Gece vakti İrolga'da, birkaç düzineyi geçmeyen evlerden tek tük dumanlar çıkıyordu. Ayrıca imparatorluğun "Kuzeybatı Sınır Karakolu" burada bulunduğu için basit de olsa surlar ve nöbetçiler gece gündüz güvenlik için ayakta olurlardı. En azında Sınır Beyi böyle olduğunu zannediyordu.
Her kapıda 4 ovacı ve toplam 4 vardiya ile 2 kapıya göz kulak olmaları gerekirken kuzey kapısında sadece bir asker ayaktaydı.
"Ovacı" birlikleri imparatorluk ordu yapısının en alt kademe birlikleriydi. Genellikle bir sınır beyi veya "Kör Vali" emrinde , yine sınırlarda veya önemsiz yerleşkelerde çokça görev yaparlardı. Tabi İrolga'nın sınırlarında tehlike olmadığı için sadece "ovacı"lar devriyelerde ve görevdeydiler.
*******************
Saat geç , kafalar hoş... Gözleri yayılmış bir ovacı oturmuş devriyesi için zamanın geçmesini bekliyor.Serin havada için biraz sıcak tutabilecek yegane şey olan içkiyi fazla kaçırmış bir halde.Etrafını biraz olsun görülebilir meşaleler ise müzik gibi geceyle bir uyuma oturmuş. Tam o esnada bu ritmi takip etmeyen bir ses başladı. *tık-tık* *tık-tık* sürekli bir şekilde artarak gelmeye devam ediyordu. Büyük giriş kapısının üstündeki kulübesinin içinden çıktı. Hafif tökezleyerek , dikey , uzun kazıklara tutundu. Gözünü ovuşturarak kuzeye baktı. Bir atlı , arkasında bir adamla yaklaşmaktaydı. Daha tam olarak ne gördüğünün bile farkına varamayan ovacı acemiliğinin vermiş olduğu telaşla alt kattaki depodan miğfer ve silahını kuşanmaya gitti.Aşağı doğru patır kütür indiği merdivenler ayaklarını bile acıtıyor o yine de heyecanından ödün vermiyordu. Merdivenler bitince uzun bir koridora çıktı. Bu , duvarın bitişiğine yapılmış kalın tuğlalı klasik bir ordu evinin içiydi. Kuzeye bakan tarafta odalar ve depolar. Güney tarafında kapı ve batı tarafında da geniş merdiveni olan dikdörtgen biçimli ev , tertipi ve düzeniyle imparatorluğun orduya verdiği önemini gösterir nitelikteydi. En doğudaki oda askerlerin yatakhanesiydi. Ondan bir önceki de malzemelerin konuluğu depo. Askerler ne kadar savruk olursa olsunlar bu iki odanın düzeni nöbetten bile daha önce tutuluyordu -Tabii Kadriel sınırları için-.
Ovacı silah odasına girdi , hızlıca dizilmiş miğfer ve mızraklardan almaya kalkıştı. Etrafı yıktı , döktü. Yan odada sızmış askerlerden birkaçı gürültüye uyanacak gibi oldular ama uyanamadan kaldılar. Ovacı odadan çıkarken giymeye çalıştığı miğfer ellerinden bir anda çıktı ve tam karşıdaki kaldırma çanına sert bir şekilde çarptı. Kalın ve tiz seslerin miğfer sesine bulanmasıyla otomatiğe bağlamış ovacılar zıpkın gibi yerlerinden çıkıp silah deposuna girdiler. Miğferi düşüren ovacı , miğferini de alıp dışarı çıkmıştı ki giyinen ovacılar Kuzey Kapısı önünde tam takım sıra olmaya geçtiler.
Hiç birinden ne bir çık çıkıyordu ne de şaşkın bir ifade vardı. Daha demin sızmış yatan askerler şimdi can korkusu gibi hazıroldalardı. Bir grubu büyük makaranın kolunu çevirmeye başladı. Kapı yavaş ve sallanarak açıldı. O sırada da Undir sırtındaki adamla attan inmiş kapının yarı açık vazyetinden içeri girmişti. Gördüğü karşısında hiç şaşırmamıştı. , soğukkanlı ve sert bir sesle "Onu hana götürün ve yaralarına bakın, benim işim bitmeden ölemez! " dedi. Bütün askerler tek bir ağızdan , "Emredersiniz!" diyerek emrini uyguladılar. Bir haftalık bir aradan sonra Yüzbaşı, eve dönmüştü.
*******************
Askerler hancıyı uyandırdıktan sonra şöminenin ısıttığı küçük oda ,ona göre daha sık kullanılan büyük odadan alınan mumlarla aydınlatıldı. Şöminenin parklaklığıyla birikte bu loş ışık büyük bir masa ve bir kaç sandalye dışında bir şeyi olmayan odayı aydınlatmaya yetiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kadriel
Fantasy--------------------- #1---------------------- Uçsuz bucaksız denizlerden ve kimsenin sahip olamayacağı topraklardan sonra Kutsal İmparatorluk , hüküm sürdüğü yüzyıllar boyunca belki de ilk defa böyle bir tehditle karşılaşıyordu. Peki önemli olan He...