ilk ve son,

1.4K 145 145
                                    

elliott smith;
between the bars

Ellerim cebimde. Hava soğuk. Dudaklarımın arasından çıkan nefes buz misali. Titremem lazım normalde, tıpkı yanımdan gelip geçen insanlar gibi. Lakin direniyorum, onlarla alay edercesine, gözlerine sokarcasına, üşümediğimi göstermek istiyorum.

Yürüyorum sallana sallana. Acelem de yok bekleyenim de. Benim gibi aylağı kim ne yapsın sahi? Aylar öncesinde dediğin gibi, boş adamın tekiyim ben. İşim gücüm olmaz hiç, nerede lüzumsuzluk söz konusuysa orada buluveririm hep kendimi. Tıpkı senin aylar öncesinde dediğin gibi.

Dudaklarımda eski bir aşk şarkısının mırıltıları. "İç bitir bebeğim, uyanık kal tüm gece. Yeniden öpeyim seni, barlar arasında bir yerde."

Tebessüm ediyorum ister istemez. İlk tanıştığımız geceyi anımsıyorum. Hüzünlü anlarımdan biriydi. Ağlıyordum bir çocuk gibi. Nereye gitsem, kiminle dertleşsem bilemiyordum. Yürüdüğüm caddede gözüme takılan bir tabela cezbetmişti beni. Işıkları yanıp sönüyordu, eski olduğu da belliydi. Bir bar tabelasıydı bu. Mekânı inceledim göz ucuyla. Bir bara göre oldukça mütevazi bir havası vardı. Duvarları kızıl taşlarla döşeli, kapı ve pencerelerinin çerçevesi ahşaptandı. Gecenin karanlığında, sarı sokak lambalarının altında oldukça davetkârdı.

Adımlarımı o küçük yapıya yönlendirmiş, beni içeride nelerin bekleyeceğinden habersiz bir şekilde kendimi atıvermiştim kapıdan. Otantik, loş bir ortamdı. Dışarıdan da belli olduğu gibi her yer ahşap masalar ve sandalyelerle doluydu. Evvelinde bulunduğum içkili ortamlara kıyasla, kesinlikle sigara dumanları sarmıyordu çevremi. Yıllar sonra istediğime ulaşmış gibiydim, parfümümün kokusu uçup gitmeyecekti üzerimden.

Tarif edemediğim ve nedenini bilemediğim bir huzur kapladı içimi. Ortamın büyüsüne öyle kapılmıştım ki gözlerimi etrafı incelemekten alamıyordum. Oysa pek tanınan bir yer de değildi. Masalarda, koltuklarda, orada burada oturan çiftlere ve benim gibi yalnızlara bakınarak oturdum bir köşeye. Köşede daha az insan bulunuyordu, kafamı dinleyebilirdim. Ceketimi çıkarmış, koltuğun tepesine bırakmış ve başımı da geriye yaslamıştım. Siparişimi vermiş, o geldiğinde de buz gibi koca bardağı avuçlarımın arasına yerleştirmiştim.

İçeceğim bitmeden yummuştum gözlerimi, başım hâlâ koltuğa yaslıydı.  Düşünüyordum işte. Gözlerimdeki yaşları silemeden yine ağlamaya başlamıştım. Dakikalar bu şekilde geçti. Ara ara içeceğimi yudumluyor ve düş(ünce)lerimin arasında kayboluyordum.

Derken, sen oturdun yanıma. Hissettiğim hareketlenme ile başımı kaldırıp yanıma baktım. Tüm güzelliğinle, tüm zarafetinle duruyordun öylece. Bana yıllar gibi gelen saniyeler boyunca, bakıştık öylece. Gözlerimi alamadım senden. Ne kadar denediysem de olmadı. Ta ki sen benimle konuşana kadar. "Rahatsız ettim sanırım, başka... Başka yere otursam iyi olur..."

"Dur." Tam kalktığın sırada esaretinden kurtulmuş, kolundan yakalayıvermiştim seni. Oturdun yeniden, gülümsedin. "Rahatsız olmadım... Ben... Ben sadece... Şeyi düşünüyordum... Şeyi... Ya da boşver. Unut gitsin." Açıklama yapmaktan dahi acizdim. Susmayı tercih ettim. Deminden beri de kolunu bırakmadığımı fark ettim. Ceketinin çevresini saran parmaklarımı çektim usulca geri geri. Bardağın kalan yarısını diktim kafama. Bittiğinde biraz olsun ferahlamış hissediyordum. Lakin üzerimdeki o efsunun bir gram azalmamıştı.

Elini omzuma koymuştun şimdi. Güven vermek istercesine. Sorun değil, seni anlıyorum, dercesine. Elimdeki boş bardağı bıraktım ve koltukta sana doğru döndüm. Tüm dikkatim üzerindeydi, seni anlamaya, hissetmeye çalışıyordum.

Yine konuşmayı başlatan sen oldun. "Buraya ilk gelişin olmalı. Sık sık takılırım bu barda, seni daha önce görmedim hiç."

"Evet." dedim yalnızca. Yanlış anlamamışsındır umarım. Soğukluğumdan yahut senden hoşlanmadığımdan değildi bu hallerim. Aksine etkinden çıkamıyordum o dakikalarda. Yanlış konuşurum diye korkuyordum. Çok zariftin sen, alışkın değildim böylesine.

sanırım yine evde yoksun | hopekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin