Tuna Kiremitçi & Sena Şener # Birden Geldin AklımaAh!
Başım!
Ense kökümde hissettiğim acı, çok fazlaydı.
Sanki biri kafamı koparmış ve tekrar dikmiş gibi hissediyordum.
Gözlerimi kırpıştırarak açtım. Zar zor yattığım yerden doğrulmaya çalıştım. Fakat çabalarımın boşuna olduğunu biliyordum. Ensemdeki ağrı doğrulmama izin vermiyordu. Sonunda zar zorda olsa doğrulduğumda, bir şeyleri hatırlamak istercesine etrafıma bakınmaya başladım. Olduğum yer çok sessiz ve karanlıktı. Ürkütücü bir sessizliği vardı. Ve bu, beni hafiften korkutuyordu. Kuş uçmaz, kervan geçmez derler ya, işte burası tam da öyle bir yerdi. Bulunduğum yer bana tanıdık gelmiyordu. Sinirle homurdanmaya başladım.
"Benim burada ne işim var?" Ense kökümde hissettiğim acı, kendini belli edercesine ağrımaya başladı.
"Hangi geri zekalı enseme vurdu acaba? Hayır madem vuruyorsun, neden doğru düzgün vurmuyorsun ki. Allah'ım ya ne insanlar var. Benim gibi harika bir insanın kafasına vuracak kadar ne yaşamış olabilirler."Ensemden tutarak yerimden doğrulmaya çalıştım. İlk denemem elbette başarısız olmuştu. Bir kez daha kalkmaya çalışınca, popom sert bir şekilde kaldırımın üzerine düştü. Canım yanmıştı. Sanki popoma iğne batıyormuş gibi hissediyordum. Sanki gerçekten iğne batıyordu. Olduğum yerden popomun üstende biraz kayınca, altımda gördüğüm şırıngaya benzer şey, bu tezimi doğrulamıştı.
Soğuktan titreyen elimle yerde duran şırıngayı aldım. Şırıngadan çok, başka bir şeye benziyordu. Tuhaf.
Elimdeki şırıngayla beraber sonunda doğrulabilmiştim. Şırıngayı hala sırtımda duran çantamın içine soktum. Yavaş ve aynı zamanda aksayan adımlarla boş sokakta ilerlemeye başladım. Şafak, daha yeni sökmeye başlamıştı. Yani bu demek oluyor ki, ben neredeyse bir gündür buradayım. Ama asıl düşündüğüm şey, benim burada ne işim vardı? En son okuldan çıkmıştım ve taksi bekliyordum. Ne olmuştu da buraya gelmiştim? Aniden aklıma gelen şey, durmama sebep oldu.
Ablam!
Kesin meraktan ölmüştür.
Eve nasıl gideceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Aniden sokakta yankılanan telefon sesi beni yerimde adeta bir çekirge gibi sıçrattı. Bu benim telefonumun zil sesiydi.
Tabi ya telefonum!
Titrek ve aynı zamanda hızlı hareketlerle telefonumu küçük siyah çantamın içinden çıkardım. Titreyen parmaklarımla telefonu açmaya çalışırken daha ne olduğunu anlayamadan elimden hızla kayıp yere düştü. Yere düşen telefon sokakta adeta bomba patlamış hissi vermişti. "Sen nasıl telefonsun ya? Sen nasıl benim narin ve minnak ellerimden düşersin? Aptal mısın sen?" Hala yerde duran telefondan gelen ablamın sesi resmen içimde oturan öküze bir yenisini daha eklemişti.
"Mor! İyi misin canım?"
Sesi... Sesi o kadar kötü geliyordu ki. Sanki binlerce yerinden bıçaklanmış da zar zor konuşuyormuş gibi. Sanki ruhu, bedenini zorla terk ediyormuş gibi. Sanki ses telleri birbirleriyle kavgalıymış da, konuşmak istemiyor gibiydi.
"İyiyim," diyebildim sadece. İçimde oturan onca öküze rağmen 'iyiyim' dedim.
Sahi, iyi olmak neydi?
Sadece kendini iyi hissetmek miydi?
Yoksa mutluluktan havaya uçmak mıydı?
Ya da kendini bomboş hissetmek, iyi olmak mıydı?