TENGRİCİLİKTE KIZIL TAMU NEDİR?

1.3K 2 12
                                    

'Tamu qapgın açar tawar.'

'Rüşvet, cehennemin kapısını bile açar.'

Divan-ı Lügatit Türk

Anadolu'da da 'tamuğ' (Buca, Safranbolu ve Zonguldak'ta), tamo (Lapseki ve Çorum'da), tamu (Bornova, Van-Erciş, Manisa, Samsun'da) olarak da bilinen bu söz, İslam'daki cehennem mekanı gibi tasvir edebileceğimiz yer demektir.

Orta Türkçe döneminden bu yana metinlerde karşımıza çıkan 'tamu' sözü, Divan-ı Lügatit Türk'te geçtiği gibi, ilk Kur'an-ı Kerim tercümelerinde de 'cehennem' kavramının karşılığı olarak kullanılmıştır.

Tamu Sözünün Kökeni (Etimolojik)

Yusuf Has Hacip'in 'Kutadgu Bilig' adlı eserinde, sözcük şöyle geçmektedir:

İ ki ev yarattı bu halka kamug / Allah bütün bu halk için iki ev yarattı;
Biri atı uçmak birining tamug / Birinin adı cennet, digerinin de

cehennemdir.

Ancak sözcüğün kökeni, Yusuf Has Hacip'ten de öncelerine dayanır.

Tamu sözü Soğdça'dan dilimize geçmiştir. ( tamû, tamas )

Kökü eski Mısır'a kadar dayandırılabilecek olan ahiret inancı, yalnızca doğduğu coğrafyayı değil; zamanla bütün dünyayı sarmıştır. Ahiret inancı her dine bir şekilde girmiş olsa da özellikle de semavi dinlerde ölümden sonra iyilerin cennete gidip ebedi mutluluğa kavuşacağına, kötülerin ise cehennemde azap çekeceğine duyulan inanç şeklinde tanımlanabilir. Semavi dinlerde sonsuza dek cehennemde kalacak olanlar ise Allah'a inanmayanlar, O'na şirk koşanlar olacaktır.

İnsanın adalet arzusu, güçsüzün güçlüye karşı hakkını savunamaması gibi sebepler ahiret inancını güçlendirmiş olmalıdır. Dünyada sağlanamayan adaletin, öldükten sonra tanrı tarafından sağlanacağına duyulan güven; insanların teselli bulmasına sebep olmaktadır. Bu anlamda cennet-cehennem inancı, insanlığın en kuvvetli inançlarından birisidir. Çünkü anlamlandırması zor olan 'ölüm ve ötesi' hakkında ortaya konmuş en sistematik inançlardan birisidir.

Orhun yazıtlarında Bilge Kağan ölen kardeşi Kül Tigin için; "İnim Kül Tigin kergek boldı." demektedir. Kergek olmak veya uçmağa varmak, sözleri, Türklerin ölümü 'ruhun bedenden uçması' olarak algıladıklarını bize gösteriyor. Bugün Türklerin cennet-cehennem inancına delil olarak sunulan 'uçmak-tamu' sözlerini yeniden inceleyelim.

Dogmatik temellere dayanmayan Tengricilik'in etrafındaki dinlerden ve kültürlerden etkilenmesi muhtemeldir. Bu etkileniş zamanla özden kopuşa sebebiyet verir. İnsanı doğadan üstün tutmayan, bütün varlığa ruh atfeden ve Tengri'yi sonsuz gökyüzü olarak algılayan Tengricilerin; yalnızca insanı hedef alan cennet ve cehennem inancını benimsemesi gerçek bir çelişki örneği olmaz mı?

Bir yanda sonsuz Tengri'den olduğunuza, sonsuz hayatlar yaşayacağınıza, öldükten sonra ruhunuzun gökte toparlandıktan sonra yeni boyutlarda yeni yaşamlara devam edeceğine inanıyorsunuz; bir yandan da yer altında Tamu Han gibi bir karakter yaratıp kötü ruhlara azap çektiriyorsunuz. Sözün özü; cennet ve cehennem inancı Tengricilik'in yozlaştığı dönemlerde inancımıza girmiş olgulardır.

Neden Cennet ve Cehennem'e Gerek Yok?

Kısaca Tengricilik'te cennet ve cehennem gibi ödül-ceza kurumlarını oluşturmaya elverişli bir altyapı yoktur. Zira Tengri, günlük hayata müdahale etmeyen, gücünü doğada, insanda gösteren bir varlıktır. İnsan ile özel olarak konuşup vahiy yollamadığına ve de bir kişinin 7 göbek atasından ve evladından sorumlu olduğuna inanıyorsak; sorumluluk bilincini törpüleyecek ve de Tengri'yi yanlış tanımlatacak bir cennet ve cehennem inancının Tengricilik'te yeri olmadığını anlarız.

Eğer cennet ve cehennem inancını Tengricilik'e taşırsak, inancın çehresinin tamamen değişeceğini görürüz. Parça-bütün ilişkisinin yerini, efendi-köle ilişkisinin alması gerekir. İnsan artık etrafındaki insanlardan ve doğadan çok Tengri'ye karşı sorumlu hale gelir. Eğer ki insan Tengri'ye karşı sorumlu hale gelirse, ne yapıp ne yapmaması gerektiğini bilmesi için Tengri'den bir 'yasa kitabı' gelmesi zorunlu olur. Bu kitap hangi dilde gelecektir? Bunun gibi yüzlerce soruyu kenara koyalım; gelecek olan bu kitap dogmatizmi başlatacağı gibi, kitabın kimin aracılığıyla geleceği de önem kazanır. Kutsal kitap eğer bir insana vahyedilirse; o insan peygamber olmuş demektir ve böylece eşitlik ilkesi de yerle bir olur.

İnsanlar artık doğadan değil, kutsal kitaptan ve peygamber denen seçilmiş kişiden dini öğrenmek durumunda kalır. Anlayacağınız 'tamu- uçmak' inancını Tengricilik'te düşünmek, üç temel Tengri öğretisinin kuyusunu kazmak demektir. Olay iyilerin ödüllendirilmesi, kötülerin cezalandırılması şeklinde basite indirgenemez. Çünkü 'iyi' ve 'kötü'yü tanımlayacak sabit ve güvenilir bir kaynağa ihtiyaç duyulacaktır. Gördüğünüz üzere tek bir inanç bile, dinin ne şekilde görüneceği üzerinde bu denli etkilidir.

Tengri'den korkmayan, o'nu seven ve o'ndan olduğunu bilen Türkler için cennet ve cehennem gibi bir inancı gündeme getirmek; dünyadaki samimiyeti ve sorumluluk duygusunu gevşetecektir. İnsanlar, kötülerin cezasının cehennemde görüleceğini düşünerek dünyadaki ceza sistemini gevşetebilir veya sorumluluklarını tanrıya havale edebilir.

Türklerin töresinde ise havale söz konusu değildir. Göçebe yaşam tarzının da etkisiyle, cezalar anında verilirdi ve bu ceza yargıçların hükmü ile olurdu. Yani insanlar arasındaki problemlere Tengri değil, insanlar müdahale eder. İnsanlar arasındaki sıkıntıları, iyilik ve kötülük problemlerini bizzat insanların çözmesi gerekmektedir. Şu bir gerçek ki iyi ve kötü davranışın ne olduğuna dair bir uzlaşı yoktur insanlıkta. Her toplulukta her davranışın farklı anlamları ve karşılıkları vardır.

İnsanlık bu şekilde türemişken, Tengri'nin sabit bir yasa göndermesi ve farklı farklı yarattığı insanları aynı yasalara mecbur bırakmasına inanmak yerine her insanın Tengri'den olduğuna ve kendi yolunu çizdiğine inanmak daha akla yatkın görünmektedir.

Özetle iyilik ve kötülük, dünya insanlığının sorunudur. Kendi gücümüzle ve doğadan öğrendiklerimizle yani edindiğimiz tecrübelerle hukuk sistemlerimizi her geçen gün iyileştirmek durumundayız. Ancak doğaya ve insanlığa karşı yaptığımız iyiliğin ve kötülüğün karşılığını bizler dünyada görmekteyiz. İyiliğimiz ve kötülüğümüzün karşılığını bizler yaşarken görmesek bile, bizden sonraki nesillerimiz görecektir.

İnstagram : beyti.sema

GÖK TANRI İNANCI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin