En karanlık günlerime sen sebep oldun.
Çimlerin üzerinde oturup dinlendiğim vakit boyunca kafamı kurcalayan şeyler hakkında düşünme fırsatı bulmuştum. Rowon kesinlikle haklıydı, Bay Jeon kimseyi sevmiyordu fakat bana karşı apayrı bir tavrı vardı. Aşırı derecede kindar ve önyargılı davranıyordu. Daha önceden hiç karşılaşmadığı birisine nasıl bu kadar kin güdebildiğini bilmiyordum fakat bir şekilde ona sormalıydım. Benimle bir problemi varsa yüzüme açıkça söylemeliydi. İki ayımı burada geçirecekken vaktimi ve kariyerimi mahvetmesine müsaade edemezdim.
Görüş açıma giren Rowon ile birlikte yavaş bir tavırla ayağa kalkmış ve üstümü silkelemiştim. Elinde tuttuğu tişörtü bana uzattı ve çimlerin üstüne bıraktığım boş su şişesini kaldırarak kaldırım kenarındaki çöpe attı. Herkes kahvaltıdaydı fakat ben ter içinde ve yorgun olduğumdan henüz gidememiştim. Rowon'un getirdiği siyah tişörtümü alıp arkama döndüğümde aynı doğrultu da o da arkasını dönmüş fakat kollarını iki yana açarak bana bariyer olmuştu. "Askeri sistemdeyiz." dedim yaptığı şeye gülerken. Üstümdeki terli tişörtü çıkarıp yerine siyah tişörtü geçirdim. Herkes kahvaltıda olduğu için bahçe bomboştu zaten. "Olsun." dedi Rowon bana dönerek. "Yüzünün rengi hala düzelmedi, yemekhaneye kadar yürümen iyi olmaz. Sırtıma bin."
Söylediği şeyle birlikte arkasına dönmüş ve diz çökmüştü. Büyüyen gözlerimle geniş sırtına baktım. Tanışalı daha iki gün olmamışken bana karşı bu kadar iyi olması çok hoşuma gidiyordu fakat yanlış anlaşılabilirdik. "Sorun yok, yürüyebilirim." dedim bakışlarımı kaçırarak. O ise başını çevirdi ve omzunun üstünden bana baktı. "Az önce atak geçirdin ve dizlerinin hâlâ titrediğini görebiliyorum." Söylediklerinin ardından bakışlarım bacaklarıma dönmüş ve gerçekten söylediği gibi bacaklarımın titrediğini fark etmiştim. Üstelik bedenim daha normale dönmediğinden hafif baş döngüsü yaşıyordum.
"Benden çekinmene gerek yok Rosé. İyi niyetimin bir göstergesi kabul et bunu." Sessiz kalışımdan sıkılıp tekrar konuştuğunda el mahkum başımı onaylar gibi sallamış ve çekingen bir kaç adım atarak kollarımı boynuna dolamıştım. Benim aksime hiç çekinmeden ellerini arkaya atarak bacaklarımı kavramış ve karnına dolamama sebep olurken ayağa kalkmıştı. Dudaklarımı birbirine bastırıp gülümsememi bastırırken utanç içinde hissediyordum çünkü bulunduğumuz durum birazcık k-drama sahnelerini anımsatmıştı bana. "Teşekkür ederim." dedim ve daha sıkı sarılarak yerden çok daha yüksek olmanın keyfini yaşadım.
Bahçenin büyük çoğunluğunu sırtında ilerledikten sonra yemekhanenin önüne gelmemizle birlikte sırtından inmek için hamle yapmıştım fakat ellerini bacaklarıma sararak bunu yapmama engel olmuştu. "Ne yani," dedim şaşkınlıkla göz kırpıştırarak. "Yemekhaneye senin sırtında mı gireceğim?" Elleri bacaklarımı sıkıca kavrayarak merdivenlere yöneldi ve üstünde olmama rağmen çevik bir hareketle merdivenleri ikişer üçer çıktı. "İçeriye geçince bırakırım." dedi ve yemekhane kapısından içeri girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rosés by the stairs | rosékook.
FanficSonbaharın son demlerinde, bir gökdelenin en tepesinde çok yakındık yıldızlara.. âşık ruhlarımız birbirine dolanırken, ellerinde bir demet kırmızı gül tutuyordun. Ruhum kalbine iliştiğinde, Şeytan'ın isli parmakları saç tellerimi okşadı sevgilim. Ha...