Louis kesinlikle hayal görüyordu.
Evet evet Louis hayal görüyordü. Çünkü bunun başka bir açıklaması olamazdı. Bir haftadır deli gibi aradığı- ki Zayn ona deli olduğunu söylemişti-ayakkabıların kalan son bir çiftini sonunda bulmuştu! Lottie doğum günü için bu ayakkabıları istediğini çok kesin bir dille ve bir çok kez söylemişti. Louis tabiki bunu ayakkabıların satışa çıktığı günden almamıştı. Ama hey Louis tembel bir insandı, bunun için onu kimse suçlayamazdı.
Herneyse, acı dolu bir haftalık bir arayıştan sonra şehir merkezinde bir mağazada ayakkabıyı bulmuştu.
Hemen mağazanın numarasını tuşladı ve açılmasını bekledi. Telefonu ince sesli biri açmıştı. İstediği ayakkabıyı telefondaki görevliye tarif etti ve aman tanrım gerçekten son bir çift vardı. Louis kargoya ne zaman verebileceklerini sordu. Telefondaki ince sesli görevlinin cevabı ise "Kusura bakmayın bayım ama mağazamız kargo siparişi almıyor. Eğer hala almak isterseniz elden almak zorundasınız." olmuştu. Sonrasında ise çağrının bittiğine dair sesler.Louis olayların sonuçlarını düşündü.
Londra'ya gitmezse Lottie'den çekeceği işkenceleri de ve bunu ona bir sonraki doğum gününe kadar unutturmazdı.
Londra'ya giderse pek birşey kazanıp-kaybetmezdi. Sadece biraz gezmiş olur ve bir kaç yüz pound olan bir ayakkabı alırdı. Hepsi bu.$$$$$$$$
O gün Louis uzun zaman sonra ilk defa erken uyandı. Adını okuyamadığı ama tadının kusmuğa benzediği bir mısır gevreği yedi. Louis evden hemen çıkamadı hayır .
Gevreğin tadının ağzından çıkması için 10 dakika boyunca dişlerini falan fırçaladı. Tıraş oldu ve üzerinde" Pants down, music up!"yazılı bir tişört giydi. Vanslarının bağcıklarını bağlamayı reddederek ayakkabısını içine sokuşturdu ve nihayet arabasının anahtarını alarak evden çıktı.Yaklaşık 50 dakikalık bir yolculuğun sonunda şehir merkezine varmıştı. Ve adamım louis bu şehire bayılıyordu. En nihayetinde ayakkabıların olduğu mağazaya vardığında ise biraz endişelenmişti. Aklından ayakkabıyı alamazsa Lottie'nin ona yapacağı işkenceler geldi ve hayır o ayakkabıyı her türlü alırdı canım.
Mağazaya büyük bir egoyla girdi ve eveeet içerisi zaten boştu. Bunda daha saatin on buçuk olduğunun da etkisi vardı ama Louis bunu pek umursamadı. İçerdeki adam onu "Hoşgeldiniz, nasıl yardımcı olabilirim" diye klasik bir cümleyle karşıladı. Louis onun dün konuştuğu adam olduğunu anladı. O böyle ortamlarda kibar biriydi. Karşısındaki adama gülümseyebilirdi ama aklına dün adamın suratına telefonu kapattığı gelince sadece bir kafa sallamasıyla yetindi.
Louis adama istediği ayakkabının fotoğrafını gösterdi, adam ayakkabıyı kasaya kadar getirdi ve Louis cüzdanından parasını çıkartırken kulağını cırmalayan bir çığlık duyuldu " Ne demek o ayakkabıdan kalmadı? Siz benimle dalga mı geçiyosunuz? Daha yarım saat önce baktığımda stoklarda vardı!" Louis arkasına döndü çünkü bu oğla- Louis ona ne oğlan diyebildi ne de kız çünkü karşısındaki varlık gerçek olamayacak kadar güzeldi. Çikolata rengi uzun bukleli saçları omuzlarına dökülüyordu. Giydiği dar pantolon bacaklarını öyle bir şekilde sarıyordu-ki Louis bacakları için bir kitap bile yazabilirdi- Louis o bacaklara sarılmak istedi. Giydiği transparan gömlek içinden gözüken dövmeleri öpülesiydi. Ve dudakları... dolgun dudaklarını süsleyen kırmızı ruju... varlığın sesi hakkında da güzel bir yorum yapmak istedi ama hayır sesi az önce Louis'yi sağır etmişti.
"Ama efendim son çifti de şuan kasadaki beyfendiye satıyoruz"
Varlığın gözleri hırsla Louis'ye döndü. O arada transta olan Louis varlığın ona doğru gelirken ki topuklu botlarının çıkardığı sesle kendine gelebilmişti. Oğlan-hala bundan emin değildi- tam karşısında durdu. Louis'e ve elindeki ayakkabı kutusuna baktıktan sonra "Tanrım o ayakkabıları kaç aydır aradığımı tahmin bile edemezsiniz" dedi. Louis sesi ile ettiği lafları geri alıyordu. Kalın ve boğuk sesi bir de İngiliz aksanı ile buluşunca Louis'nin onu bir ilah zannetmesini sağladı.Çocuğun yüzüne uzun süre baktığında cevap vermesi gerektiğini hatırladı.
"Ederim çünkü ben de aylardır arıyorum." Dedi. Pekala elbette aylardır aramıyordu ama o bir hafta ona bir yıl gibi gelmişti. Çocuk "Bence sen o ayakkabıyı bana verirsin" dedi. Bu sözler Louis'nin tek kaşının kalkmasını sağladı. Alayla"Bunu neden yapıyım"diye sordu. Çocuk bir kaç saniye düşündü. Gülümseyerek ve aman tanrım gülümsemesinin bile kendinin olmadığı gibi eşi benzeri yok diye düşünmeden edemedi Louis.
"Çünkü iyi birine benziyorsun?" Cevabı tabiki Louis'i tatmin etmemişti ve bu suratından da anlaşılıyordu. "Olmadı mı?" Dedi varlık. Louis ise kaşlarını iki kere kaldırıp indirerek cevap verdi.Varlık bir süre düşündü. Sonra Louis'e doğru bir kaç adım atıp yüzleri arasındaki mesafeyi bir kaç santime indirmişti. Louis oğlanın kokusunu çok rahat alabiliyordu. Keşke oksijen yerine bu havayı solumak zorunda olsaydı. Ama konumuz bu değil, hayır.
Çocuğun suratındaki pis sırıtış Louis'nin hoşuna gitmemişti, belki de gitmişti bunu bilemeyiz. "Peki o zaman şöyle yapalım" Louis birazdan ona para falan teklif etmesini bekliyordu. "Sen o ayakkabıları bana hediye et ve burdan çıkıp bir öğle yemeği yiyelim? Ne dersin?"
Pekala Louis bunu beklemiyordu. Az önce bu güzel varlık ona öğle yemeği mi teklif etmişti? Louis kimdi ki onu reddedecekti?Lottie başka bir ayakkabı beğenebilirdi.
SON
$$$$$$$$$$$$$$$
Yayyyyy! Bu benim ilk çalışmam ve biraz tereddütlüyüm
Lütfen hikaye hakkındaki görüşlerinizi belirtin. Bu benim için çok önemli
ALL THE FUCKİNG LOVE💙💚💙💚
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sister's shoes (l.s) OneShot
FanficLouis'nin, kız kardeşi için bütün ülkede aradığı ama sadece bir mağazada bulabildiği topuklu ayakkabıları alabilmesi için önünde sadece tek bir engel kalmıştı. Şu güzel olanlarından. Feminen!harry