II.

37 1 0
                                    

Dünden kalma, içinde beynimin ezilmiş olma ihtimali verdiğim kafamı toparlamaya çalışırken kendimi saat 7:51'de okulun kafeteryasında, dördüncü kahvemi içerken buldum. İlk derse neredeyse geç kalmanın ve devamsızlıklarımın kendime yumruk atmamı ve 'Uyan' diye bağırmamı gerektirecek kadar fazla olmasının verdiği korkuyla, zaten buz gibi olan kahvemi yarıda bırakarak toparlandım.

Hızlıca tırmandığım merdivenlerde yedi kere falan düşme tehlikesi geçirdiğim doğrudur ama bu engeli de umursamadan atlattığımda sınıf kapısının hala açık olduğunu görmüştüm. 'Seni şanslı 1.10cm' diye geçirdim içimden yüzümdeki sırıtışla çünkü hoca hala girmemişti. Sanki merdivenlerden çıkarken, hiç ölmek üzere olan ben değilmişim gibi yüzüme havalı bir sırıtış takınırken rahatlıkla yürüdüm sınıfıma doğru.

Sınıfta herkes kendi halinde takılıyordu ve ben genellikle yaptığım gibi kimseye kendimi farkettirmeden sırama geçmeyi başarabilmiştim. Ezgi'nin bana attığı bakışları hissetmiştim ama bu onu da görmezden gelmeyeceğim anlamına gelmiyordu. Ne bekliyordu ki? Biz aynı evde yaşıyoruz. Neden giderken insan arkadaşını da uyandırmaz?

Hoca girdiğinde dersin biyoloji olduğunu anlamıştım. Hiç sevmediğim bir dersti ve şu anda da pek ilgilendiğim söylenemezdi. Cam kenarında oturmanın verdiği avantaja göz kırparak etrafı izlemeye başladım. Hoş, herkes dersteydi ve bahçede kimse yoktu. Bu havada hangi değişik olurdu ki zaten.

En azından öyle sanıyordum. Ta ki birbirinin dudaklarına yapışmış, bir saniye, iki aynı cins (?) görene kadar.

Sorgulamak istememiştim. Ne haddimeydi zaten! Sadece aşık oldukları için onlardan nefret edemezdim. Aşık oldukları kişi aynı cins olsa da. Her zaman onlara karşı bir sempati ve saygı besliyordum açıkçası. Fakat bunu okulun ortasında yapmaları beni şaşırtmıştı. Ben asla buna cesaret edemezdim sanırım. Yine de bu cesaretlerine hayranlık duydum.

Ben düşüncelerimle kafamı yorarken, ne kadar uzun süre gözlerim onlarda takılı kaldı, bilmiyordum. Her yaptıkları ve yapmak üzere oldukları hamleleri kafama kazımaya çalışıyordum ve bunu neden yaptığıma dair tek bir cevap yoktu aklımda. Daha önce böyle konularda deneyimi olan biri sayılmam. Aslında bakarsanız, filmlerde bile öpüşme sahnesinde kanalı değiştirirdim ben. Ama ne yalan söyleyeyim, bariz ortadaydı karşısındakine ilgi duymadığı. O anda iki kişi tarafından da alınan bir zevk vardı ortada, susamış biri ve ihtiyacı olanı bulmuş gibi ama aynı anda da yaşananlar duygusuz bir tensel çekimden ibaretti.

O an her ne kadar yapmak istemesem de, artık gözlerimi ayırmam gerektiğini biliyordum çünkü saçmalamaya başlamıştım. Ve ben tam bunu yapacakken, bir anda öpüşen iki kızdan, sırtı bana dönük olmayanı, benim onlara dik dik baktığımı yakaladığında yeterince uzun süre onları dikizlediğimi anlamıştım. Hemen kıpkırmızı kesildiğimi bilmem, gözlerimi acilen onlardan kaçırmam gerektiğinin sinyalini verse de, yine bir farkındalıkla afalladım. Bir dakika.

Ela gözler?

Ah, Tanrım. Şimdi değil. Bu kez değil.

Gözlerimi kırpıştırdım sertçe.

Sadece bir yanıltı. Sadece bir göz yanılması.

Tanrım, bana bunların, beynimin dün ona kötü davrandığım için, bugünkü işkencesi olduğunu söyle.

Tanrı'dan geri cevap gelmiyince, kısa ama güçlü bir lanet savurdum şansıma.

Tüm gece uykumda beliriveren bir çift ela gözün sahibini bulmuştum. Hem de okulda. Hoş. Çok hoş.

Dün olanlardan sonra hala beni hatırladı mı, bilmiyordum. Bir yanım 'keşke' diye söylensede, diğer taraf 'Tanrı korusun' diye dua ediyordu. Gözlerimi devirdim bu aptal düşüncelere.

SoğukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin