"Bakire değil miyim yani?"
diye alayla sordum. Sırıttı,
"Hadi öğrenelim."
Kolumu kendine doğru çekti. Saçlarımı eliyle avuçlayıp nefesini suratıma üfledi. Gözlerimi kapattım.
"Aptal."
Titremekte olan sesimle bu kadar güçlü olabiliyordum.
"İzininle kardeşimle vedalaşacağım."
"Tabi, elbette. Ben de görmüş olurum ilerideki sürütğümü."
"Onun yanında böyle söyleme... O-o güçlü ve sabırlı bir kız. Daha önce gördüklerinin en umutlusudur o. O ki, o güzellik tanrıçasını bile delip geçen güzelliği ile seni öldürür."
Sırıttı.
"Şiir mi yazdın? Anlamam hiç."
Odasına ilerledim. Kapıyı ittim. O ufak odanın köşesine çekilmiş, elindeki kitabı kalbine bastırıyordu. "Aynı yıldızın altında" Birkaç gün önce ben de okumuştum. Güzeldi. Ufak adımlarla yaklaştım.
"Abla gidiyor."
Uyarımın cılızlığı yüzünden dikkate almadı.
"Bir daha görüşmeyebiliriz. 18 yaşında olunca belki... Belki de ölmüş olurum. Şu an için emin değilim ve vedalaşmak istemiyorum. Görüşürüz. "
Kapıyı kapatıp çıktım. Arkamda duran yakışıklımın (!) gözleri dolmuştu ve bu beni az çok sevindirdi.
"Rutubet yüzünden. Bu aptal evde hiç bakım yapılmamış. Bir ara o dul annene söyle de temizlik yapsın ihtiyar."
Başmı salladım.
"Nazik olamıyorsun değil mi?"
"Lalala, seni duymuyorum!"
Bu çocuk aptaldı ve neden 3 bölümdür evden çıkamadığımız aklıma geldi.
"Eee gidiyor muyuz?"
"Bu bölüm bitsin, sonra."