Bu şaşkınlığım gereğinden uzun sürmüştü biliyorum ama sindirmem gereken birçok şey vardı. Mesela Alkın ve Ilgın kardeşti. Aynı yaşta oldukları için de ikiz. İkizlerin çoğu benzer huyları vardır.
Ama bu kısa süre de Ilgın’ı tanıdığım kadarıyla ikizi ile uzaktan yakından alakası yoktu. Birisi yardımsever ve alçakgönüllü diğeri ise kendini beğenmiş bir züppe. Bunu sindirmem çok zor.
Bir diğer neden ise babamdı. Fazla abartılacak ya da özür dilenecek kadar büyük bir tartışma olmamasına rağmen beni buraya getirmişti.
Neden böyle bir tepki gösteriyordu anlayamıyordum. Gözlerimle tek tek herkesi süzdükten sonra Alkın’a bir bakış attım. Uzun süreli sessizliğin ardından “Si..Siz Kardeş misiniz?” diyerek kekeledim.
Alkın siyah ceketini çıkarırken gülümsemeye başladı. “Aynı evde yaşıyoruz. Soy isimlerimiz de aynı olduğuna göre kardeş olmalıyız.” Bu olayı komik buluyordu sanırım çünkü Ilgın’a yaklaşırken gülümsüyordu. “Doğrulamasını da yapalım. Ilgın biz kardeş miyiz?”
Erol bey bu kadar yeter diyen uyarıcı bir bakış fırlattı Alkın’dan tarafa. O da uyarıyı alır almaz bize doğru yaklaştı.
Babamı başıyla selamlayıp “Hoş geldin amca” dedi. Ve sarıldı.
Babam ona memnuniyetini belli eden tatlı bir tebessümle karşılık verdi. Ve bende burada bulunma sebebimi anlamaya başladım. Belli ki babam ile Alkın uzun zamandır tanışıyorlardı ve araları da oldukça iyiydi.
Alkın babamdan ayrılıp bana döndü. “Evimize hoş gelin Elis.” Sesi o kadar sadeydi ki. Hiçbir duygu barındırmıyordu içerisinde. Saf, katkısız ve bomboş..
Onun sesi bile olmamam gereken bir ortamda bulunduğumu bana bağırıyordu sanki. Ama savaşıyordum buradan çıkıp gitmemek için kendimle savaşıyordum. Babamın bu kadar sıcak davrandığı iki insanı tanımak istiyordum.
Sığamayacağımı bildiğim kaba sıkıştırıyordum kendimi. Ezileceğimi, üzüleceğimi bildiğim halde.
“Bence yemeğe geçmeliyiz” dedi Ilgın. Annesi de onu destekler gibi başını salladı. “Buyurun masaya.” Dedi Canan hanım. Çok garip babam Erol Bey ve Alkın’la bu kadar iyiyken Canan Hanım babamla yeni tanışmıştı.
Bunları daha sonra düşünmek üzere rafa kaldırdım ve karşımda ki masaya odaklandım. Siyah uzun masa da yok yoktu. Erol bey ile Canan hanım karşılıklı masanın başına oturdular.
Ortaya babamla Alkın geçti. Yanlarına da Ilgınla ben oturduk.
Yemek süresi boyunca Ilgın okulla ilgili her şeyi anlattı. Mesela sosyal aktivitelerin başında kamp varmış. Sürekli kampa gittiklerini söyledi.
Genellikle sınav haftasından sonra öğrencilerin stresini atmak için düzenleniyormuş. Çok eğlenceli olduğunu söyledi. Hatta bir sonra ki kampa birlikte gideceğimize dair benden bir söz bile aldı.
Okulda ki arkadaşlarını sordum. Kimlerle takıldığını. Okulda ki kızlardan hoşlanmadığını söyledi. Hiçbirine güvenilmeyeceğini de özellikle vurguladı. Ilgın’a hak verdiğimi söylemeliyim.
Hepsi fazla havalı olduklarını elli metre öteden belli ediyorlardı zaten. Eski okulumda da vardı böyle kızlar ama. Bilmiyorum bu kadar uçuk değildi hiçbiri. Ilgınla konuştukça açılıyordum.
Sanki sıkıştığım kapta bana yer açılıyordu. Ama Ilgın’ın açtığı yeri Alkın kapatıyordu. Ya da onun varlığı beni korkutuyordu.
Konuşma devam ederken göz ucu ile Alkın’a baktım. Hemen çaprazım da olduğu için dikkat etmem gerekliydi. Başımı kaldırdığım an da onunla gözlerimiz birleşti.