EDİSON

83 4 1
                                    


   'Lambaya püf de. Oh deme, of de, Perrdeyi ört kız, örtmede pört kız.'

Kardeşlerim o karanlık günlerin en güzel şarkısıydı, henüz Alberto Romeo Edison daha ampulu icat etmemişti; o armut gibi yumarlak camın içine bakır teli koymamıştı yani. Millet sinemalarda yer bulacagım diye birbirlerini yiyordu. Şimdi niye diye soracaksınız. Ulan o zamanlar ampul mü vardı? Yer gösterici bile keşfedilmemişti hatta o zamanlar ameliyathanler açık stadyumlara taşınmış cerrahlar mehrumun kalbini çizerken tribün "bu kalp seni unuttur mu?" tezeruatı yapıyordu. O zamanlar Evlerin içerisinde bir mizah vardı efenim şimdi ise hep kavga yok ben dallası seyredicem yok efendim ben kurtlar vadisine bakıcam ulan o zamanlar yokti ki televizyonlar cartlar curtlar. Portakal kasalari salonun ortasındaki sehbada sadece süslük görevindeydi o kadar. Bu devirde ana babayı, çocuk dayıyı tanımaz olmuş, sokaklarda terbiyesizlikler başını almış gidiyor. Neyse, kardeşlerim o anda akabeyatında ve detayında annesinin çamaşır legeninde traş makinası icat eden Edison; hani kablonun iki ucunu bıçakla sıyracaksında sonra da bir demire baglayacaksın sonra suyu fişe takacaksın ısınacakta öye traş olacaksın ya. İşte Edison bununla ugraş ederken babası birden başına dikilir ve "Ulan bulaşık başımıza icat çıkarma! Git bakkaldan bezelye alda karanlıkta kalmadan anan yemek yapsın." deyince Edison fişi bir sinirle çekerek "Ulan ben diyorum ampul o anlıyor armut, dünyayı kim aydınlatacak daha nereye kadar idare lambasıyla idare edecegiz." diyerek yavaştan bakkalın yolunu tuttu.
Kardeşlerim Edison bakkala dogru giderken kafayı yemek üzereydi. Fır fır fır kendi kendine düşünüp konuşuyordu. "Ulan su var, baraj var, jeneratör var, regiratör var, amper var, desibel var anasını satim bir ampul yok. Ben ampulu bulana kadar bakkal yolunda ya gazi ya şehit olurum ya da karanlikta vurusanlar filmine basrol olurum." dedi.
Tam bakkaldan çıktıgı an alacakaranlıgın içinden güzel yüzüne bakmaya doyamayacagı, cillop mu cillop nişanlısı Elgayı gördü. Ve hemen seslendi " kız elekci nereye." dedi. Tabi o karanlıgın sebindendir diye bilnir ki Elga parlak çocuk Edisonu tanımaz şöyle güzel bir tersler: " Ay host terbiyesiz, sapik agabeylerimi cagirirsam senin agzini burnunu dagitirlar." dedi. Öyle deyince Edison karanlıga biraz daha kibirlendi, seni yenecegim ulan karanlık sen mi büyüksün yoksa ben mi büyügüm görürsün dercesine matematigi biraz daha kuvvetlendi beli dogruldu ve güzeller güzeli Elgaya yapmacık bir gülücük atarak. "Kız benim Elekci, Edison nışanlın." öyle deyince ayak parmak uçlarına kadar kıvılcım cakan güzeller güzeli Elganın gözleri birden fal taşı gibi açıldı. Hal hatır sormadan yangından mal kaçırırcasına isteklerini ayaküstü bir kez daha beyan etti. Bulaşık yıkamaktan korkanlara; bulaşık makinesinden tut, fritozuna kadar. Her bir şey istedi. İşte o anda Edison Mart ayında prostat ameliyati olmuş kediye döndü, şaşkındı. Halbu ki o bir ampul yapacaktı, herkesi bela karanlıktan kurtaracaktı bu yüzden daha da bir hırslandı. Açtı agzını yumdu gözünü. "Ulan Elga! Altın dedin aldım, gümüş dedin aldim, yakut dedin onu da aldım daha ne istiyorsun ayagının altına paspas mı olayım?" dedi.
Edison, o sinirle evin yolunu tuttu. Eve girdi elindeki bezelye poşetini annesine verdi, kendini de işe. Öyle bir aşk ile sarıldı ki ugraşına bir allahın kulunu onu alıkoyamazdı, babası bile. Gel zama git zaman oldu. Taf fişi, cıkar fisi derken birden çıkardı fişi gaktı kilidi bitirdi işi, aydınlattı yanını yönesini.

   Not: Allah Edison'dan razı olsun.

                   Görkem ÖZEL.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 29, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

HEREDOT HİKAYELERİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin