Kaisoo smut
"Seoul yolcusu kalmasın!" Çuf çuf!
Seoul'e giden trene binmek üzere tüm yolcular biletlerini çantalarından çıkarıyor, hengamenin ortasında kapıya doğru ilerlemeye çalışıyorlardı. Eciş bücüş bir delikanlı olan ben, Do Kyungsoo, biletimi gösterip trene binmeyi başarabilmiştim. Birçok yolcunun vagonlardan atlayarak kendi koltuklarını bulmaya uğraştıklarını gördüm. Neyse ki benimkisi bindiğim vagondaydı. Usulca yerleştim koltuğuma. Eşyalarımı koltuğun altına yerleştirip meraklı ve özlem dolu gözlerle dışarıyı süzmeye başladım. İnsanlar halen hızla vagona binmeye çalışıyordu... 'Büyük ihtimalle yorucu bir gün olacak' diye düşündüm. Sakince etrafı izledim,insanların apar topar oturdukları koltuklar kapış kapış bir insan seli eşliğinde sahiplerini bulmaya, doğru insanı seçtiklerinden emin olmaya özen gösteriyorlardı. Nihayetinde tüm koltuklar dolmuş, tüm oda kapıları sertçe çekilmişti... Herkes bir başına özlem duyduğu kimselere, hayallerine bu Seoul treniyle kavuşmayı bekliyordu. Benimse tüm hayallerim beni yeni evimde, Seoul üniversitesinde bekliyordu...
Etraf sessizleşince gardan aldığım gazeteyi açıp bugünün haberlerini okumaya başladım. Ben olanlardan habersiz kendi başıma zaman geçirirken, yan odalardan birinden bir takım sesler yükseldi ve dışarıya bir adam atıldı. Bir kaç adım yürüdü ve başını kaldırıp derin bir iç çekti. Ardından kapımı bütünüyle açtı. Bu iyi giyimli yakışıklı adam, karşımdaki koltuğun ona ait olduğunu belirtti ve tek bagajını koltuğun altına yerleştirdi. Oturup bana selam verdi. Gözleri ateş saçıyordu, hiçbir hareketinden ödün vermediği ateşçe gözlerinden okunabiliyordu. Gazeteme geri dönmüştüm fakat onun bana baktığını hissedebiliyordum. Çikolata misali saçları, kapkara gözleriyle olduğu yerden etrafına ışık saçıyordu. Delice süzdü beni, kahverengi takımı koyu ten rengine mükemmel bir biçimde yakışmıştı. Pürüzsüz, tek çizgi olmayan cildine...
Aman Tanrım ne diyordum ben? Olası bir şey miydi bu? Daha tanışmadığım bir adamı parmak uçlarından başlayarak tüm vücudunu bakışlarımla donatmıştım sanki.
'Umarım benden rahatsızlık duymamıştır' diye düşündüm. Çoğu kez insanları bakışlarımla rahatsız ettiğime tanık olmuştum. Boğazımı temizleyip, hemencecik gazeteme odaklanmaya çalıştım.
Bir süre sonra yanıma koğuşlandı bu genç adam. Devasa gözleriyle bana odaklanmış: "Beraber okuyabilir miyiz?"gibi bir cümle kurmuştu. "Tabii..." diye cevap vermiştim...
Bir avuç genişliğindeki uzaklığımda aynı gazeteyi okuyorduk bu yabancıyla...
Bana kendini tanıttı:
"Merhaba... Ben Kim Jongin."
"Uzun bir yolculuk olacak gibi, size eşlik etmemden rahatsızlık duymazsınız umarım..." deyivermişti. Jongin'in afet gibi güzelliğinden donup kalmıştım. Tekrar "Tabii."diyebilmiştim.
Ardından bir buse kondurdu yanağıma, hafifçe elini aşağı götürdü, zevkten kıvranıyordu. Ne yapacağımı bilemedim...
"Ne yapıyorsunuz?! Ne yapıyorsanız bırakın hemen!!!" Gazeteyi yere attığım gibi ayağa kalkıp fıldır fıldır gözlerle dışarı attım kendimi. Ceketimden yakaladığı gibi beni içeri çekti. Benden hayli uzun olmasıyla beraber denli güçlüydü de. Beni koltuğa attı ve takım elbisesini hızlıca çıkarmaya başladı. Bir kaç çığlıktan sonra ağzımı bantladı, buraya doğru yaklaşan ayak seslerinden irkilip beni koltuğun altına gömdü. Bunları yapmadan önce bir iğne batırmıştı boynuma, uzun süre ayılamamıştım, şansıma...
10 saat sonra ayılmıştım. Yolculuğun daha yarısına gelmiştik. Zar zor kafamı kaldırabildiğimde Jongin'i piposunu tüttürerek beni süzerken buldum. Bir kaşı çatık, beni yerden göğe, öldürmek istercesine süzüyordu. "Seni pislik..."
"Artık çok geç..kimse seni bulmaya gelemiyecek..." hafifçe kırıttı. Başımın sallantısından arkaya yasladım ve Jongin'i bana doğru yürürken izledim. Hızlı nefes alıp verişimi gören Jongin heyecanlanmış olduğumu anlamıştı. Ellerimi çözdü ve yanıma oturdu. "Daha iyi hissediyor musun?"gibi bir soru sordu. "Evet..." diyebilmiştim. Bacağımı kavradığı gibi onunkine bastırdı, elini bacağımdan içeri ilerletti. Üstünde küçük daireler döndürüyordu, aynı zamanda da dudaklarımı öpüyordu. Ardından boynuma saldırdı fakat hafifçe, fazla ileri gitmeden ısırmaya başladı tenimi. "Bırakın beni lütfen..."
"Asla!"
Pantolonumun sırayla düğmesini, sonra fermuarını açtı, sonra da iç çamaşırımın altına soktu elini. Hafifçe okşamaya başladı. Çok geçmeden tümünü dışarı çıkarmış sertçe çekiştiriyordu.
Tüm üstünü çıkardı ve müthiş kasları ortaya çıktı. Vücudu bir hayli güzeldi. Ağzımı ve boğazımı doldurdu ve git geller ile dudağını ısırıyor, başımı arkasından tutup iyice içime bastırıyor, böyle onu gittikçe daha da çok inletiyordum. Bir müddet sonra ellerimi kullanmaya başladım, bende onu istiyordum, hem de kabahatimin bilincinde olup aşkla istiyordum onu. Bana da oral yaptıktan sonra arkamı döndürdü ve yavaşça parmağını küçük deliğimden içeri soktu. Ben adını bağırdıkça parmak sayısını arttırıyor, içeride makaslar açarak, suyumu dışarı çıkarıp bir çırpıda yalıyordu. Beni hazırladığında parmakları yerine daha büyük bir şeyle içime girdi.
Devasa büyüklükteydi.
Git gelleri sürekli hızlandırıyor, ağzımı açabildiği kadar açıp dilini içeri sokuyordu. Bütün bir gece boyunca tam sekiz kez gelmiştim. Jongin ise 6 kez. Arzusunu yerine getirmiş bir mutlulukla dizinde yatan benim saçlarımı okşuyordu. Böyle bir geceyi ve Jongin'i asla unutamayacaktım.
Sabah kalktığımda giyinik bir biçimde Seoul'e varmış olduğumuzu gördüm. Fakat Jongin ortalarda yoktu. Gözlerimi iyice açıp olayları kavramaya başladım ancak yine de bunun bir rüya olup olmadığını tam kestiremiyordum. Ayağa kalkıp bagajımı aldım ve kendimi umarsızca trenden dışarı attım... Kalabalığın ortasında sevgilimi, Jongin'in güzelim yüzünü aradım fakat ondan kalan ne bir koku ne de öpücük hissi kalmıştı bedenimde...Nasıl bulacaktım onu? Çaresizlikle gökyüzüne baktım ve bunların hepsinin bir rüya olduğunu fark ettim...Yalnızca bir rüya, yalnızca bir rüya...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaisoo smut: Trende tek gece
RomantikBu hikayeyi özel bir insana ithaf ediyorum... Çok teşekkürler;)))