Bir kurşun

4 1 0
                                    

Bir sniper ne kadar kalpsizse, o kadar iş görür. Bir iş veren ne kadar zenginse, bir sniper o kadar mutlu olur.

Adım Hader Langster. Bir tetikçiyim. İş bitirici ve paralı asker. Bir bebeği ile vurabilecek kalpsiz bir kızım.

Yarım saattir çatıda oturmaktan kıçım uyuştu! Hani on beş dakika içinde geliyordu hedef? Tam bir rezillik! Iş verenim bana kendisine karşı borcu birikmiş olan birini indirmemi istedi.

Peki iş verenim beni nerden buldu? Motor Çukuru'nda! Motor Çukuru, Dallas'ın biraz dışında olan bir inşaat alanı. Binayı yıkmak için getirdikleri TNT'leri binaya bağlamadan önce bir gerizekalı patlatıvermiş. Sonucunda büyük bir felaket ile birlikte, yere derin ve geniş bir çukur açılmış.

Ölen insanların anısına orayı restore etmekten vazgeçmişler ve orası artık biz sokak çocuklarına ait.

Arabanın sesini duyunca hedefin yaklaştığını anladım. Dürbünü alıp, kalabalığın oraya baktım.

  - Bu ne biçim bir takım elbise böyle?

Gözlerim kanamadan önce dürbünü indirdim. Sniperımı çıkarttım ve pozisyon alıp dürbünü ayarladım. Adam yanında dört koruması ile dolaşıyordu.

  - Bir bakalım. Kapıdaki hatunla konuşacağını ve ona asılacağını var sayarsam, yedi dakika içinde içeri girmiş olur. Ateş ettikten sonra burdan ikilemem için iki dakikam var.

Nefes verip sağ omzumu bir tur çevirdim.

  - Kolay iş.

O sırada patron aradı. Kulaklığa dokundum.

  - Alo?
 
  -Hallettin mi?

  - Sayılır.

  - Acele et. Akşam yemeğe çıkıcaz. Geç kalma.

  - Of kurt gibi açım.

Nişan alıp tetiği çektim ve son gördüğüm adamın yere düşüşü oldu. Hızlı olup sniperı tenis çantasının içine koydum ve fermuarı çekip tabanlara kuvvet koştum. Korumalar sağa sola bakınıyordu ama beni gördüklerini sanmıyorum.

Koşarken bir yandan Arthur ile konuşuyor, bir yandan da çantayı omzuma takmaya çalışıyordum.

  - O ses neydi?

  - Hesabıma yatan dört bin doların sesi?

Telefonu kapattı. Merdivenlerin sonuna geldim ve hemen önündeki kapıyı açtım. Dar bir koridordan geçip soyunma odalarına ulaştım. Birine girip, üzerimdeki siyahları çıkarttım ve altımdaki spor kıyafetler açığa çıktı.

Çantayı açıp dürbünü ve namlusunu söktükten sonra dikkatlice çantaya koydum ve kulisten çıktım. Islık çalarak silah sesine koşan sporcuların arasından geçtim ve nihayet binadan çıktım. Derin bir nefes alıp az ötede duran arabama yöneldim.

Çantayı bagaja attım ve gazı kökleyerek kasaba tarafına gittim. Radyoda sevdiğim şarkının çaldığını duyduğumda sesini son ses açtım ve dans ederek kasaba girişine vardım.

Telefonuma mesaj geldi. Ne olduğunu kontrol etmek için baktığımda, gözlerim faltaşı gibi açıldı. Aniden frene bastım.

  - Alçak herif!

Telefonu koltuğa fırlattım ve kendi koltuğum altında olan revolverı çıkarttım. Tekrar direksiyona yapıştım ve radyoya bir el ateş ettikten sonra hızla devam ettim yoluma.

Boş angara vardığımda içerden müzik sesleri geliyordu. Sertçe kornaya bastım. Adamın biri dışarı çıkıp bana baktı. Sonra da iki kişi kapıyı açtı ve araba ile içeri girdim. Arabayı hemen köşeye park edip adamlara döndüm.

  - Kapıyı kapatmayın.

Silahı tavana tutup iki el ateş ettim. Bir-iki kişi çığlığı kopardı. Arthur, demir kutuların üzerinde olan tahtta oturuyordu.

  - Herkes dışarı!

Silahı kapıya doğrulttum. Herkes angarı terk ettiğinde adamlar kapıyı kapattı. Arthur alay eder bir şekilde aşağıya indi.

  - Sorun ne güzelim?

  - Paramın yarısını yatırmışsın! Geri kalanı nerde?

  - Belki şimdi ödeyeceğim ne biliyorsun?

  - Ödemeyeceğini biliyorum.

Başını öne eğip güldü. Bense onun boynundaki haç işareti kolyeye bakıyordum. Siyah badisinin hemen üzerinde, mavi gömleğinin hemen altında...

Arthur, dört sene önce ölen bir gangsterin oğlu. Damion Blackjack, Dallas'in gelmiş geçmiş en dişli gangsteriydi. Arthur ise onun devam filmi.

O, bir sarayda yaşayamayacak kadar alçak ama sokaklarda yaşayamayacak kadar da asil. O sokakların, hırsızların, katillerin kralı. Bir olay mı oldu? Polis ilk önce onun kapısını tıklatıyor.

Arthur'un sabıkası deli gibi kabarık ama polisler onu içeri tıkmak için ne bir delile sahip, ne de bir tanığa.

Arthur'u on yaşımdan beri tanırım ama ben suç camiasına iki sene önce katıldım.

Babam polisti. Bana silah kullanmayı o öğretmişti. Görevde öldükten sonra fahişe annem ile birlikte kalmaya başladım.

Evden kaçtım ve uzun zamandır tek oyun bahçem olan motor çukuruna sığındım. Arkadaşımın, patronumun yanına...

Arthur kafasını yavaşça kaldırdı. Bana yaklaşıp ellerini soluk kumral saçlarıma götürdü.

  - Seviyorum bu kızgın yeşili...

Gözlerimden bahsediyordu.

  - Pa-ra!

Göz devirip telefonunu çıkarttı. Bir-iki tıktan sonra telefonuma mesaj geldi. Banka hesabımı kontrol ettim.

  - Zeki çocuk.

Arkasını döndü ve hafiften eğildi. Mesajını alıp hemen onun sırtına atladım. Yürüyerek angarın diğer odasına yürüdü.

  - VIYYY!
diyerek onu güldürdüm.

Arthur benim sevgilim, abim, patronum, arkadaşım. Genelde sapığım...

Girdiğimiz oda biraz küçük ve loş. Mor duvarları aydınlatan kırmızı ışıklara sahip. Beni indirdi.

  - Üzerini değiştir hemen. Polis birazdan burda olur.

  - Tamam.

Ben dolabı açarken Arthur kapı kenarına yaslanmıştı.

  - Orada dikilecek misin?

  - O fiziği görmek için mi, evet?

Kalçamda duran revolverı çıkartıp ona doğrulttum. Gerildi.

  - Ov...

  - Defol.

Elleri havada olarak odadan çıkıp kapıyı kapattı.

Altıma koyu gri eşofman şalvarı giydim. Üzerimde turuncu bir büstiyer ve ayağımda da parmak arası terliklerim vardı. Saçlarımı dağınık bir topuz yapıp, yanlızca alt kapağa siyah kalem çektikten sonra ellerimi cebime koyarak dışarı çıktım.

Temiz İşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin