümsediğin de saçlarını karıştırdı. "Bana teşekkür etmelisin."

Mark başıyla onayladığı sırada bir şey söylemeyi unutmuşcasına Jisung'a döndü. "Saçlarını sevdim, hadi gelin."

Pekala, gelelim.

Kendimi küçük çirkin ördek yavrusu gibi hissediyordum. Mark'ın peşinde sırayla gidiyorduk ve arkamdan gelen Jisung'un heyecanlı kıkırtılarını duyabiliyordum. Benim yerimde o olmalıydı.

Etrafa bakarken fazlasıyla dalmış olmalıydım ki Mark'ın durduğunu fark etmeden omuzlarına çarptım.

Özür dilemek adına bir şeyler mırıldanırken, beni kolunun altına çekti ve gülümsedi. "Sorun yok, şimdi gevşe bakalım çünkü güzel birkaç poz yakalamamız gerek."

Tabi, hemen.

Birkaç dakikaya geleceğini söyleyerek yanımızdan ayrıldı. Olumlu anlamda başımı salladığımda Jisung'a döndüm. Hızlı hızlı soluyordum ve gerildiğimi anlamış olacak ki kaşlarını çattı.

"Haechan, neden böylesin? O ortam çocuğu ayaklarına ne oldu?" Omuzlarıma yerleştirdiği ellerini sıkarken söylendi.

Bilmiyorum, tanrım. Bilmiyorum.

"Tamam, iyiyim." Dudaklarımı dişlediğim sırada ceketimi çıkarttım ve Jisung'a uzattım. Dağılan saçlarımı düzeltmeye çalışırken etrafa bakınıyordum.

Geldiğimiz dar, etrafında ağaçlar dizili olan basamaklı yolun bitiminde geniş bir alan açılıyordu. Alan denemez tabi, bir çeşit gizli bahçe tarzı bir şeydi? Ortasında büyük bir heykel ve heykelin etrafında garip desenleri olan vazolar vardı. Tüm bunlar bana göre değildi, kesinlikle değildi.

"Pekala, Haechan!" Mark bahçenin diğer tarafından seslendiğinde ona döndüm. Elinde ki fotoğraf makinesini ayarlamaya çalışıyordu. "Gel de işimiz bir an önce bitsin, çok nazlısın."

Jisung, Mark'ın sözlerine gülümsediğinde kaşlarımı çattım. "Geliyorum."

Bugün biraz zorlu geçecekti, emindim. Aslında bugün belki bir video için konu olabilirdi. Şansımı denedim.

"Jisung, vlog tarzı bir şeyler çekebilir misin? Biz fotoğrafları çekerken sen de bizi çekersin ve yeni video böylece hazır olur?" Kalkık kaşlarımla ona baktığımda, onaylaması için bekledim.

Yanında getirdiği küçük kemarasına baktı ve olumlu anlamda başını salladığında gülümsedim.

Mark'ı daha fazla bekletmek istemediğimden hızlı adımlarla yanına ilerledim.

"Sonunda prenses gelebildi," gülümseyerek mırıldandı. "Geç bakalım şöyle, en sevimli pozunu vermeni istiyorum."

Söylediklerine gülümserken kafamı salladım, neşeli çocuğa benziyordu. En azından Jisung kadar iğneleyici bir tip değildi.


Mark'la çalışmak gerçekten güzeldi. Ne zaman başka bir poz vermeye çalışsam, teşvik edici şeyler(?) söylüyordu ve bu benim gülmemi sağlıyordu. Eminim ki gülerken bir sürü saçma sapan kare ortaya çıkmıştır.

"Haechan, bu poz senden bana."

"Tanrım, düşün ki tuttuğun takım iki maçtır yeniliyor ve aşırı sinirlisin."

"Birisi sana hala en yakışıklısı değilmişsin demiş gibi düşün, mimiklerini görmek istiyorum."

Bazen abartıyordu ama bu işin eğlenceli ve önemli kısmıydı. Bütün gerginliğimi üzerimden almıştı ve bu işi sevmiştim.

Tabii, kendimi biraz da VS mankenleri gibi hissetmedim değil.

Çekim bittiğinde beni yanına çağırdı ve resimlere beraber bakmamız gerektiğini söyledi.

"Hepsini bilgisayara attığımda sana da mail olarak atacağım." Konuşmasının arasında bana dönerek gözlerimin içine bakıyordu ve bu biraz.. garipti. "Beğendiklerini bana söylersin ve ayırırız."

Onayladığımı belirtircesine başımı salladım ve Jisung'un uzaktan zıplayarak bize gelişine baktım. Tanrım, bu çocuk.

"Bitmiş gibi duruyor?" Elindeki kamerayı kapattığında söylendi. "Bu arada, uhm Mark. Bugün için bir video çektim, Haechan için. İzin verirsen yayınlamamız gerek."

İlk başta anlamadığını düşündüm çünkü uzun bir süre duraksadı. Lafa atlayacağım sırada dudakları aralandı. "Aslında, bu tip şeyleri sevmem. Ben kamera arkası adamıyım fakat Donghyuck istiyorsa, tabii."

Donghyuck?

Şaşırdığımı bu kadar belli etmek zorunda değildim. Açılan büyük gözlerime ikisi de gülmüş olmalıydı.

Jisung, Mark'ın omzuna vururken söylendi. "Büyük stalker."



Eskiden ne yazdıysam aynısını yayınlıyorum, okurken kahkaha attım. Bu ne sojddop

 Bu ne sojddop

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
youtuber // markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin