albus இ jikook

1.1K 103 146
                                    

Joseon, 1910

Yaz çimenlerinin kokusu, beyaz bulutları taşıyan rüzgar. Birisi ile birisi ve bir diğeri. Hibrit çocuk.

Üzerinde çalıştığım maketin elindeki mekanizmayı hazırladıktan sonra hafifçe kıkırdadım. Arkasındaki tuşa bastığımda zemindeki yavaş hareketlerini izledim. Hoseok bundan pek emin olmasada, nasıl çalıştığını gerçekten denemek istiyordum.

Sessizce olduğumuz yere çöktükten sonra Hoseok'a sessiz olması için işaret verdim. Onun da nasıl çalıştığını görmek için sabırsızlandığına emindim. Maket elindeki oku hafifçe gerdirip kapıya nişan aldığında sabırsızlanmama engel olamadım. Sonunda beklediğim ayak sesleri kapıya ulaştığında kulağıma dolan ince sesle kıkırdadım.

"Hey. Jungkook? Orada mısın?"

Kapı açıldığında hazırladığım maketin elindeki ok tam istediğim yere saplanmıştı. Jimin'in alnına...

Hoseok omzuma vurarak katıla katıla güldüğünde, başardığım için mutluydum. Elimizi havaya kaldırıp bir beşlik çaktıktan sonra konuşmaya başladım.

"Başardık! Başardık!"
"Jungkook! Bu işte gerçekten iyisin! Hedefi tam 12 den vurdu"

Kıkırdamalarımıza devam ettiğim sırada önüme döndüğümde Jimin'in buz kesen bakışlarıyla karşılaştım. Onu sinir etmeyi gerçekten çok seviyordum. Alnındaki oku alıp iki parçaya ayırdıktan sonra odada yankılanacak şekilde bağırmaya başladı.

"Jungkook! Seni pislik! Dalga geçmesene"
"Ne yapıyorsun? Neden kırdın onu! Çok değerli bir parçaydı"

Üzgün bir şekilde kırılan ok parçasına baktığımda daha da sinirlenmeye başlamıştı. Tamam, kabul ediyorum onu bu kadar sinirlendirmem fazlaydı. Ama sinirlenince ki yüz ifadesini ciddi anlamda seviyordum.

"Kes sesini! Sürekli saçma sapan aletler icat edip duruyorsun! Hoseok! Sende bu pisliğin her yaptığına ortak olma"

Derin bir iç çektikten sonra Hoseok'a döndüm. Elini ensesine götürerek küçük çocuklar gibi dudağını büzdüğünde konuşmaya başladı.

"Üzgünüm, üzgünüm. Ama bu aletler için çok fazla emek veriyor"

Konuşmasını bitirdiğinde ayağa kalkarak Jimin'e baktım. Turuncu saçları kapıdan giren rüzgarla savrulurken meraklı bir şekilde sordum.

"Eee Jimin? Bir şey mi vardı?"

Beraber dışarı adımladığımız sırada bana ters ters bakarak konuşmaya başladı.

"Nasıl yani? Bir şey lazım olmadıkça gelemez miyim?"
"Ne? Bir saniye. Sen Hoseok'u kıskanıyor musun yoksa?"

Jimin sinirli bir şekilde belindeki kılıcına uzandığında Hoseok onu sakinleştirmeye çalışarak kıkırdadı.

"Sakin ol, sakin... Çocukluk arkadaşı değil miyiz hepimiz? İyi geçinmeye çalışalım"

Sinir bozucu bakışlarımı Jimin'e diktiğimde kollarını birbirine bağlayarak arkasına dönmüştü. Her zamanki gibi onu küstürdüğüme emindim ama zaten bu çok fazla uzun sürmezdi.

Üçümüzün evi yan yanaydı. Sosyal statülerimiz farklıydı ama hepimiz aynı yaşta olduğumuzdan çocukluk arkadaşıydık.

Hoseok, Jimin'in küstüğünü farkettiğinden mutfağa girerek geçen gün Jimin için aldığım paketi getirdi. Ona doğru uzatarak konuşmaya başladığında bende arkamı dönerek vereceği tepkiyi göz ucuyla izlemeye karar verdim.

"Haydi ama Jimin! En sevdiğin Hiyoko çöreğinden aldım"
"Hiyo mu?"

Kendimi engelleyemeyerek arkamı döndükten sonra sinirli bir şekilde Hoseok'a bağırdım.

"Hey! Onları ben aldım bir kere!"
"Tamam! Tamam!"

Hoseok bizden bıkmış bir şekilde odama girdikten sonra hazırladığı çaydan bardaklara koyup masayı düzenlemeye başladı. Yan tarafta duran masaya oturup Jimin'in sevdiği çörekleri tabağa dizdim. O da hemen yanımdaki sandalyeye oturduğu sırada Hoseok çayları masaya koyup boş olan sandalyeye oturmuştu.

Jimin büyük bir iştahla aldığım çörekleri yemeye başladığında göz ucuyla ona bakıp hafifçe kıkırdadım. Bu haliyle gerçekten şirin görünüyordu. Hoseok gülümseyerek Jimin'e baktıktan sonra konuşmaya başladı.

"Bu arada Jimin. Lordumuzun emrinde bakan olarak çalışmaya başlamanızı canıgönülden tebrik ederim"
"Ha, teşekkürler"

Çayımdan yudumladığım sırada bakışlarımı Jimin'e çevirmeden söyledim.

"Aslında bakarsan, klanın yeniden yapılanmasını doğru buluyorum ama bakanlık için bula bula seni bulmalarına inanamadım. Klanda yetenekli pek adam kalmamış anlaşılan"

Jimin ellerini yumruk yapıp sıktığında işaret parmağını omzuma bastırarak sinirli bir şekilde konuşmaya başladı.

"Seni pislik! Bakanın olarak emrediyorum. Git harakiri yap!"

Y.N; Harakiri: Onuru korumak ya da sevilen birinin ölümü durumunda başvurulan, karnını bıçakla yatay olarak deşerek kendini öldürme biçimi.

Gözlerimi devirerek masadan kalktığımda umursamaz bir biçimde söyledim.

"Bu lafı duymak baydı artık. Sen her dediğinde harakiri yapsaydım. Dokuz canlı olsam yetmezdi"

Odama girip kapıyı kapattığım sırada dışarıdan gelen sesleri hala duyabiliyordum. Bu haline gülümsesemde ona asla belli etmeyecektim.

"Jungkook! Derdi ne bu herifin? Sürekli benimle alay ediyor! Benden nefret ediyorsa neden açık açık söylemiyor ki?"
"Bunun doğru olmadığını biliyorsun"

Kapının ucunu hafifçe aralayıp onları izlemeye başladığım sıra Hoseok elindeki çöreği Jimin'e göstererek konuşmaya başladı.

"Açıkçası ben bu çöreği hiç sevmiyorum. Yerken dişlerimin arkasına yapışıyor. Jungkook da tatlı şeylerden nefret eder. O halde bunu neden almış olabilir sence?"

Jimin'in hafifçe gülümsediğini gördüğümde bende gülümsedim. Eski anılarımızı nasıl unutabilirdi? Elini tutarak tatlı satılan yerlere koşturduğumuz günler. Aldığım çöreği Jimin'in ağzına tutarak yedirdiğin zamanlar. Gerçekten bunları onun için aldığımı farketmedi mi?

Tasasız günler gelip geçerken, aptalca şeyler yüzünden kavga ededuralım ama ülkedeki durumlar bizim klan açısından hiç iyi görünmüyordu.

Hybrid Child இ JikookWhere stories live. Discover now