Havanın soğuk oluşu benim de moralsiz olma sebebim oluyor. Ama bu soğuk kış günlerimi hayatta en çok sevdiğim işi yaparak geçiriyorum. Bu sabah 06:30'da kalktım. Midem hiç olmadığı kadar gurulduyordu. Bu sabah iştahla kahvaltı yapma isteği vardı içimde. Banyoda elimi yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa indim ocağa çayı koyup tekrar odama çıktım. Ve bu aralar çok pasaklı olduğumu fark ettim. Şıpcak odamı toplayıp mutfağa geri döndüm. Dolaptan peynir, zeytin, reçel, kaşar peyniri, yumurta, salam gibi kahvaltılıkları çıkardım. Tabağa yerleştirip küçük masama koydum. Ocakdaki su kaynayınca çayı demleyip üzerimi giymeye gittim. Siyah pantolon ve yavru ağzı bir kazak geçirip banyoda bir rimel ve parlatıcı sürerek hafif bir makyaj yaptım. Mutfağa dönüp kahvaltımı yapmaya koyuldum.
Taksiyle iş yerime doğru yol aldım. Hava aşırı soğuktu bugün. O yüzden bugünlük yürümeyip taksiyi tercih ettim. Hatta şimdi de hafiften kar atıştırmaya başladı.
İş yerime gelince şoföre para verip arabadan indim. Dükkanımın önünde durup bu günlere geldiğim için, küçüklük hayalimi gerçekleştirmede Rabbim yardım ettiği için ona binlerce kez şükrettim. Ve hayırlısıyla kapıyı açıp içeri girdim. Hemen sobayı yakmaya koyuldum. Kömür, odun, kabuk sonra da ateş... Oda yavaş yavaş ısınmaya başlayınca paltomu çıkarıp hırka giydim. Müşteriler gelmeye başlamadan rafları düzelttim çocuk kitaplarını kapının önündeki masaya dizdim ve hışımla içeri girdim. Dışarısı gerçekten çok soğuk. İşlerim bittikten sonra raftan bir tane kitap alıp okumaya başladım. Öyle dalmışım ki kitaba müşterinin geldiğini fark edemedim. "Afedersiniz... Hanımefendi... Hey!" dedi kadının biri kafamı kaldırıp ona baktım. "Çok afedersiniz kitaba dalmışım" dedim güler yüzle. "Bu kitabın fiyatını öğrenebilir miyim?" dedi samimice. Kitabı elinden alıp arkasındaki fiyat etiketine baktım "25 tl" dedim. Gülmsedi kitabı masaya bıraktı çantasından cüzdanını çıkardı. Parayı alıp kasaya koydum. "Keyifle okuyun. Tekrar beklerim" dedim ve kadın gülerek gitti. Kadının geldiği sırada adam kadına evlikik teklifi yapıyordu. Ve birden aklıma 'benim neden sevgilim yok?' sorusu aklımdan geçiverdi. Yaşım olmuş 29 annem hala bekarlığımdan şikayet ediyor. Bana kalsa çok gencim evlenmek için ama o beni ne kadar çabuk everirse o kadar çabuk torun sahibi olacak ya. Heh işte tam bu sırada benim sinirler devreye giriyor tabi. Hiç annemin yanında bir gün kalamamışımdır. En fazla 5 saat. O süre bile bana ölüm gibi geliyor ya.
Bu zamana kadar sevgilim olmadımı oldu tabi. Orta sonda iken 2 kere lisede iken 3 kere üniversite de 2 kere sevgilim olmuştu. Şimdiki aklım olsa hiç sevgililerle zamanımı kaybetmezdim ama cahillik işte.
Üniversiteden diplomamı aldım aradan 3 yıl geçti. Ben o zamanlar ailemle yaşıyordum tabi neyse bir gün koltukta oturmuş kitabımı okurken telefonum çaldı. Kim olduğuna bakınca isimsiz olduğunu gördüm. Meraklıyım ya ben açtım. Arayan üniversitede ki sınıf arkadaşım Mert. Uzunca konuştuk tabi sonra buluşmak isteyince bir çay bahçesinde buluşup sohbet ederdik. . Böyle böyle derken ansızın Mert bana içini açtı. Daha doğrusu kalbini. Bana ta okulda iken aşık olduğunu, cesaret edipde yanıma gelemediğini, yıllarca uzaktan takip ettiğini ve gizlice sınıfta ben olmayınca kitaplarımı alıp içine 'gizli hayranın' yazıp imzaladığını söyledi. 2 sene boyunca her kitabımın içinde 'küçük hayranından bir hatıra' yazıp altına imzasını atar sonra da o gizli hayranı deli gibi aramak da bana düşerdi. "O sen miydin? Ah Mert bende yıllarca gizli hayranımın kim olduğunu aradım. Sen miydin o ya?" dedim koluna hafifce vurarak. Oda bıyık altından sinsice güldü.
Akşam olduğunda olanları en yakın arkadaşım Yağmur'a anlattım. Oda Mert'i çok sever iyi anlaşırlar. Hatta onlar şu an bile görüşüp konuşuyorlar. Ben ailemin yanına gelince okuldaki arkadaşlarımla bağım koptu ama Yağmur hemen hemen tüm arkadaşlarıyla görüşür. Neyse Yağmur kızdı tabi Mert'e ama benim düşündüğüm şekilde değil tabi "Salak Mert insan okulda açardı kalbini. Okul bitmiş herkez kopmuş ayrı bir tarafa sen hiç erinme bul Azra'yı gel kalbini aç" dedi sinirlendim omzuna sert bir yumruk attım. "Aaaah! Tamam be ne vuruyorsun. Şaka yaptım"
"Yapma Yağmur sen bana şaka yapma! Hele ki şu durumdayken"
"Tamam be yapmam. Ne yapmamı istiyorsun? Onunla konuşayım"
"Hayır sakın bu onun grurunu incitir. Benim yüzümden kimse üzülmesin"
"Ne yapayım?"
"Şimdilik ikimizde bişi yapmayalım bırak kalsın bakalım zaman ne gösterecek bana?" dedim.
Aradan 3 hafta geçti Mert yine aradı beni. Yine aynı konuşmayı yaptık tabi. O teklif etmekden bıkmadı ben hayır demekten bıktım resmen. Yine kararımın olumsuz olduğunu söyledim tabi. Böylece aylar ayları yıllar yılları kovaladı en sonunda Mert benden vazgeçti. İkimizde üniversiteyi bitirmiş kendi yollarımıza ayrılmıştık. Ben uzun bir çabanın ardından kitap evimi açtım. Gayet de güzel satışlar yapıyor mesleğimden de grur duyuyordum. Yağmur'un dediğine göre Mert de reklam ajansının patronu olmuş. Onun adına sevindim aşk meşk işlerini bırakıp işine gücüne bakması iyi bir şey.***
Bir iş gününün daha sonuna gelmiş eve gidip yatağıma yatmak için sabırsızlanmaya başladım. Hava da hafifden kar atıştırıyordu. Telefonumu montumun cebinden çıkarıp mesaj var mı diye bakacaktım ki bir ses duydum. Uzak ya da yakın bir ses tam olarak kestiremiyorum ama acı bir ses olduğu kadının "yardım edin kimse yokmu? İMDAT!!!" diye çığlıklar atmasından belli oluyordu. Sesin geldiği sokağa doyru hızla yürümeye başladım. Ses git gide büyüyor, büyüyor ve büyüyor... Gördüklerim karşısında dehşete düştüm. Kalbim hızla atmaya başladı nefesim daraldı, vücudum titremeye başladı. Lanet olası adamın biri elindeki demir parçasıyla önce kadının sırtına sonra kafasına vuruyordu. Kadın tökezleyip yere düşdü. Adam kadının düşüşünden istifa ederek üstüne çıktı bu sefer daha da çok hızlı vurmaya başladı. Sokağın başındaki girişe saklandım. Böyle bir şeyi ne gördüm ne de duydum. Ne yapacağımı bilemez halde öylece o kadına bakıyordum. Polisi arasam onlar gelene kadar kadın ölür. Sonunda aklıma küçük bir plan geldi. Telefonu çıkarıp polis siren sesi açtım. Telefonumun ses sistemi oldukca güçlü olduğundan sokakda gür bir şekilde çığırmaya başladı. Adam sesi duymuş olacak ki kadına vurmayı kesti ve benim bulunduğum yöne baktı. Sonra hızla buraya doğru gelmeye başladı. AH HAYDİ BE! Ne var da geliyorsun buraya? Burdan kaçmam lazım. Beni görürse yaptığım bu oyunu anlarsa beni de o kadının yanına koyar ikimizi beraber döverdi. Sonra birden aklıma daha işe yarar bir plan geldi. Polis ışığı... Polis sireni ve ışığı birleşirse tam bir gerçek polis ortaya çıkar. Derhal bu planı devreye soktum. Telefonun ışık ayarını arttırdım. Ekranı karşıdaki duvara çevirdim ve tam bir polis arabası efekti verdim. Adam ışığı fark edince durdu arkasında kalan kadına baktı ve geri dönüp hızla koşmaya başladı. Kadının yanına geldiğinde durdu elindeki demiri üstüne atıp "cehennemin dibine git" dedi. Adam gözden kaybolunca hemen ambulansı aradım. Yaralı kadının yanına gidip diz çöktüm. İşaret parmağımı ve orta parmağımı kadının boynuna koyup yaşayıp yaşamadığına baktım çok şükür hala yaşıyor. Ambulans kısa zamanda geldi. Önden iki görevli indi ambulansın arka kapaklarını açıp sedyeyi indirirken "ne oldu burda?" diye sordu. "Adamın biri kadını öldüresiye dövdü" dedim demiri işaret ederek.
Kadın ameliyata alındı 3 saatlik bir ameliyatın ardından yoğun bakıma alındı. Yoğun bakım ünitesinin önünde dururken bir polis geldi. "İçerideki hastaya siz mi yardım ettiniz?" kafamı 'evet' anlamında salladım." Bana neler olduğunu emniyette anlatır mısın?" diye sordu yinne kafamı 'evet' anlamında salladım. 2 saat de emniyette kaldım. Görgü tanığı olarak olayı, dayakcı piskobatın eşgalini ve tabi yaptığım zekice olan planımı anlattım. Kadını tanıyıp tanımadığımı da sordular ama ne yazık ki tanımadığımı söyledim. Böylece bu gecem de bu şekilde olaylı, korkunç ve aksiyon dolu bir şekilde sonlandırmış oldum. İç sesim bu olayı bu kadar hafife almış olsa da bir ben bilirim bir de kalbim bilir ürkmüşlüğü.
Sabah kahvaltımı yapıp hastaneye yol aldım. O zavvalı kadın benim hiçbir şeyim olmasa da merakım yüzenden bir süreliğine kadının takipcisi olacağım sanırım.
Hastaneye geldiğimde asansörle 3. kata çıktım. Yoğun bakımın önünde durdum içeride doktor olduğunu gördüm. Genel kontrol için ilaç takviyesi ve yaralarına pansuman yapılıyordu. Doktor dışarı çıkınca beni gördü. "Merhaba..." doktorun ismini bilmediğim için yakasındaki küçük tabelaya baktım. "Dr. Semih. Durumu nasıl?"
"Nesi oluyorsunuz hastanın?"
"Şey... Aslında hiçbir şeyi. Yani onu ben kurtardım."
"Evet öyleymiş polislerden duydum ve bu konuda sizi tebrik ederim."
"Teşekkür ederim"
"Hastanın durumuna gelecek olursak çok büyük bir badere atlattı. Hayati tehlikesi hala devam ediyor tabi ama İnşallah onu ayakda görebiliriz. Ölümle bırun buruna. Ameliyatta çok zorlandık kaburgaları kırılmış ve kimisi akciğerine girmekden son anda kurtulmuş. Ama iyi bir şey var ki o da çok güçlü bir kız olması. Şimdilik bu kadar geçmiş olsun" dedi ve gitti. Pek iç açıcı konuşmasa da en azından ölümle savaşıyor olması güçlü olması iyi bir şey.
Hastanede boşa durduğumu fark ettim ve kitap evimi açmak için taksiye bindim.
***
Yaklaşık bir buçuk aydır hastaneye gidip geliyorum ama Zehra'dan bir güzel hareket bile yok. Evet Zehra...
Zehra öksüz bir kız çocuğu olarak yetimhanede büyümüş. Akıllı bir kız ki okuyup kendini kurtarmış. Yurt dışında sözleşmeli öğretmenlik yapıyormuş. Daha 3 ay önce gelmiş buraya. O adam ise Zehra'nın Londrada tanışdığı bir adammış polisin dediğine göre erkek arkadaşı. Şimdilik olayın bu kadarı biliniyor. Zehra uyansa tamamen öğrenilecek ama hala uyuyor.
Bugün de Zehra'nın ziyaretine gittim. Ona camın arkasından iyice baktım. Ve itiraf etmeliyim ki benden bile çok güzel. Uzun siyah saçları, incecik bedeni, küçücük burnu, ince dudakları... Bildiğin kadında model tipi var. Öyle dalmışım ki güzelliğine içeri doktorun girdiğini anlamamışım. Monitörde garip çizgiler belirdi doktor Semih cebinden fenerin tıpdaki tipini çıkarıp gözüne baktı hemşireye birkaç talimat verdi. Ve birkaç dakika sonra Zehra gözlerini açtı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AH BENİM TALİHSİZ HAYATIM...
Chick-LitGüzel ve genç bir kız. Aşık olmayı beceremeyen bir kız. Ailesine bağımlı kalmaya çalışan bir kız. Başı talihsizliğin ortasına düşen bir kız. Azra, tek başına tüm zorluklara göğüs germiş ve bir kitap evi işleten genç bir kız. Ne yazık ki mutlu olma...