Başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. Bana acı çektirmek için mi söyleyip duruyordu şu lanet olası kelimeyi? Bir süre hiçbir şey söyleyemedim. Suratını tekmelemek istiyordum ama bir güç beni sımsıkı sarmış da ne hareket edebiliyor ne de konuşabiliyordum. O ise gerçekten olumlu bir cevap alabilecekmiş gibi umutla bekliyordu. Bu sefer gözlerinin içine baktım. "Nefret ediyorum." Dedim. Bu cevabı beklemiyordu. Şaşırdı. "Biliyorum. Ama bu o kadar da korkulacak bir şey değil ki. Hem ben sana aşık ol demedim. Aşkı öğren dedim, ileride lazım olacaktır." Diyerek karşılık verdi. "Aşkı öğrenmek için aşık olmak gerekir aptal çocuk!" Dedim. Güldü. "İşte bak, aşkın ilk kuralını öğrenmişsin bile." Dedi. Bedenim saçma sapan duygular içindeydi. Hem gittikçe sinirleniyor, hem de birkaç kural daha bilmek istiyordum. Ne? Öyle bakmayın, tabii ki de aşık olmayacağım. "Kural falan bildiğim yok. Şimdiye kadar olmadı ve bundan sonra da olmayacak." Dedim. Bana hep geç cevaplar veriyordu. Dudaklarını emdi. "Ama ikimizin de buna ihtiyacı var." Dedi. Bu sefer şaşıran taraf ben olmuştum. Onun bana aşkı öğretmeye neden ihtiyacı olsun ki? "Ha? İkimizin de mi?" Diye sordum. Başını salladı. "Ceren... Bana sahip çıkmasını istiyorum. Ve eğer başka bir kıza ait olduğumu sanarsa beni kazanmak için her şeyi yapar. İşte buradaki başka kız da sen oluyorsun." Dedi. Hadi amaaa. Ben Eros falan değilim. "Neden ben? Okulda elde edebileceğin daha güzel kızlar var." Dedim. Gözlerimin içine baktı. "İşte, onları elde edebiliyorum fakat sen zor bir kızsın. Seni tercih etmem Ceren'i daha çok hırslandırır." Dedi. Kimsenin aşk üçgenine dahil olmaya niyetim yoktu 'Selin-Alperen-Ceren' üçgeni! Başımı hayır anlamında salladım. "Bak ben Ceren'i seviyorum. Yani eğer benimle bu oyunu oynarsan sana aşık olamam. Sen de böylece nefret ettiğin o aşk duygusunu yaşamadan bir aşkın içine dahil olmuş olursun." Dedi. Bütün bu insanlar sinirimi bozmak için mi gönderilmişti? "Hayır!" Diye bağırdım son kez ve sınıftan çıktım. Hayret, peşimden gelmiyordu. Eve doğru ağır adımlarla yürümeye başladım. Alperen yüzünden servisi kaçırdığımı hatırlayınca "Serseri!" Diye fısıldadım. Kimsenin ex'i olmak istemiyordum. Onlara acımıyordum. Aslında Alperen yanlış biliyordu. Aşktan başka bir kural daha öğrenmiştim. "Seviyorsan, acı çekeceksin." Ben Selin, herkesin Hissiz olarak bildiği kız. Ben körüm, ama aşka körüm. Bir kaza sonucu kaybettim bütün duygularımı. Onu çok sevmiştim. Hiç olmayacağı kadar. Mutlu gibiydik, bana değer veriyordu. Hayatım, dünyam, her şeyim olmuştu. Ve bir gün o hayatım, dünyam, her şeyim karardı. Onlara gitmiştim, birbirimizde anahtarlarımız bile vardı. Elimde küçük bir ayıcık, ona sürpriz yapmak istemiştim. Yavaşça odasına yürüyüp kapıyı araladım. Ve beni Hissizliğe mahküm eden o manzarayla karşılaştım. Yanında bir kız vardı. Ellerini kızın beline dolamış, başını kızın omzuna yaslamıştı. Kız ise bir eliyle onun saçlarını, diğer eliyle ise yüzünü okşuyordu. O an zaman kavramı benim için anlamını yitirmişti. Kapıya bir tekme atmamla ikisi de sıçrayıp ayağa kalktılar. Kız ellerini birbirine dolamış yere bakıyordu. O ise dili dolaşmış "Be-ben a-açıklayabilirim. Di-dinle lütfen." Gibi şeyler zırvalıyordu. İşte o gün ben aşktan nefret ettim. İlk ve son aşkım olmuştu. Nam-ı diğer Hissiz...