Güneşin etkisini henüz yitirdiği saatlerdi. Hava hala aydınlık olsa da, buz gibi esiyordu. Titredim istemsizce, sudan çıkarılmış balık gibi. Bana bir anlam ifade etmeyen sokaklarda, üzeri anlamsızca karalanmış duvarlar arasında evime doğru ilerliyordum. Sözlerini ancak hatırlayabildiğim şarkıyı dudaklarımda, mırıldanıyordum. Belki 'mırıldanmak' eylemi için sesim biraz fazla bir yüksek çıkıyordu ama bomboş sokakta umursamadım. İlerliyordum gecenin sessizliğinde, boş ve sarhoş.
İçimdeki tanımlayamadığım korku hızlanmamı fısılıdıyordu. Etraf kararıyordu. Midem bulanıyordu. Evet, evet, beynimdeki nöronların şu anda pek de işlevsel olmadıklarının ben de farkındayım. Çünkü şu anda pandaların soyunun hala tükenip tükenmemiş olduğunu bile sorguluyordum. Belki de biraz fazla kaçırmıştım içkiyi bu sefer. Kıkırdadım kendi kendime. Hayır, pandaların soyu tükenmek üzere olduğu için değildi bu tabi. Kendime acıdığımdandı. Tekrar kıkırdadım bu düşünceye. Hala midem bulanıyordu. 'Tanrım, kes şunu' diye haykırmak istiyordum.
Her ne kadar bağırıp beynimde yankılanan sesi susturmak istesem de, o anda yapabildiğim tek şey
istemsizce gözlerimi devirmekti.En son yaşadığım ilişki sanırım bir buçuk yıl önceydi. Şu anki halime bakılırsa pek de etkisinden çıkmış gibi görünmüyordum. Nedeni hala ona aşık olmam falan değildi. Sadece ben o ilişkiye çok fazla değer vermiştim. Onun için ailemi karşıma almıştım. Ve sonuç? Ne ailem var, ne o artık. Ailemin beni ben olmadığım için kabul etmemesi ve benim onlara bağırırken ki kaos anları aklıma gelince bir kez daha gurur duydum kendimle. Pişman mıyım? Hayır. Belki biraz suçlu ve kalbi kırık.
Hala düşüncelerim içinde boğulurken, yukarıya, belli belirsiz iki belki de hiç yıldız bulundurmayan gökyüzüne, sanki Tanrı'yı görebilecekmişcesine baktım. O da şu an bana acıyor olmalıydı. Acımalıydı. İşte o an anlamıştım ki, yukarıya bakarak yürümek tamamen aptallıktı.
Kendime yüksek bir sesle yerde bulduğumda acıyla bir kahkaha patlattım. Tanrı bilir nasıl bir kahkahaysa bu, yanımda biten biriyle bunu sonlandırdım. Karanlıktı ve ben şu anda onun sadece omuzlarından bi kaç parmak uzun, sarı ve düz saçlarına bakıyordum. Yüzünü hala tam olarak seçemediğim kişi hemen yere çökerek, vücuduma baştan sona bir şeyim var mı diye baktı. Eliyle çenemi kavradı ve yüzümü sağ-sola çevirerek inceledi. Kendini bir şey olmadığına tatmin etmek istercesine iyice gezdirdi gözlerini üzerimde. Bir şey olmadığını anlayınca rahatça bir nefes vererek,
"İyisin." dedi ince ve endişeli sesiyle. Neden bilmiyorum ama benim için endişelenmiş olması komikti.
"Aksini düşünmen hata." dedim kıkırdıyarak. 'İçkinin Yan Etkileri' adlı listeme 'Kötü Espriler'i de eklemeliyim. Alayla verdiğim cevabı pek de komik bulmuş gibi görünmüyordu. Değilde de zaten.
Ama diğer kötü bir şey varsa, o da bir yabancı tarafından dik dik bakışlara maruz kalmam. Yani neden bu kadar endişelenmişti şimdi bu?
"İzin verirsen kalkacağım." dedim aradaki sessiz ve kaçamak bakışları sonlandırmak için. Hemen hemen aynı yaştaytık bu nedenle kibar davranmamam bir sorun olmazdı, değil mi?
"Ah, evet." dedi, üzerime fazla eğildiğini farkederek. Yüzü kıpkırmızıydı. Yine gülmemek için kendimi zor tuttuğum anlardan biriydi.
Ben tam teşekkür edecekken, bir şey dememe fırsat vermeden benim ters yönüme doğru koşmaya başladı. 'Ah, pekala.' diye geçirdim içimden. Gözlerimin sulu ve neredeyse her yeri karanlık görmemin nedeniyle kestirememiştim pek yüzünü lakin güzeldi. Özellike ilgiyi o karanlıkta bile üzerine çeken ela gözleri. Gitmesini istememiştim ama onu üstü kapalı yollayanda bendim, değil mi? Bu dengesiz düşüncelerimi bir yana bırakıp tekrar ayaklanmaya çalıştım. Yarım yamalak evimin yolunu tuttum.
Sonunda siyah demir kapılı ve açık bej rengi duvarlı binayla yüzyüze geldiğimde anlamıştım eve vardığımı. Her sabah düşme tehlikesi atlattığım merdivenleri yine dikkatsizce tırmandım. Kapıya atmak üzere olduğum üçüncü tekme havada kalırken, açılan kapılıyla ev arkadaşım olan Ezgi'yi görmem bir oldu. Bana 'kediler tarafından tecavüze mi uğradın sen' bakışı atarken, bana saydırmaya başlayacağını anlamştım. Bu yüzden işaret parmağımı dudaklarına bastırarak,
"Kapa çeneni." dedim uykulu ses tonumla. Bu hareketim üzerine bana biraz etkilenmiş ve söylediğime karşı da sinirlenmiş fakat etkilendiğini belli etmemeye çalıştığı bir bakış yolladı.
"Su..." dedi. Sesi de kendisi kadar etkilenmiş gibi çıkmıştı. Yaptığım hareket için saniyesinde pişmanlık duymuştum.
Aslında bakarsanız, bunu neden yaptığımı ben de bilmiyordum. Şarhoş olmamın etkisi dedim ve boşverdim. Ben hızla odama doğru yol alırken, Ezgi'nin arkamdan ne diye bağırdığı gram umrumda değildi. Üstümü değiştirme zahmetine girmeden kendimi yatağa attım. Aklımda kalan en son şey ela gözlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk
Teen FictionSoğuk. Çok soğuk bedenim. Ruhumu da ele geçirmiş, üşüyor bedenim. Bitti baharın güzelliği. Kapandı tüm kapılar. Şimdi ise önümde bir bilinmez yolculuk... (Bu bir girlxgirl hikayesidir. Lütfen rahatsız olanlar okumasın. Teşekkürler.)