Genç kız annesinin sesiyle dalmış olduğu derin ve huzurlu uykusundan çoktan uyanmış gözlerini refleksen hızla açmıştı. Normalde ürkütücü olabilirdi ama şu an sinirleri bozuktu ve istemsiz gerçekleşmişti. Bazen arkadaşlarının bu ani hareketlerinden bile korktuğunu düşündü. O yapmıyordu sonuçta istemsiz bir şeydi , onun aksine arkadaşları ona bir ucube gibi bakıp kötü hissetmesine neden oluyordu. Yatağının hemen yanında olan terliklerini topuğu dışarıda olacak şekilde ayağına giyip ilerledi. Gündüzdü ve kendini güvende hissedip güvenilir bir şekilde kendinden emin adımlarla yüzüne sahte bir gülümseme kondurarak adımını atmıştı mutfağa. Annesi çoktan herşeyi hazırlamış , kızına koyduğu meyve suyunu biraz daha önüne ittirerek sandalyesine yerleşmişti. Yine sahte bir gülümsemeyle kızına gülümsemeye çalışmıştı. ''Günaydın , tatlım.'' dedi herkes tarafından içten gibi görünen gülümsemesini suratına iyice yayarak. Fakat içten olmadığını anlayan tek kişi kızıydı. Babasının geçen yılki ölümünden bu yana bu böyleydi.Carrie içinden gözlerini devirdi. Ve yine onu karanlığa çekip duygusal anlar yaşatan düşünce ve duygularını gizlemeye çalıştı. Bunları düşünüp bir kenara atmak da bu kadar kolay değildi , gözleri geçen yıl babasının oturduğu sandalyeye kaydı. Sonra yanan gözlerini hemen annesine çevirdi. Kendi kendine karamsar olmamayı annesine gülümsemeyi düşündü. İyi olmayı ve iyi hissetmeyi istedi. Lanet düşüncelerin beynini becermemesini , karanlığın onu içine çekmemesini istiyordu. Gülümsemek istiyordu... Ama bir sorun vardı , bundan daha büyük etkiye sahip inancını, sevincini götürüp onu karanlığa itecek bir güç olduğunu hissediyordu hemde iliklerine kadar. İşte bu yüzden gülümsemeye çalışırsa başaramayacağını biliyordu.
Strese girdiği dersler bu hafta ile birlikte daha da yoğunlaşmıştı. İçinden lanetler savurarak ilerledi. Okuluna son kez bakıp arkadaşını aradı gözleriyle, Samantha'yı. Ortalıkta gözükmemesini kütüphanede olmasına bağladı. Ne anlıyordu ki kütüphanede çalışmaktan, kitap okumak zevkliydi. Özellikle korku ve macera türü kitaplara bayılıyordu Carrie , ama ya kütüphanede çalışmak, gerçekten sıkıcıydı. Ceza aldığı günleri hatırlayıp sıkıntıyla yanaklarını şişirdi. Okulun kapısından çıkmak üzereyken Samantha 'nın kuzeni Lilly'nin ona seslendiğini duydu. ''Hey! Carrie Marcus ve arkadaşlarıyla kafeye gidiyoruz. Samantha'da geliyor işin yoksa sende-'' , ''Hayır teşekkürler.'' dedi sırıtarak. ''Samantha gelmezsen 2 hafta sonraki doğum gününe gelmeyeceğini söyledi.'' Carrie gözlerini devirdi. ''Ah , blöf yapıyor.'' dedi omuz silkerek. ''Tamam , blöf yapıyor olabilir ama bize katılmanı istiyor. Hadi ama.'' Lilly ile çokta yakın sayılmazlardı ama iki yüzlülüğü haricinde iyi biri sayılırdı. ''Samantha'ya bunu da vermem gerekiyor. Ama uzun kalmayacağım.'' dedi elindeki kitabı göstererek, Lilly memnun olmuşçasına gülümsedi. Ve arkasına bile bakmadan ilerlemeye başladı. Carrie peşine takıldığında birbirinden bağımsız insanlar gibi yürümeye başladılar. Önden yürürken aynı zamanda hoşlandığı çocukla arasındaki diyalogları da anlatıyordu. ''Bana sosyal ağ kullanıp kullanmadığımı sordu. '' dedi aralıksız konuşmasını noktalayarak. Carrie zaten yarısını dinlememişti. ''Onun sevgilisi yok muydu, Lilly.'' Lilly'nin bu konu hakkında konuşmak istemediği açıktı. ''Duyduğuma göre yan sınıflardan Amber yüzünden ayrılmışlar Mark ile.'' Amber'ı da kıskanıyor olmalıydı. ''Amber ve Mark yatmış. Hah. Ve o sürtük bunu yemiş. Sonrada kavga edip ayrılmışlar. Arkadaş bile değiller. Sadece şu Amber ile yakınlıklarını araştırmalıyım.'' Carrie sıkıldığı için hızlı bir şekilde yürüyüp yanına geçti. Omzundaki çantanın askısını çekip bir süre daha yürüdüler. Kafenin camından Marcus ve arkadaşlarını görünce gerginliği daha da arttı. Kendini motive etmeye çalıştı. Erkek arkadaşlar ile kaynaşmalı, olur da kavga gibi durumlarda arkasını kollayan bir erkek grubunun olmasını garantileyecekti. Bir dönemdir bunu yapmamıştı ama şimdi sırasıydı. Cafe'nin önünde kazık gibi beklemeyi bırakarak Cafe'ye girdi ve sıcak hava kütlesiyle karşılaştı. Kahve kokusunun sanki beynine uyarı göndermiş gibi hissettirmesi üzerine kafeine karşı lanet etti. En kısa sürede Marcus 'un ve arkadaşlarının bulunduğu masaya ilerleyip bir sandalye çekip oturmuştu. Samantha ile göz göze geldiklerinde ise konuşmamayı tercih etmiş sadece bakışmışlardı. Samantha gözlerini devirerek arkadaşının böyle ortamlarda bulunmak istememesine karşı içten içe sinirlenmişti. Ona göre erkekler ve kız arkadaşlar arasında bir fark yoktu. Ama Carrie farklıydı işte. Gözlerini masadakilere çevirip hepsini süzdü. Marcus, Jasob, Ellen , Samantha , Lilly ve o. Ah cidden mi? Ellen sürtüğü ve piç Jasob umrunda değildi veya Marcus. Herkes saçma bir şekilde dedikodu yaparken Carrie sıkıntıdan ölmek üzereydi. Hiç konuşmaz ve sadece konuşmalarına tanık olurken kendini yeterince ezik hissetmişti.
''Sadece kızla konuşmak istemiştim anlıyor musun Ellen? Çok çekingen. Sonrasında ise konuşmaya çalıştıkça 'gider misin?' veya 'Siktir git.' gibi bir şeyler zırvaladı ve benim ise egom yine tavan yapmıştı bu çok doğal bir erkek olarak, bende 'Selam dedik soyun demedik.' diye bağırınca kantinde herkes bize döndü ve inan bana bu inanılmaz zevkliydi o kız beni deli ediyor.'' Jasob'un ibne gülümsemesi suratına daha da yayılırken Carrie herkesin kahkaha atması üzerine sadece tebessüm etmişti. Nedense bu ortama alışamamıştı ve bir an önce gitmek istiyordu , telefonunu çıkartıp birinin arayıp aramadığını kontrol etmiş ve telefonu tekrar cebine atmıştı. Çantasındaki kitabı Samantha'ya uzatıp gülümsedi. Tabii Samantha bunun teşekkür gülümsemesi olmadığını ve hemen gitmesinin arkadaşının kötü karşılamaması için masum hale döndürdüğünde anlamıştı. '' Yarın görüşürüz.'' yarım ağız bir şekilde gülerek kapıdan çıkarken soğuk hava dalgasına karşı titredi. Gözleriyle etrafı tararken her zaman ki gibi bu trafiğin arasındaki tüm taksiler doluydu. Yürüyerek mi gidecekti? Derin bir nefes verdi bu onu rahatlatmamıştı ama en azından kendine getirmişti. Sırtındaki çanta yine ağırdı ya da değildi uzun süre taşıdıktan sonra ona öyle gelmiş olabilirdi ve bu mantıklıydı.
Cebinden ağır ağır çıkardığı anahtarı bir kaç kez daha çevirip içeri girerken aynı zamanda annesinin onu duymasını umuyordu. Onu her hafta sonu psikoloğa göndermesinden dolayı annesine karşı cephe almış ve konuşmamaya yeminliymiş gibi arasındaki tüm iletişimi bir anda kesmişti. İçeriden gelen öksürük sesiyle Carrie annesinin geçmek bilmeyen gribinin tekrarladığını anlamıştı. ''Carrie! Bir bakar mısın hayatım.'' Carrie'nin odasına geçip müzik dinlemesinin ertelenmiş olması içinden gözlerini devirmesine sebep olmuştu. Sırtındaki çantayı odasına fırlattıp ardına bakmadan içeriye doğru isteksiz bir şekilde ilerlemişti. Annesinin gözlerinde ufak bir parıltı oluştu ama hemen kayboldu, kızının yanında kalmak istemediğini kabullenmek istemiyordu. ''Bu akşam evde olmayacağım , biliyorum şu an bana çok kızdın.'' hafif bir tebessümle oturduğu yerde kıpırdanıp arkasına yaslanmıştı. Carrie evde yalnız kalamazdı ve annesinin de dediği gibi kaşları anında çatılmış, annesinin rahat davranışlarına karşı gözleri genişlemişti. ''Bir arkadaşını çağırabilirsin. Samantha'yı veya karşı komşumuzun kızı Ellie'yi çağırabilirsin.'' annesi olaya karşı daha önyargısız ve rahat yaklaşmış kızının aksine bunu hemen geçiştirmişti. Carrie ayaklanarak annesine karşı elini uzatmış telefonu istediğini anlatmaya çalışmıştı. ''Samantha'yı arayacağım. O kızla aynı ortamda kalamayacağımın farkındasın.'' sert çıkışı annesinin içinde yine o tanıdık stresin belirmesine yol açtı. Kadın, sadece cebindeki telefonu uzatıp tedirgin bir şekilde elinden almasını izlemişti daha sonra ise sessizce gözlerini yere dikmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADİSTİC MOOD ''SADİST (RUH)''
HorrorSadist bir ruhun genç bir kızın bedenini ele geçirişinin hikayesi... Nereden geldiği belli olmayan bu ruhtan nasıl kurtulacağı bilinmiyor. Tek yapması gereken daha da kötü şeyler olmadan bu duruma bir şekilde engel olmaktı. İki seçenek vardı; - Ya...