Bölüm 2

395 21 5
                                    

Kısa soluklu bir hikaye olacak. Teğmen için sınırın geçmesini bekliyorum iyi okumalar. 😍🌸

"Ne yapmayı planlıyorsun Leonidas?"
Etrafında kimse yokken birbirlerine bu şekilde hitap ediyorlardı. Eski dostlar aralarındaki tüm resmiyeti kaldırmıştı.

"Bilmiyorum Alex." Gözlerini kalın kırmızı perdelere dikmişti. Bu efsanede bahsedilen kadınsa vücudunda kurt figürleri olmalıydı ancak görememişti. Üstelik narin birine benziyordu. Kurt kanı taşıyanlar kışı yaşardı, bu kız bahar bahçelerinde yetişen narin bir çiçek gibiydi sert vurmamasına rağmen bayılıvermişti. Başını iki yana salladı.

Perdenin açılmasıyla iki yaşlı biri genç adam yanlarına geldi. Üstadlar birbirlerine bakıyordu içlerinden en yaşlısı en kıdemli olanı konuştu.

"Vücudunda çok sayıda darbe var prensim. Sağ tarafından bir cisim kuvvetli şekilde çarpmış olmalı."

"Ne çarpmış? Attan düşmüş olamaz atları yoktu." Sör Alex kafasına dönen tüm ihtimalleri mantıklı bir çerçeveye oturtmaya çalışıyordu.

"Düşme ile olacak bir şey değil. Demir, taş gibi sert bir cisimle dövülmüş olabilir. Ne olduğunu ancak uyanınca öğrenebileceğiz."

Prens Leon kaşlarını ne kadar çatabilmişse o kadar çatmıştı. Eli ile gitmelerini işaret ettiğinde kısa boylu ve en genç olanları çekingen bir ifadeyle konuştu.

"P-prensim.Bunlar kadının eşyaları. Çantasından çıktı."

"Beni eşyalar için mi meşgul ediyorsun!"

"Bağışlayın ancak görmeniz gerekiyor. Bu kadın üstad olabilir. Kitapları var. Içlerinde insan vücudu ile ilgili bilgi ve çizimler mevcut."

Prens kitapları alıp kurcalamaya başladı. Kaslar, kemikler, yürek, kan yolları, organlar bir sürü çizim ve bilgi mevcuttu. Bembeyaz daha önce görmediği parlayan parşömenlere basılıydı. Kendileri kahverengi parşömenler kullanıyorlardı. Parmağını tükürükleyip yazının üzerine bastırdı ancak yazılar silinmemişti. Bunlar ne tür şeylerdi böyle! Çantanın içindekileri ceviz ağacından oyma masanın üzere boşalttı. Eline camdan yapılma içi renkli sıvı ile dolu olan üzerinde değişik mekanizmalı şişeyi inceledi. Kuvvet uyguladığında içinden az bir sıvı dışarı fışkırmış ortama hoş bir koku salınmıştı. Bu koku kızın kokusuydu. Kokuyu parmagına sıkıp renkli suyun tadına bakan içlerinden en küçüğü Patric ağzını buruşturak içindeki kusma isteğini bastırmaya çalıştı.  Deri tek düğmeli olan küçük çantayı açtı. Sonunda kendi ülkesinden tanıdık bir şeylere rastladığında gülümsedi. Demir paralar ve yine renkli kağıtları inceleyen üstadlar kızın nereden geldiğini çözememişlerdi. Tanımadıkları bir yerin adı basılıydı. Cüzdandan çıkan insan çizimlerine hayretle baktılar gerçekten farkları yoktu. Esmer siyah gözlü bir kadın, mavi gözlü sakallı bir adam ve bugün topraklarına birlikte giren adamın suretleriydi bunlar.

"Aaa-bi" (yazım şekli yanlış ancak hangimiz ağabey diyoruz? 😂)

Kızın konuşması ile hepsi susmuştu.

Prens diğerlerini dışarı gönderip kızla başbaşa kaldı. Perdeyi açıp içeri girdiğinde korkarak geri kaçan ancak hala mağrur bir eda ile çenesini dikleştiren kıza güldü. Üzerine kadın köleler tarafından beyaz kraliyet elbiseleri giydirilmişti.

Yatağın ucuna oturup mumların aydınlattığı odada kızı incelemeye başladı. Tüm vücudunu beyaz uçuş uçuş üzerinde kendi hanesinin sembolü ejdarha simgeleri bulunan giysi sarıyordu. Iri göğüsleri vardı. Biçimli bacaklara sahipti. Küçük elli ve küçük ayaklıydı. Kolundaki morluklara yer yer açılan yaralarına baktı, kızın konuşması ile dikkatini ona verdi.

"Abim nerde ne yaptınız ona?"

"Sana ne oldu?"

Genç kız sorusunun es geçilmesine gıcık oldu. Kollarını sinirle bağladı.

"Soruma cevap vermediğin sürece söylemeyeceğim "

Leonidas alayla güldü. Yüzüne tehlikeli gulumsemelerinden birini yerleştirdi tıslayarak konuştu.

"Burası benim" dedi eli ile yatağı gösterek. "Bu oda benim" parmağı tam yuvarlak daire çizmişti havada. "Bu kale benim." Kızı kolundan zorla kaldırıp pencereden dışarı bakması sağladı. "Tüm gördüğün göremediğin alan benim. İçinde yaşayanlar ile birlikte."

"Anladık zenginmişsin." Kendini geri çekip saçlarını savuran kıza baktı bu sefer içten gülerek.

"Ben ne istersem o olur. Cevap vermeni istiyorsam vereceksin."

"Ben senin kölen değilim!"

"Haklısın çünkü köleler sahiplerinin topraklarına izinsiz giremezler ancak getirilerler. Adın ne?"

Kız şaşırdı ani duygu değişimleri olan adam onu tedirgin ediyordu, cevap vermeyerek yatağa oturduğunda prens yumruklarını sıktı. Küstah dedi içinden ancak adın küstah olabilir. Gözleri açılan yakasına kaydığı zaman neye uğradığını şaşırmıştı. Hislerinin onu yanıltmadığına sevindi. Köprücük kemiğinin altında kurt kafası şeklinde siyah bir sembol bulunuyordu. Eli ile dokunmak istediğinde kız omzuna yumruk atarak yatak başlığına çekmişti kendini. Güçlü kolları  tek eli ile kızın bileklerini birbirine yapıştırıp tutmasını sağlamıştı. O sembolde gezdirdi dudaklarını. Yanağına düşen gözyaşları ile durdu. Kız hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

"Dokunma bana öldür ama dokunma!"

Prens kızın acılan yakasını kapattı nazik bir hareketle, gök gözleri yaşlar ile dolmuştu, ağlamalarına dayanamayıp ayağa kalktı.

"Odana iki kişi yollayacağım onlara zorluk çıkartma, yarın için seni hazırlayacaklar." Göz dağı vermese rahat durmayacağını biliyordu.

"Neden?"

"Yarın evleniyoruz."

"Dalga mı geçiyorsun. Seninle evlenmek is-te-mi-yo-rum." Sinirden kıpkırmızı kesilen kız ne yapacağını şaşırdı. Asla bu adamla evlenmezdi.

"O zaman ölürsün."

"Kabul." Dedi düşünmeden.  Neyin içine düştükleri belli değildi. Burasının neresi olduğunu bile bilmiyordu. Mum ışığı ile çevrili oda garip giyinimli insanlar. Köleler sahipler. Bu giysiler...

"Belirtmeyi unuttum. Dilinden düşürmediğin abin ile birlikte ölürsün ancak derisini mi yüzsem, kanında mı boğdurtsam, aslanlarıma mı parçalatsam karar veremedim. Sence hangisini yapmalıyım?"

Genç kız durmayan yaşlarını silmeye çalışmadı bile, bu manyak dediklerini yapardı. Kendi tanımadığı bu cani ile evleneceğine ölmeye razıydı ancak canından çok sevdiği abisinin acılar içinde kıvranmasına razı gelemezdi. Kapıyı açan adama seslendi.

"Tamam lanet olsun evleneceğim."

Prens almak isteği cevabı duyunca keyifle gülümsedi. Biliyordu bu kızın zaafı sevdikleriydi. Etrafına emirler yağdırarak odasına ilerledi kendi için hazır bulunan kadının dudaklarına kapandığında aklına gelen mavi gözler ile daha hırsla yumuldu dolgun dudaklara.

ZAMANSIZ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin