Yixing son bir buçuk sene içinde değiştirdikleri ikinci evin son haline şöyle bir baktı. Bir önceki evleriyle pek alakası yoktu ama bu tarz bir evde de oturmuşlardı. Görenlerin rahatlıkla aylık gelirlerini tahmin edebileceği iki kişi için gereksiz büyük bir başka evdi işte..
Annesiyle haberleşmediği sürece karşılaşmalarının zor olacağı büyüklükteki evi izlemeyi bıraktı bütün zamanını orada geçireceği odasına çıkıp, yeni yakın arkadaşını selamladı.
Neyse ki annesiyle anlaşıp evin en küçük odasına yerleşmişti. Gözünün tokluğundan değil de büyük alanların yalnız kişilere uygun olmadığını düşündüğündendi. Her santimetrekaresi boş alanı ne yapacaktı.. Her santimetrede daha fazla yalnız hissetmek dışında.
“Yixing? Giriyorum.”
Bayan Zhang odaya girer girmez elini ince beline yerleştirip gülümsedi, krem renklerinin hakim olduğu odayı bilmem kaçıncı defa inceliyordu.
“Küçük olduğu bir gerçek ama.. ferah.” dedi Bayan Zhang
Yixing camdan dışarı bakıyor gibi yaparak kafa sallamakla yetindi. Annesinin susmaya ya da gitmeye niyeti yoktu.
“İstersen biraz hava al, belki birileriyle tanışırsın. Biraz ilerideki basketbol sahasını gördün değ--?”
“Hayır,biraz dinleneceğim anne.”
Bayan Zhang sinirlendiğini belli etmemeye çalışarak kafasını hızla salladı.
Yixing kendisini yatağa bırakırken annesinin odadan çıkmadan önce kendisini tutamayıp “Dinlenmeni gerektirecek bir şey yapıyormuşsun gibi..” dediğini duydu.
Evleriyle beraber değişen ikinci lisesinde ilk haftasıydı. Normal şartlarda okul değiştirmek veya yeni bir ortama girmek kolay bir iş değildi ama Yixing alışmış gibiydi. Gerçi kimseyi arkanda bırakmadığın ve düzen bozmadığın takdirde başka yerlerde olmanın ne gibi sakıncası olabilirdi..
Geldiği ilk günden beri oturduğu pencere kenarı sırasına geçip, günün sonlanmasını bekliyordu. İlk birkaç gün birileri kendisiyle konuşmaya çalışmış ve oluşturdukları çekirdek arkadaş gruplarına dahil etmeye çalışmışlardı ama Yixing’in yanlarında eğlenmediğini görünce onlar da vazgeçmişlerdi.
“HEEY NE YAPIŞTIRIYORSUNUZ SİZ ÖYLE KAPIYA??”
Yixing okuldan çıkmak üzere montunu giyerken sınıftan henüz çıkmamış üç beş öğrencinin konuşmasını dinlemek zorunda kalıyordu.
“Tam ortaya yapıştır Na Hoe, herkes görsün.” diye güldü sınıf başkanları.
“Pekala böyle iyi mi?” diye sordu kız diğerlerine.
“Harika! Hadi gidelim artık! Karaoke randevusu 45 dakika sonraya.”
“Gidelim.”
Yixing çantasını sırtına geçirdi ve sınıftan çıkmadan önce kapıya yapıştırılan kağıda baktı. Renkli kalemlerle yazılmış “Sınıfın Enleri!” listesiydi.
Herkes meşhur olduğu özelliklerle yazılıydı bu kağıtta ve genellikle bunu hazırlayan öğrenciler sınıfın en çok kafa şişiren sinir bozucu piçleri oluyordu.
Yixing daha ismine bakmadan gerildiğini hissetti ve işaret parmağıyla kağıtta ismini taradı.
“Eldo Kim = En Kurnaz.. Park Yeon Hwan = En Sportif.... En Dobra... En Konuşkan.. “ Liste uzadıkça uzuyor gibiydi. Ve sonunda kendi ismini buldu. “EN SAKİN = Zhaang Yixing..”
En sakin. Bu.. bir şeylerin yumuşatılmış hali gibiydi.
Yixing çantasına uzandı ve siyah keçeli bir kalem çıkardı. Yanlış yazılmış ismindeki fazla “a” harfini karaladı ve okuldan ayrıldı.
Bugün eve biraz olsun geç gitmek istedi ve yürümeye başladı, hava çoktan kararmıştı. Ev ve okul arası çok yakın değildi ama uzak da sayılmazdı. Ana caddenin kalabalığını reddederek ara sokaktan ilerlemeye başladı.
Genellikle akşam saatleri bu sokakların kullanılmadığını fark etti. Birkaç dükkan sahibi dışında kimseler olmuyordu, o dükkanların burada olma sebebini de çözememişti zaten.
Sessiz sokakta ilerlerken sağına soluna bakmadan edemedi. Bu tarz yerler bu saatler de tabii ki tenha sayılıyordu. Ve vücudu normal şartlardan daha fazla korku salgılıyordu.
Yürüdüğü yolun bitiminde uzun sayılabilecek birinin duvara yaslandığını gördü. Az sonra çocuğun önünden geçecekti. Normalde çoğu insan bu tip durumlarda yolunu değiştirirdi ama Yixing durduk yere insanlara “Sana güvenmiyorum!” sinyali vermeye karşıydı. Ve zaten yolunu değiştirdiği çok rahat anlaşılırdı, belki başına belayı öyle alacaktı.
Çocuk birinin yaklaştığını gördüğünde dar kaldırımı kapladığını fark etmiş olacaktı ki ayaklarını birkaç santim de olsa geriye çekti.
“Woow, demek birileri beni görebiliyor..” diye fısıldadı Yixing, kendisiyle dalga geçiyordu.
Sokak lambaları çocuğun yüzünü, yaklaştıkça netleştiriyordu ama Yixing daha fazla bakmamalıydı, kafasını öne eğdi ve çocuğun önünden geçti. Ne kadar gerildiğini tam da o saniyeler fark etti.
Neyse ki sorun yoktu, geçmişti. Ne bir laf atılma ne de çelme.. Hiçbir şey olmamıştı tabii ki. Ya yolunu değiştirip durduk yere başkalarını bir ton kötü sıfatla itham etseydi.. Büyük aptallıktı. Bu düşüncesiz insanların yapabileceği bir şeyd-
“Hey!”
Yixing sesi duyduğunda yürümeyi kesti ve ışık hızıyla gözlerini büyüttü. Yutkundu. Belki ona seslenmiyordu. Telefonla konuşuyordu ya da arkadaşı gelmişti. Yixing yutkundu ve yürümeye devam etti. Ki kendisine seslenmiyorsa arkasını dönmesi aptallık olurdu.
“HEEEY!” Yixing ikinci bir seslenişle dudaklarını kemirdi ve tırnaklarını avcuna geçirdi.
Lanet olsun neden diğerleri gibi yolunu değiştirmemişti!
Arkasını döndü ve aklından türlü “rakip alt etme” planları kurguladı. En mantıklısı sert bir yumruk ardından atılan sert bir kaf-ah hayır.. Tabii ki kaçacaktı.
“B-ben mi?” dedi sesini kontrol altında tutmaya çalışarak.
Çocuk kafa sallar gibi oldu ve kendisine yaklaştı. Yixing sağ ayağının geriye doğru gittiğini fark etti.
“E-evet?” dedi, sesi hala zayıf çıkıyordu.
“Burada mı oturuyorsun?”
Bu da.. nasıl.. bir soruydu?! Yixing sağ taraftan mı kaçsa, sol taraftan mı karar veremedi. Sağ taraf da arabalar vardı kaçarken zorlanabilirdi.
“Eeeee.... ben....” dedi sol tarafa bakarak. Kaldırıma dikili birkaç ağaç gördü. Onlara çarpması olasıydı. “OH TELEFONUM TİTRİYOR!”
Yixing hemen cebindeki – titremeyen- telefona uzandı.
“ALO?” dedi, karşısındaki çocuğun gözlerine bakarak. “BABA? OPERASYONLAR NASIL GİDİYOR? WOAAH, DEMEK YİNE BİR ÇETE ÇÖKERTTİNİZ?”
Yixing oyunculuk yeteneğinin var olmasını umarak yüksek sesle oyununu sergiliyordu ki- çocuk iç çeker gibi oldu ve uzanıp Yixing’in kulağından telefonu aldı.
Yixing daha önce annesinin tiyatro kursuna gitme teklifini reddettiği için kendisine lanet okudu.
Çocuk elindeki en başından beri ışığı hiç yanmamış olan telefonu Yixing’e uzattı. Yixing şaşırarak telefonunu geri aldı.
"Burada mı oturuyorsun?" dedi çocuk tekrar.
"N-neden soruyorsun?"
Çocuk cevap vermek yerine sadece Yixing’e baktı. Elbet ‘sen’ cevap vereceksin, der gibi kendinden emindi bakışları.
Yixing geçen her saniyede tedirgin oluyordu.
“E-evet.” dedi Yixing, sorunun amacından ve doğuracağı sonuçlardan tamamen habersiz.
"Bana.." dedi çocuk ve yaktığı sigarayı içine çekti "..cebindeki parayı ver."
"Heh?.. Ah vereceğim." dedi Yixing ve hemen çantasını yere indirdi. Parayı verip canını kurtaracaktı.
Çantanın gözündeki paraları avuçladı ve doğrulup cebindeki bozuk paraları da aldı.
"Al. Yemin ederim hepsi bu. Tüm param bu." dedi parayı uzatırken.
Çocuk paraları aldı ve saymaya başladı. Sokak serserisinden başka bir şey değildi.
"Bunu.. ve bunu al." dedi çocuk, elindeki kaç lira olduğu gözükmediği madeni para ve bir kağıt parayı uzatarak.
"N-neden? S-sahte mi? Yemin ederim bilerek yapmadım. Muhtemelen sabah otobüst-"
"20 Won" dedi,paraları cebine koyarken "20 Won aldım. Yarın vereceğim.” dedi çocuk ve ardından tamamladı. “Söz."
"N-ne?"
"Yarın bu saatlerde burada ol, burada oturuyordun değil mi?"
"E-evet."
Çocuk sigarasını fırlattı ve Yixing'e son kez baktıktan sonra ters yönde yürümeye başladı. Yixing hayretle çocuğun arkasından bakarken hala nefesini kontrol altına alamamıştı.
"Neden geç kaldın?" diye sordu Bayan Zhang.
"Aaaa... Bir kafede oturduk." diye uydurdu Yixing tişörtünü giyerken.
"Kiminle?"
"Sınıftakilerle."
"Oh.." annesi hemen Yixing'in yanına gitti. "Gerçekten mi?"
"Evet."
"İyi anlaşıyorsunuz yani.." dedi annesi sırıtarak.
"Evet."
"Oh.. Bunu duymak harika. Arkadaş edindiğine sevindim Yixing."
"Ben de."
"Neden onları benimle tanıştırmıyorsun? Bize gelmeliler."
"Eh.. Bilirsin anne. Biz gençler... ev ortamını sevmeyiz." dedi Yixing gülmeye çalışarak.
"Oh doğru ya... Nasıl tipler peki? Seni.. seviyorlar mı?"
"Seviyorlar." dedi Yixing "Hatta bugün telefonumu kaybettiğimi sandım ama biri bana şaka yapmış." dedi Yixing, çocuğun yüzü aklına geldi.
"HAHHAHA öyle mi? Başka.. yaptığınız şeyler yok mu ha? İyi görünümlü tipler mi?"
"Evet.. Uzunlar. Benden uzunlar." dedi Yixing.
"Oh Yixing gerçekten sevindim." Annesi odadan çıkmadan önce saçlarını sevdi.
Bayan Zhang yatağa girmeden önce Yixing’i tekrar kontrol edip bir süre sessizce kapıda bekledi. Aptal biri değildi, Yixing’in gözünde nasıl bir izlenim bıraktığını iyi biliyordu. Ve bazı geceler kendinden utanıyordu belki ama yine de kötü bir şey yapmadığını düşünmeye devam ediyordu.
Oğlunun yalnız kalmaması için bu yolu seçmek ona doğru geliyordu. Zorla da olsa onun yalnız biri olmasını engelleyecekti. Ve en önemlisi, oğlunun kendisine söylediği yalanları da kestirebiliyordu.
Yixing ise o saatlerde kendisine yapışıp kalan yalnızlık hissini ya da annesinin bunu kabullenmemesini düşünmek yerine başka bir şey düşündü. Aklı hala o çocuktaydı. Öyle ki bu gece ilk defa düşünceleri gözyaşlarıyla sonuçlanmadı..
Ve evlerinin önündeki yabancı iki çocuk ışıklar söndüğünde Yixing’in bu evde yaşadığından emin oldu ve oradan ayrıldılar.