Mayıs. Cumartesi. Her yerde uçuşan kelebekler, insanı doğanın zenginliğine götüren çiçek kokuları ve her dalgasında hayallerimden uyandığım eşsiz renkte ki deniz...
Güneşe karşı oturduğum bankta bulutları izlerken eski anılarım geldi aklıma. Ve bir an kapandı gözlerim. Gökyüzünden gelen renk göz kapaklarımın altına kadar işledi ve derinlere gömdüğüm, unutmaya çalıştığım anılarım teker teker canlandı gözlerimde.
2 YIL ÖNCE
-Annee, ben çıkıyorum hadi öptüm seni!
Annemin sesi mutfaktan yankılandı:
-Hemen mi çıkıyorsun? Kokuyu almadın herhalde.
Ayakkabımı giyerken tüm havayı içime soludum. Bir saniye. Kurabiye kokuyordu! Ayakkabılarımı bir kenara atıp mutfağa doğru koşmaya başladım.
-Elçin mutfağa doğru süratle ilerliyor. Önünde ki koltuktan atladı. Masanın altından geçti ve hedefe ulaşmak üzere. Şimdi mutfağa doğru dönüy ağhh dizim!
Annem hemen yanıma geldi:
-Kızım iyi misin bir şeyin var mı?
-Yok anne iyiyim. Sadece kapının önünde ki paspasla biraz macera yaşadık o kadar.
Annemle o sırada göz göze geldik ve gülmeye başladık. Bana sımsıkı sarıldı. Ve sesini bir anda endişe bürüdü:
-Sana bir şey olsa ne yaparım ben? Nasıl yaşarım sensiz? Seni her gördüğümde babanı hatırlıyorum. Ona o kadar çok benziyorsun ki...
Boğazımın düğümlendiğini hissettim. Yutkunamadım. Konuyu değiştirmek istedim ve:
-Hadi ama anne, minik kızın acıktı. Kurabiye mi yapmıştın sen? Diyip ayağa kalktım. Yıldız kurabiyelerden yapmıştı. Onları çok seviyordum. Çilekli, portakallı, limonlu ve özellikle damla parçacıklı çikolatalı olanları.
Ben kurabiyelerden koymak için kap ararken annemde yanıma gelmişti. Kap bulup kurabiyeleri koymaya başladığımda annem:
-Yine mi oraya gideceksin? Dedi. Ben kurabiyeleri doldurmuştum. Kapağını kapatırken:
-Evet. Oraya gidiyorum. Biliyorsun anne orası benim umutlarımı kimsenin öldürmesinden korkmadan yaşatacağım tek yer. Özgür olduğumu bir tek orada hissediyorum. Ama emin ol senin kucağını hiçbir şeye değişmem. Diyip sarıldım anneme. Bir kez daha çektim kokusunu içime. Yanağına bir buse kondurup kapının önünde ki kot ceketimle çantamı aldım. Yerde ki bir kenara uçmuş olan paspası gördüm:
-Anne bunu da kaldıralım burdan. Biliyorsun birkaç kez daha yaşamıştım bu korku dolu macerayı. Bir daha yaşamak istemiyorum. Dedim ve güldüm. Annem masayı toplarken:
-Tamam kızım ben kaldırırım sen koy oraya. Ha bu arada ben birazdan markete gideceğim istediğin bir şey var mı?
-Yok anne. Tek istediğim dikkatli olman. Biliyorsun bu şehir çok şey yaşattı bize. Neyse hatırlamak bile istemediğim konuları açmayım şimdi. Hadi akşama görüşürüz 'Melek'.
-Görüşürüz. Sen de dikkat et kendine akşama çok gecikme.
Annemin son sözlerini dinledikten sonra ayakkabılarımı giyip çıktım. Saatlerce yürüdüm. İnsanların yaşam mücadelerine baktım. Ve bir de hayattan soğumuş, kendisiyle bile mücadele veremeyen insanlara.
Kafamda ki sorulara cevap ararken eşsiz renkte ki denizin kenarındaki banka geldigimi fark ettim. Çantamı çıkarıp oturdum. Her vakit bulduğumda buraya geliyordum. Burası annemden başka diğer tüm insanlardan daha çok mutlu ediyordu beni. Dalgasının sesiyle kalbimin ritmini birleştirdiğim deniz, uçsuz bucaksız, her insanın hayallerine yer veren gökyüzü..

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖK'YÜZÜM
أدب نسائي'Aşkın iki yüzü vardır; gökyüzüne benzeyen. Biri Gün'eşin olduğu diğeri ise Gün'eşin olmadığı.' Aşkın gücüyle yeniden doğmuş güneş. Yeniden son vermiş gecenin ayazına. Ve gökyüzü diğer tüm renklere meydan okurcasına yeniden mavi. Başı ve sonu belli...