Yarım Nedir?

23 0 0
                                    

Yarım, benim arkadaşlar. İsmim Şiir. Şiir Kayagir. 19 yaşındayım. Yakışıklıyım. Babam emekli, ssk baykur. Her neyse tamam. Espriyi bilmeyenler için bu iğrenç taklidi daha fazla uzatmayacağım. 19 değil 17 yaşındayım. Babam emekli değil eczacı. Holdingler zincirinin tek ve yegane mirasçısı, zengin bir kocaya ihtiyaç duymayan küçük bir kadın değilim anlayacağınız. Eczane zincirimiz olabilir belki. (Bir tane, zincir mincir yok.)

"Şiir, sofraya kızım."

Bir şey söylemiyorum. Tamam deyip kitabıma dönüyorum. Annemle bu aralar biraz bozuğuz. Neyse. Annem edebiyat öğretmenidir. İsmimi kimin koyduğunu tahmin etmek çok zor değil ha?

2 gün sonra okul açılacak ve ben tatilde doğru düzgün hiç bir şey yapmadım. Evden çıkmadığımı düşünürsek bu gayet doğal gerçi. Ahsen tarafından milyonlarca kez gezmek için çağırıldım ama hiç birine cevap vermedim. İçimde kötü bir his vardı hep, nedenini bilmediğim. Kötü bir şeyler olacaktı, emindim.

"Ablaa. Yemeğe gelmezsen babam kolunu kopartacakmış."

Ben şimdi burada kafiyeli cümleler kuruyorum. Şunun yaptığına bak. Kafamı bile kaldırmadan kitabımı okumaya devam ediyorum.

"Abla. Şunu takma. Babam sen gelmeden sofraya oturmamıza izin vermedi diye öyle söylüyor. Gelsene ben de çok acıktım."

Canım kardeşim benim ya. Seviyorum bu çocuğu.

Emir ve Elif, kardeşlerim. Benden 1 yaş küçükler. Sanırım annem hazır bir çocuk yapmışken diğerini de aradan çıkarayım, kariyerime bir kaç kere ara vermeyeyim dedi. Sonuç, ikizler. Emir daha büyük ama bu önce doğmuş sonra doğmuş hesabını bilmiyorum o yüzden açıklama yapmaya çalışmayacağım. Emir büyük diyorum sadece. Koparma hikayesini uyduran kişiyse Elif. Ciddiyim..

"Tamam geçin siz geliyorum iki dakikaya."

Kitabı kapatıp masadan kalkıyorum. Bir cuma klasiği, akşam yemeği hep birlikte yenir. Önce lavaboya gidip yüzüme biraz su çarpıyorum. Sonra aşağı inip mutfağa geçiyorum. Kafalar bana dönüyor. Masada yerime geçip oturuyorum.

"Çorbalar soğudu kızım be."

Anneme yandan bir bakış atıp çorbama dönüyorum. Bu, anne bırak da yemeğimi yiyeyim bakışım.

"Kızım, günün nasıldı?" diyor babam.

"İyiydi." diyorum. "Her zamanki gibi işte."

Şakalaşıyorlar. Eğleniyorlar. Bense hiç havamda değilim. Yemeğimi bitirince izin isteyip odama çıkıyorum. Bu ruh halinden kurtulmam gerek. Saate bakıyorum, dokuz olmuş. Ahseni arıyorum, onda mutlaka beni eğlendirecek bir şeyler vardır.

-Oo hayırsız. Sen aramazdın beni. Ne oldu işin mi düştü?

-Ahsen saçmalama kızım be. Biliyorsun şu aralar halimi. Dengesizim ve depresyondayım.

-Yani ergensin.

-Kapatıyorum bak.

-Ay tamam be tamam. Özledim seni ne yapayım. İnsan yaz tatili boyunca bir kez olsun en yakın arkadaşıyla görüşmez mi? Biz en yakın arkadaşlar değil miyiz? Sen başka birini mi buldun yoksa lan?!

-Aramasa mıydım ya..

-Tamam tamam. Söyle hadi ne oldu.

-Hiç bir şey olmadı. Çok sıkıldım artık. Yeni dedikodu falan var mı? Anlat belki kafam dağılır.

Sonrası mâlum. Ahsen bana keşke o son iki cümleyi kurmasaydım dedirtecek kadar çok şey anlattı.

Telefonu kapattığımda saat on birdi. Yeni dedikodu falan var mı diye sorarken sadece şaka yapıyordum. İnsanların hayatlarını umursamam. Ama bana iki saat boyunca ciddi bir üslupla kimin nerede ne yaptığını anlattı. Üç kez telefonu kapatmaya çalıştım ama bütün girişimlerim başarısız oldu. Şuan okuldaki herkes hakkında ufak tefek de olsa bilgim var. Lanet olsun.

Yatağıma uzanıp biraz sosyalleşmek  (!) adına sosyal medya hesaplarıma göz gezdirdim. Farklı hiç bir şey yok. Tatilden dönenlerin ağlaşmalı snapleri, tatilin bitmesinden ciddi mânâda nefret edenlerin #tbt leri, "Eve dönüş, 😔 üzgün hissediyor." durumları, "Vali amca tatili uzaaat" tweetleri...

Daraldım. Saat on ikiye yaklaşırken telefonu odanın diğer tarafındaki koltuğa fırlattım. Tatile gitmeyen tek kişi benmişim sanırım. Başım ağrımaya başlayınca Elif'in odamda unuttuğu orangutanını lambanın düğmesine fırlattım. Oyuncak bir orangutana sahip. Adı da Mahmut. Allahım sen sabır ver...

Yarım.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin