BULUŞMA

16 2 1
                                    

Ve 2. ders biter.
3. Tenefüs başlar
Yonca Yusuf'la buluşur.
"Evet,beni niye çağırdın kızıl?" dedim uzun bir sessizliğin ardından. "Bana sormak istediğin sorular olduğunu düşündüm limon."dedi Yusuf. "Sana bir şey sormak istediğimi nereden biliyorsun? Her neyse. Böyle bir şeyin gerçek olduğuna emin misin? Yani kardeş olduğumuza?" "Olmasam söylemezdim zaten. Ayrıca benimle kardeş olmak istemediğin için mi bu kadar inanamıyorsun? Eğer gerçekten kardeşinsem
ki öyleyim, bana güvenmelisin." dedi alıngan bir tavırla. "Haklısın." dedim sakin bir şekilde. "Peki şimdi ne yapacağız? Yani kardeş olduğumuza göre..." "Annenle bunu konuşman gerekiyor. Yani onun kararına bağlı."dedi. "Tamam bu akşam konuşacağım. Tenefüs bitiyor, derse gitmem gerek. Görüşürüz."dedim ve sınıfa doğru girdim.

Haklıydı... Her şey anneme bağlıydı. Ona söylemem gerekiyordu. Bunları düşünürken kafamda bir acı hissettim. Kafamı kaldırdığımda matematik dersinde olduğumu ve popülerler grubundaki Ata'nın cetvelle kafama vurup beni uyandırmaya çalıştığını anladım. "Yonca, bugünkü dersimizde anladıklarımızı herkese anlatmak ister misin?" "Tabi hocam, limonların midyeyle ne güzel gittiğini ve ne kadar lezzetli olduğunu, bunun da matematikte çok önemli bir yere sahip olduğunu öğrendik." Bence çok mantıklı bir açıklama yapmıştım ama nedense tüm sınıf gülmüştü.
Matematik dersi de bitince eve dönme zamanı geldi. Yani anneme Yusuf ' u anlatma zamanı..... Eve geldiğimde annem en sevdiğim yemek olan patates püresi yapmıştı. Bir tencere patates püresini keyifle bitirdikten sonra annemle konuştum. Ona her şeyi anlattım. Ama şaşırmış gibi bir hali yoktu. "Anne, niye şaşırmadın. Yoksa biliyor muydun? Onu evimize alabilir miyiz?" " Bilmiyordum kızım..." ama yalan söylediği belliydi. Annekuşumu çok iyi tanırım. Yalan söylediği zaman anlayabilirim. Ve bu çok belliydi. "Peki bizim evde kalabilir mi? Sonuçta senin oğlun, benim kardeşim..." " Oğul konusuna gelince....
O senin kardeşin evet, ama benim oğlum değil. Babanın oğlu. Babanın eski karısının çocuğu Yusuf...." " Demek biliyordun, bilmene rağmen bana bir kardeşim olduğunu söylemedin.... Neyse anne ben odama çıkıyorum." Sakin olmaya çalışmıştım ama sözcükler ağzımdan yüksek sesle çıkmıştı. Annemi anlıyordum. Bunu söylerse benim ne kadar etkileyeceğimi biliyordu. Bu yüzden çok kötü karşılamadım.(tabi yarım saat boyunca gözlerim kızarana kadar ağlamamı saymazsak)
Yüzümü yıkar yıkamaz üstümü değiştirip derin bir uykuya daldım.

Çok derin olmalıydı çünkü okula yine geç kalmıştım. Bu sefer okula daha kolay varıp Yusuf'la konuşabilmek için minibüse binmiştim.

Okula girdim, dönem sonu gelmesine rağmen hala ders programını öğrenemediğimden ilk dersimizin ne olduğunu bilmiyordum. Bizim sınıftaki popülerlerden Ezgi'ye sordum, o da kendini beğenmişin teki olduğundan kaba bir şekilde cevap vermeyi reddetti. Ben de en iyisi sınıfa girip öğrenmek diye düşünerek sınıfa girdim. Genelde oturduğum sıranın üstünde turuncu bir torba duruyordu. Etrafıma bakınıp kimsenin bana bakmadığını fark ettikten sonra torbayı açtım. İçinden küçük bir ayıcık çıktı, ayıcığın turuncu saçları vardı, sanki Yusuf'un oyuncak ayı hali gibiydi. Torbayı buraya Yusuf'un bıraktığını anladım. Not bırakmış mı diye torbanın etrafına bakarken aradığım notu sıramın üstünde buldum.
ÖZÜR DİLERİM. HER ŞEY İÇİN... NEDENİNİ SORMA,SÖYLEMEYECEĞİM AMA SADECE PİŞMAN OLDUĞUMU HER ŞEYİN BAŞINDA SÖYLEMEK İSTEDİM.
Bu da ne anlama geliyordu böyle? Neden üzgündü? Kendime bunları sesli bir şekilde sorup kendi kendime tartışırken hoca sınıfa girdi ve kapıyı çarparak kapattı. Ben de dersin biyoloji olduğunu böyle anlamış oldum. Arzu hoca, bizim okulun en egoist, en telaşlı, en titiz, en yaşlı ve en sinirli öğretmeniydi. Hocaya dışarı çıkıp kitaplarımı alabilir miyim diye soramadım bile. Pes ederek sırama oturdum ve torbayı sıramın altına sakladım. Hoca kitaplarınızı açın dedikten sonra hoca kitabımın olmadığını fark etmesin diye bir defter çıkardım çantamdan ve yazıyormuş taklidi yapmaya başladım. Dersin yarısı bitmişti ve kitapta sadece bir sayfa işlenmişti. Ben de rahat rahat oturuyordum ve hoca beni fark etmediği için mutluydum. Ancak, Arzu hoca bir anda ayağa kalktı ve sıraların arasında gezinmeye başladı. Ya altıncı hissi çok kuvvetliydi ya da paralel evrenlerden gelmiş bir uzaylıydı. Pantolonunun cebinden siyah güneş gözlüğünü çıkardı ve tahtanın önüne geçti. Güneş gözlükleri yüzünden ne tarafa baktığı belli olmuyordu ki gözlükleri muhtemelen bu amaçla takıyordu her sınavda ve bir şeylerden şüphelendiği derslerde. Benim kitabımın olmadığını fark etmiş olacak ki bana doğru avına yaklaşan bir kaplan gibi ilerlemeye başladı.

"Yonca! Kitapların nerede? Yoksa yine mi ilk dersin biyoloji olduğunu unuttun? Unutma artık, çarşamba günleri ilk ders biyoloji, bu kadar! Neden hiçbir şeyi aklında tutamıyorsun? Beynin 16 gb mi senin? O beyne bir şeylerin girmesi için bir şeylerin çıkması mı gerekiyor, o yüzden mi sana söylediğim her şeyi unutuyorsun sen? On saniye içinde bana mantıklı bir açıklama yapmazsan konuşmamıza müdürün odasında devam edeceğiz!"

"Yok hocam benim kitaplarım...."
"Kitaplarını ben almıştım hocam, geçen gün gelmediğim için eksik kısımlar vardı onları doldurmak için Yonca'dan aldım." dedi EZGİ.
.
.
.
.
.
.
.
~~~~~~~~~~~~~
💫

KIZIL GİZEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin