Yaşamak: Yaşama İnat

37 1 0
                                    


  Canlılar yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmek için enerjiye ihtiyaç duyarlar. İhtiyaç duyulan bu enerji besinlerden karşılanır. Hücre içerisinde besinlerden enerjinin üretilebilmesi için, besinlerin oksijen ile parçalanması gerekir. Hücre içerisinde besin maddelerinin oksijen gazı kullanılarak parçalanması ve enerji üretilmesine solunum denir. Solunum için besin ve oksijen gereklidir ve solunum sonucu ise hücrelerde su, karbondioksit gazı ve enerji açığa çıkar. Solunum sonucu üretilen enerji yaşamsal faaliyetlerde kullanılırken su ve karbondioksit gazı ise hücre dışına atılır. Sizce de böyle başlamalı mıydım bu paragrafa? Yaşamak nefes alıp vermekten kan dolaşımını tamamlamaktan yada hareket etmekten ibaret midir? Neden yaşarız mesela? Yaşamayadabilir miydik? Yaşamın zıttı mıdır ölmek? Yaşayarak mı öğreniriz yoksa öğrenerek mi yaşarız? Ölüm yaşamaya engel mi? Ya da yaşamak ölmeye? Yaşamak yaşamaya değer mi? İzlediğim bir filmde çok manidar bir tirat vardı ve bu tiratla karşınızdayım:

Hayat neden bu kadar zalim. insanlar.. insanlar neden bu kadar zalim. yaşamak neden bu kadar zor ve bu kadar güzel, ve vazgeçilmez. peki insanların birbirlerini anlamamak için bu büyük çabası neden. karım, karım bana çok kızıyor. ona istediği gibi bir hayat sunamadığım için. istediği gibi bir adam olamadığım için. çocuklarımda bana kızıyor. onlara elbise , bilgisayar , ayakkabı alamadığım için. patronum sürekli alaycı bakışlarla beni izleyerek ne kadar işe yaramaz bir adam olduğumu bana hatırlatıyor. o da bana çok kızıyor. çünkü ona çok para kazandıramadığım için. dostlarım arkadaşlarım akrabalarım beni adam yerine koymuyorlar. onlar da bana kızıyor, onların istediği gibi bir adam olmadığım için. onları yemeğe götürmediğim için, onlara borç vermediğim için, onlara ayak bağı olmadığım için. devlet, devlette bana kızıyor. daha çok vergi veremediğim için. arada bir ne oluyor diye sorduğum için. yanlış partiye oy verdiğim için. biliyor musun her tarafım kanıyor, acılar içindeyim. çürüyorum. onların istediği gibi bir adam olmak istiyorum, ama beceremiyorum. dostlarıma, akrabalarıma, patronuma, karıma, çocuklarıma üzgünüm diyorum, sizin istediğiniz gibi bir adam olamadığım için üzgünüm diyorum duymuyorlar. dertlerimi anlatıyorum dinlemiyorlar. ben, ben. bana yardım edin diyorum kaçıyorlar, gelin biraz konuşalım diyorum masayı terk ediyorlar. ölüyorum ben diyorum ne zaman öleceksin diye soruyorlar. lütfen bana söyler misiniz ne oldu ? bize ne oldu ? eskiden böyle değildi şimdi ne oldu ? neden insanların artık bir takım duygulara ve düşüncelere prim verecek zamanı yok. neden bu kadar hızla koşuyorlar. neden bir an bile olup insanın evrenin anlamı üzerine düşünmüyorlar. ben acılarımı sıkıntılarımı kederlerimi onlara anlatırken neden beni dinlemiyorlar. benim bu düşlerim, arzularım, hayata dair bu imdat çığlığım neden onlara samimi gelmiyor. neden, neden.. neden söyle bana ? ne olur bana yardım et. yardım et bana.. lütfen.. lütfen.. neden beni bu halimle kabul edip aralarına almıyorlar. neden beni sevmeleri için sürekli inanmadığım halde onların ilgisini çekip onlarla konuşmak zorundayım. neden egom olmak zorunda ? neden onların arasında bencil olmak durumundayım. neden var olabilmek için rekabet etmek zorundayım. lütfen, lütfen bana yardım et. bana hayatta yaşamanın sırrını söyle. bak biliyorsan eğer, bana o yolu göster, lütfen. çünkü ben artık yalnız yaşamak istemiyorum. bana hayatta yaşayabilmem için güç ver. neden ben hayatta yaşamayı beceremiyorum, lütfen bana yardım et.. lütfen..... özür dilerim, özür dilerim, beni bağışlayın kendi derdimle sizi üzdüm.. 

Doğumla ölüm arasında ortalama 70 sene. Yani 70 kez Güneş'in etrafında dönecek Dünya. Yani 600 kez bankamatikten çekilen maaş. Yani üç çocuk. Yani altı torun. Yani 25.550 kez kendi etrafında dönecek bu gezegen. Ne çok yaşıyor be bu organizma: Homo Sapiens. ''Yaşıyorum bundan ötesinde bir dünya daha olmalı'' dedi ve ahiret inancına kapıldı insan. Dindar olan arkadaş ibadet etti. Bir de hem nalına hem mıhına vuranlar var. Yani cenneti kaçırmamak için inançlı gözükenler.  İnanç bu kadar basit mi? İnanmak güçlü duygu; sevgiliye inanmak, ölüme inanmak, tuttuğun takımın şampiyon olacağına inanmak, taptığın tanrının gerçek oluşuna inanmak. Bir de düzene inananlar var. Deterministler. Birde düzensizliğe inanlar var. Kaotikler. Tanrının ya da tanrıların varlığına inananlar da var. Tanrının ya da tanrıların yok oluşuna inananlar da var. İnsanın fikri ne olursa olsun inanç hep vardır. Ateiste inançsız demek kadar saçması yoktur zannımca bu dünyada. Semavi dinlerin hepsinde cennette sınırsız seks ve içki vaat edilir. Yani baya büyük ve organize bir parti bekliyor dindarları. Kiliselerde, camilerde ya da sinagoglarda gördüğümüz insanları cennette ot sararken, viski yudumlarken, grup seks yaparken görebilirsiniz. Şaşırmayın. Hak ettiler kabul edin. Cihat uğruna dökülen kanlar, kaburga kemiğinden yaratılmış olan kadınlara işkence ve tecavüzler, pedofili ve daha birçoğu. Yaşam kadar uzunu da yok. Yaşam kadar kısası da. Kimine Albert derler dünyaları sokar ömrüne, fizikte çığır açar. Kimine Jimmy derler babasının parasıyla aldığı arabasıyla tek gece de kaç kız tavlarım diye düşünür. Kız tavlamak mesela yaşama dahil midir? Seks ihtiyaç mıdır? Yaşam seks midir? Hindistan Muson Ormanlarında ki bir beyaz kaplan olduğumuzu varsayalım türümüzden yirmi tane var ya da yok. Üremek hayattaki tek gayemiz. Günü geçirip enerjimizi sağlayacak kadar avlanma ve hovardalık. Dişi kaplanları etkilememiz şart. Neslin devamı için belkide bir türün kaderi o kaplanın hayalarında. Lakin bizim kaplan beceriksiz dişilerin doğasından anlamıyor. Beyaz Bengal Kaplanı türü için felaket. İnsan da belkide tamda bu yüzden bu gezegene hakim oldu. Erkek etkiledi dişi etkilendi.

Yaşanılan her olgu olay ve olaylar zincirinin sebebi ve sonucu olmalı mıdır? Ya da bambaşka bir deyişle Mississippi Nehri'nde yaşayan bir balığı yiyen boz ayının gübresi sayesinde açan bir çiçeğin poleniyle bal yapan arıyı mideye indiren saydam başlı kurbağanın bir yılana yem olmasının ardından yılanınsa bir leylek tarafından avlanması sonucu leyleğin Türkiye'ye göçü esnasında bir tilki tarafından avlanmasıyla oradan da tilkinin dışkısını bir mısır tarlasına yapması sonucu tilki gübresiyle daha mineral zengini bir mısır yetişir ve benim yemeğime meze olur. Mississippi Nehri'nde ki balık dostuma sevgilerle... Fazlasıyla sıkıcı ve determinist bir hikayeydi. Bir de şöyle bir türü var ki bence daha eğlenceli. Nehirdeki balığı yiyen balığında, ayınında, arınında, kurbağanında, yılanında, leyleğinde, tilkininde avlanacakları, dışkılarını bırakacakları ya da göç edecekleri başka birsürü seçenekleri vardı. Ama onlar tamamen spontane bir şekilde gayrınizami bu hayvanları ve yerleri seçtiler. Belki de ''kader'' kavramını en net bu şekilde anlayabiliriz. Kaotikler daha anarşist geldi değil mi? Ama şaşırmayın anarşinin doğum yeri evrendir zaten. Kaos mu kazanacak yoksa düzen mi? Organizmalar mı kazanacak yoksa tabiat mı? Kazanan olacak mı yada bu bir yarışma mı? Tek gayemiz üremek mi? Anlam aramalı mıyız her şeyde? Yoksa kaosu çözümlemeli miyiz? Bilim kaosu analiz etmek için mi var yoksa düzeni devam ettirmek için mi? İnsanlar düzenden yana bir tavır sergilese de neden tarihte hep kaostan bembeyaz bir gömlekle çıkan isimler konuşuldu? Guevara gibi,  Timur gibi, Truvalı Akhilleus gibi...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 18, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Pinhan-i MerakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin