Issei hiçbir zaman iletişim kurmakta iyi olmamıştı.
Annesi her zaman bunun utangaçlığından kaynaklandığını söylerdi, belki de öyleydi, Issei'nin çok da umurunda değildi. Kimseyle konuşması gerekmediği sürece bir problemi yoktu. İlkokula başlayasıya kadar her şey yolunda gitmişti, ama o küçük sıraya oturup da herkese kendini tanıtması gerektiği zaman geldiğinde lantelenmiş gibi hissetmişti.
"Ben Matsukawa Issei. Senin adın ne?" Söylemesi gereken tek şey buydu. Ama cesaret edemiyordu işte konuşmaya. Elleri terliyordu, nefesi kesiliyordu. Annesine bunu anlattığında ona karşısındakilerin de kendisi gibi insan olduğunu, korkması gereken bir şey olmadığını söylemişti. Ancak o kadar kolay değildi.
İlkokulu uzun kazaklar arasında sakladığı elleri ve eğik başıyla bitirdi ama ortaokul daha da beterdi. Herkes daha da gürültücü olmuştu sanki. Annesi buna ergenlik demişti, Issei ergenliğin etkilerini kendinde de görüyordu ancak hiç diğerleri gibi gürültücü, konuşkan birine dönüşmemişti. Issei sorunun kendisinde olup olmadığını merak etti.
Ortaokulun ilk senesinde, büyükler gelip Issei'ye neden konuşmadığını sorardı. Issei sadece omuzlarını silkerdi. Kimse ona bulaşmazdı, çünkü şanslıydı ki Issei kısa veya cılız biri değildi. Aslına bakarsanız Issei yaşıtlarına göre oldukça uzundu, hatta bu yüzden büyüklerden biri yanına gelmiş, ona voleybol kulübüne katılmasını teklif etmişti. Issei bu fikri ilk önce beğenmemişti, voleybol bir takım oyunuydu, insanlarla iletişim kurması gerekecekti ve Issei bunu yapmak isteyecek biri değildi.
Ama annesi bunun harika bir fikir olduğunu düşündü, Issei kendi söz hakkının nerede olduğunu sorgulayamadan kendini voleybol kortunun ortasında buldu. Elinde yumuşak yüzeyli bir Mikasa, üzerinde de beyaz bir tişört ve siyah şort vardı. Issei uzun kazaklarını özlediğini hissetti.
Ortaokulun ikinci senesinde, Issei voleybolun o kadar kötü olmadığına karar verdi. Takımın ilk altısından biriydi, oldukça da eğleniyordu, hatta insanlarla iletişim kurmak o kadar zor gelmemeye başladı. Sadece topa odaklanması gerekiyordu, belki gerekirse birkaç kelime de edebilirdi, ama topun yere düşmesini önlediği sürece kimse konuşup konuşmamasını önemsemiyor gibiydi. Issei o sene daha da uzamıştı, bazı üst sınıflarından bile uzundu. Orta kırıcı olmak uzun boyuyla daha da kolaylaşmıştı.
Ortaokulun üçüncü senesinde, annesiyle kavga etti. Annesinin her şeye onun yerine karar vermesinden sıkılmıştı, ihtiyacı olan özgürlüğü istiyordu. Tasması annesinin ellerinde bir köpeğe dönüşmek istemiyordu. Voleybol kulübüyle daha fazla vakit geçirmeye başladı. Takım kaptanı sınıf arkadaşıydı, bu yüzden onunla biraz daha yakınlardı. Arkadaşlarının çoğu kızlar ve aşk hakkında konuşuyordu. Issei daha önce aşık olmamıştı, bu yüzden neyden bahsettiklerini anlamak güçtü. İzlemediğiniz bir film hakkında konuşulmasını dinlemek gibiydi, tahmin edebiliyordunuz ama hiçbir zaman tam olarak anlayamıyordunuz. Issei bu histen hoşlanmamıştı. Kendini birilerine, bir şeylere aşık olmak zorunda hissettiriyorlardı. Bu konuyu annesine anlatmayı düşünmüştü, ama hemen vazgeçti. Annesine yine kendisi yönlendirmesi için bir şans vermeyecekti.
Ortaokuldan mezun olurken, alt sınıflardan bir kız gelip ona ondan hoşlandığını söyledi. Issei ondan hoşlanmıyordu. Kızı tanımıyordu bile. Kızı reddetti. Kızı ağlattığı için kendini kötü hissediyordu, ama annesi ona daha önce bir kızı ağlatmamak için ne yapması gerektiğini öğretmemişti.
Liseye başlamak istemiyordu. Ortaokuldan sonra lise daha da berbat olacakmış hissine kapılmıştı, haksız da sayılmazdı. Sonunda annesine reddettiği kızdan bahsetti, annesi de ona artık bir kız arkadaş edinebileceğini söyledi. Issei kız arkadaş istemediğini söyleyecekti, ama bir işe yaramayacağını düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love lockdown / matsuhanaiwaoi
FanfictionO, iri gözlere ve boyası akmış, pembe saçlara aşık oldu. O, sahte gülümsemelere ve güzel yüzlerin ardına saklanan göz yaşlarına aşık oldu. O, esmer tene ve korkuları gizleyen sahte cesarete aşık oldu. Matsukawa Issei, üç farklı oğlana birden aşık ol...