Bir daha asla ruhuma dokunamayacaksın.
Ağustos ayı sonlarında, yaz sıcağının ülke genelini yavaş yavaş terk etmeye başladığı zamanın tam ortasında, yüzüme vuran hafif serin rüzgarla birlikte ayakta dikiliyordum. Uzun süren gece yolculuğundan sonra akmış makyajım ve rengi solan yüzümle yorgunluğumu açıkça belli ediyor, ayakta dahi zor duruyordum. Yaşadığım bölgeye kıyasla buranın iklimi çok tuhaf geliyordu. Yüzüme vuran güneşin sıcaklığını hissediyor fakat esen serin rüzgarın etkisiyle neye uğradığımı şaşırıyordum.
Zemine bıraktığım küçük siyah bavulumu kavradım ve güneşin etkisiyle tamamen açamadığım kısık gözlerimle çevreyi süzdüm. Fazlasıyla büyük bir ormanlık alanın ortasına kurulmuş kamp alanlarından birisiydim. Çevrede parkur sahaları ve farklı spor sahaları bulunurken, hemen ilerisinde kulübe tarzı odacıklar duruyordu. Ben yedi numaraları kulübenin ilk bölmesinde kalacaktım, en azından bana verilen anahtarlığın üstünde bu yazılıydı.
Devlet bu alanı, eğitim için tahsis etmişti. Kulağa tuhaf geliyor olabilirdi fakat son zamanlarda ülke genelinde artmakta olan terör saldırıları hükumeti bu tür bir yola gitmeye itmişti. Her iki ayda bir seçilmiş bir takım kişileri buraya yerleştiriyor ve bazı sınavlara tabii tutuyorlardı. Bu sınavlardan geçebilenler terörle mücadele adına göreve alınıyordu. Bu işe katılabilmek uğruna çeşitli sınavlara katılmış ve tüm sınavlardan alnımın akıyla çıkmıştım. Elimde yurt dışında okuduğum üniversitenin diploması ve çeşitli sertifikalarım vardı. İstediğim her türlü yerde çalışabilecek alt yapıya sahipken, bu operasyonlara dahil olamıyordum.
Şartlar kesindi, eğer katılmak istiyorsam öncelikle fiziksel gücümü ve stratejik zekâmı kanıtlamalıydım.
Bunlara artı olarak da buraya gelmiş çoğu aday arasında ilk onda olmam gerekiyordu. Aksi takdirde tüm çabam boşa gider, çalışmalarımın hiçbir önemi kalmazdı. Uzun kaldırım zeminde ilerleyip yedinci kulübeye geldiğim esnada elimle alnımı kapadım ve içeriyi süzdüm. Henüz kimse yok gibi görünüyordu. Kulübenin ahşap merdivenlerinden çıkıp kapının önüne geldiğimde derin bir nefes almış ve anahtarlığı deliğe sokarak kapıyı aralamıştım.
Odanın içi ilk bakışta boş görünüyordu. Yan yana koyulmuş iki adet tek kişilik yatak vardı. Yatakların ortasında iki dolap bulunurken hemen yanında pencere ve prizler vardı. Odanın içersinde banyoya açıldığını düşündüğüm bir kapı daha vardı. Çantamı zemine bıraktıktan hemen sonra kendimi banyoya atmış, küçük lavaboda elimi yüzümü soğuk suyla iyice yıkayıp akmış makyajımı temizlemiştim. Odaya geri dönüp çantamın içindeki küçük yüz havlusuyla ıslak yüzümü sildikten hemen sonra odaya boş bir bakış atmıştım.
Eşyalarımı tez elden yerleştirmem gerekiyordu fakat yaptığım gece yolculuğu yüzünden aşırı derecede yorgun ve uykusuzdum. Üstelik kendi evimdeyken bile dolabımı düzeltmek zor gelirken şimdi bunlarla uğraşmak gözüme geliyordu. Bu yüzden cazip gelen ilk seçeneği uygulayarak önceden hazırlanmış yatağın içine girmiş, beyaz yorganı boğazıma kadar çekip hissettiğim sıcaklıkla mayışırken uyumak için gözlerimi kapamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rosés by the stairs | rosékook.
FanfictionSonbaharın son demlerinde, bir gökdelenin en tepesinde çok yakındık yıldızlara.. âşık ruhlarımız birbirine dolanırken, ellerinde bir demet kırmızı gül tutuyordun. Ruhum kalbine iliştiğinde, Şeytan'ın isli parmakları saç tellerimi okşadı sevgilim. Ha...