-8 Teker-

20 0 0
                                    


Artık uyandığımda güne hissiz bir şekilde başlıyordum ne çok üzgün ne de çok mutlu oluyordum.
Gözümde bazı şeyler çok büyük veya çok küçük değildi artık.  Hayatı standart yaşıyordum. Başıma gelecek o güzel şeylerden bir haberdim anlayacağınız. Bu gün büyük gündü canım bestim bana paten öğretmiş az cok ve diğer patencilerin toplandığı meydana götürücekti beni. Kendime cok özendim diyemem bir şeyler giyip çıktım ışte. Oldum olası toplu taşımaları sevmiyorum. İstemeye istemeye geldim meydana uzaktan baktım gözüm benim besti arıyor, yeni ortam ışte çekiniyorum doğal olarak. Bir kaç saniyelik göz taramasından sonra gördük birbirimizi. Herkes paten sürüyor çok iyi değilim bende yeni başlamıştım. İnsanları dinliyor izliyordum kimi telefonda birilerine bağırıp çağırıyor, kimi aceleyle bir yerlere yetişme çabasındaydı, herkesin ayrı bir derdi, farklı hayatları ve farklı acıları vardı. İstanbul yormuştu herkesi kimini fazla kimini az kimisini yeni yeni yoruyordu.  Bir yandan düşünüp bir yandan biraz daha paten sürdükten pardon sürmeye çalıştıktan sonra sigara molası vermeye gittim oturduğumuz yere.
Geldiği andan beri gözlerimi pek çekmiyordum ondan sol kaşındaki yara izi, sakalları, sigara içişi bile o an dikkat çekiciydi benim için serkana,

"Kim bu , ismi ney?" gibi merak dolu sorular yağdırıyordum.
"Hiç boşuna uğraşma bakmaz sana." dedi. Fakat onu dinlemeyecektim sanırım. Oturduğu yere yaklaşıp çantamdan sigara aldım.
"Çakmağı olan?" duyduğuna emindim, elini cebine atarak çakmak çıkarttı.
"Teşekkür ederim." dedim
"................." cevap yok insan bir rica falan eder dimi ne öküz erkekler var dakika bir gol bir sinir olmuştum. Ama beni ona çeken bir şeyler vardı bakışları derindi,oradaki herkesten farklıydı buda belliydi ama odundu işte.

Şöyle düşündüm: Belki sevgilisi vardır.
Şöyle düşündüm: Eğer yoksa Ben olacaktım.
Şöyle düşündüm: Şimdilik belli etme.

Vaktimi paten sürerek geçirdiğim sırada Serkan ağzı yüzü kan olmuş şekilde meydana yaklaşıyordu. Koşarak gidemediğimden insan gibi gitmeye çalıştım patenle.
"Ne oldu sana ne bu hal?" endişeyle,titrek bir ses tonuyla çıkmıştı ağzımdan.
"Gizem bir şey yok geleceğim birazdan." diyerek patenleri çıkartıp paten botlarını geçirdi ayağına, onunla birlikte çoğu arkadaşı peşinden gitti aslında demeye çalıştığım o da gitti. Gitmemeleri için elimden gelen çabayı göstermiştim oysa ki.

...............
Sıkıntıyla geçen dakikaların sonunda karşıdan haçlı ordusu gibi gelen patenci ordusu vardı.
"Ne oldu, ne yaptınız?" kimse beni ciddiye almıyordu.
"Gizem sen eve gidiyorsun." dedi Serkan "Bende polislerle karakola gideceğim, ifademi alacaklar." kafamla onayladım onu o giderken arkasından "Haber vermeyi unutma." diye eklemeyi de unutmadım. Patenleri çıkartıp ayakkabılarımı giydim ve herkese görüşürüz deyip uzaklaştım meydandan. Eve giderken aklım kaşında yara izi olan adamda idi.

"Hayat her zaman karşınızda olurdu yanınızda durduğu zamanlar bilirdiniz ki mutlak kötü şeyler olacaktır. Ondan hoşlanmamın elbet kötü yanı yoktu ama Aşık olursam işler değişebilirdi. Net olmalıydı insan şu hayatta ya sevmeli ya sevmemeliydi ya nefret etmeli ya da etmemeliydi. Araf da yaşamamalı, çelişkilerle boğuşmamalıydı. İki ruh bir birlerinde can buluyorsa. Bedenler aşkla kirlenmeli, beyin yok sayılmalı ve sadece kalp konuşmalıydı. Aşk bencillikti, onun uğruna her şeyi yok saymak yok bilmekti. Biri sevmeye değiyor ise ölmeye kesinlikle değerdi. Can yanıcı bir maddeydi ve yakarlardı, kalp kırılgan bir maddeydi kırarlardı. Yapmayanı bulduğun vakit öper başına koyardın seni senin kadar düşünen, merhameti kalbinden eksiltmeyen, değer kıymet nedir bilen. Onun yüzünde hiç tebessüm görmemiştim bu gün belkide ondan bu denli kurcaladı aklımı güldürmek istedim, bir bana gülsün istedim. Belkide onunda yanmıştır canı erkeklerde kırılıyor be erkekler diye yok mu duyguları sanki. En kısa zamanda onu tekrar görmeliydim.
Telefonu elime aldım.
"Serkan yarın bizim sahilde okey miyiz?" diye kısa bir mesaj attım. Bu çocukla anlaşma stilim çok acayipti falan ama anlaşıyorduk iki öküz.

"Okeyiz yavru." diye mesaj geldi. Çok dakik bir öküzdür kendileri.

Onay mesajımı aldıktan sonra kafamı yastığa koydum, gel gelelim hiç bir zaman kafasını yastığa koyar koymaz uyuyan insanlardan değildim. Döndüm, döndüm, döndüm durdum sürekli olmuyordu aklım o kaşında yara izi olan adamdaydı. Klasik olacak baya ama okyanus kadar derin, terk edilmiş bir orman kadar korkutucuydu. 

Hayatın bana yenilgiden başka kazandırdığı hiç bir şey olmamasına rağmen dört kolla sarılıyordum ona, bazen bir şarkıya, okunmayı bekleyen kitaplarıma, hayallerime ama muhakkak tutunacak bir şeyler buluyordum  kendime. Ama şöyle bir bakınca kafamı çevirip geriye yalnızlık görünüyordu sadece koca bir duvar gibi insanlarla arama sızmıştı. Tercih değildi bu ya da bir istek, içimdeydi ve nereye gidersem gideyim, kimlerle olursam olayım onu hissediyordum. Hangi ara birini sevecek olayım birine değer biçeyim içimde bir yerler sızlıyordu.  Yalnızlığım bana 'Unutma!'  der gibi iliklerime kadar sızlatıyordu canımı. Kaşındaki yara izi olan adamı gördüğüm andan beri ben buradayım diye bağırıyordu. 

''elinde sonunda yine yalnız olacağımı bile bile yaşamak istiyorum. Yarın ölecekmiş gibi, aslında hiç vaktim yokmuş acelem varmış gibi sevmek hissetmek istiyordum. mezarında, tabutunda,kefeninde tek kişilik olduğunu bile bile, toprağa gideceksem de istediğim gibi yaşayıp sevdiğim adamın gözlerine baka son nefesimde onun adını söyleyerek gitmek istiyordum. Şems-i Tebrizi'nin de dediği gibi ''Sen ol da, ister yar ol ister yara. lütfun da başım üstüne, kahrın da.'' Düşünceler bir yere yetişecek gibisinden kovalarken bir birini göz kapaklarım ağırlaşıyordu direnmedim ve uykunun en güzel icat olduğunu düşünerek uykuya daldım.

..........................

Bir köprüde yalnız başıma ve karanlıktaydım. 

Bir ses ağlamaklı..

Bir ses kahkahalı..

Bir ses kendinden emin..

Her şey bulanık ve birbirine girmişti sanki  bir sürü insan vardı etrafımda ama baktığımda bu karanlıkta tek başıma kalmıştım.  

Bir ses daha,

''Ben geldim güzelim.'' 

Nereden geldiği belli değildi. Korkuyordum, içten içe de yalnız olmadığımı bildiğim için mutluydum.

''Yalnızlığını paylaşmaya geldim, yüzünü güldürmeye, solmuş kalbini filizlendirmeye, kurumuş topraklarını sulamaya, ben  yaşayamayan seni yaşatmaya geldim..''

-MESTAN-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin