Çöpteki Kedi

61 6 8
                                    

Hayatın insana neler getireceği belli olmaz. Bir de bakmışsınız elinizde o kocaman, puantiyeli gökkuşağının tüm renklerini taşıyan bavulunuzla kapının önündesinizdir.

''Ah! Cidden mi dede? Hayır yani cidden, cidden mi? Alt tarafı kredi kartı limitimi birazcıcık aşarak bir parti düzenledim.''

''Ulan hayatımda senin gibi torun görmedim ben. Pis hayırsız. Birde bana yolluyor babası, senin yanında adam olur diye. Bok adam olur! Bu haytadan hiçbir şey olmaz.''

''Dede ya!'' diye bağırarak son gücümü denemiştim ama hayır. Dedemde beni kovarsa gidecek hiçbir yerim kalmazdı. Hemde hiç!

''Dedem benim, hayatımın anlamı, huysuz ve tatlı adamım, kemerli burunlum, utandığında veya sinirlendiğinde yüzü salçalık domatese dönen en sevdiğim dedem. Hadi ya! Son bir şans, son bir kredi.''

Bu sözlerden sonra yüzü cidden salçalık domatese dönen dedem burun deliklerini büyüterek bağırdı.

''Benim aynı hayırsız amcasına çeken huysuz ama tatlı torunum, hayatımın anlamı, her halt yediğinde yalakalık yapan en sevdiğim torunum. ''Ne hadi ya'' sı ulan! Krediymiş! Kredi mi bıraktın adamda! Ulan ING Bank benim halimi görse bankacılığı bırakacak sen daha neyden bahsediyorsun?

Tamam. Kabul, bu biraz ağır olmuştu. Anlaşılan yıllardır sakladığım, çocuğum olsa ondan bile daha iyi bakacağım kozumu kullanma zamanıydı.

''Dedeciğim, canım benim. Hatırlar mısın bir zamanlar babaannem senden ısrarla bir mücehver istiyormuş. Hatta o zamanlar babama hamileymiş ama sen alamamışsın. Bu yüzden babamın göbeğinde mücehver izi çıkmış. Sonra hem cimrilik yapıp hemde üşenip aynısının çakmasını yaptırmışsın, onu vermişsin. Hani babaannem hazır içerideyken, bir kahvesini mi içsem diyorum?''

Dedim muzip bir şekilde sırıtarak.

''Ulan sen beni tehdit mi ediyorsun hayvanın sıpası?'' dedi burun deliklerini iyice büyüterek. Cidden iki futbol sahasındaki kaleler kadar büyümüşlerdi. ''Aha doksana çakmaya geliyorum dede, bekle sen.'' dedim içimden.

''Haşa dedeciğim. Sizin gibi değerli, muhterem, harika bir insanı tehdit etmek kimsenin harcı değildir. Ben sadece babaannemin kahvesini çok özledim, ondan bahsediyordum.'' Dedim içimden kahkahalar atarken.

''Aynı amcası. Yemin ederim. Aynı. Böyle bir şey yok. Hıh demiş burnundan düşmüş. Şu özelliğini sevmemin tek nedeni ara sıra şirkette işe yarıyor olması Akın. Yoksa çoktan seni memlekete göndermiştim ve şuan inek sağıyordun.''

''Yani, bu ne demek?'' Dedim yüzümde ülkeler arası savaştan galip çıkmış insanın zafer gülümsemesini taşırken.

''Seni tekrar eve alırım ama tek şartım var. Devlet okuluna dönüyorsun. Arkadaşımın torunu da oraya gidiyormuş. Yabancılık da çekmezsin.'' dedi dedem gayet rahat şekilde.

Allah aşkına! Bu nasıl olur ya? Tamam daha 18'mde olmama rağmen ağır bir ergenlik yaşıyor ama bunun yanı sıra çabuk büyümüş gibi davranıyor olabilirdim ama ben Akın Sönmez'dim. Okulun altın çocuğu, kızların gözdesi. Devlet okuluna nasıl giderdim ya? Olmaz, imkansız.

''Hayır dede! Saçmalama! Benden ne istersen isteyebilirsin ama devlet okulu olmaz. Kolejimin tuvaletlerini özlerim ben. Beni kolejimin tuvaletlerinde yıkayın.'' Diye ajitasyona başlamıştım ama bu saatten sonra, ne fayda?

***

''Merhaba hocam! Girebilir miyim?''

''Tabii de, sormam gerek. Neden?''

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 30, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

İsimsizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin