Bölüm 1

46 4 2
                                    

İnce, uzun parmaklarımı, beyaz piyano tuşlarının üzerinde yavaşça gezdirdim. Kendimi bildim bileli içli dışlı olduğum bu müzik aleti bana soyut bir güven veriyordu. Artık neredeyse bir bütünüm haline gelen tuşlardan elimi çektim. Duruşumu dikleştirdim, bakır rengi saçlarımı ellerimle geriye ittirdim ve gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım. Parmaklarımla sert ve parlak tuşlara basmaya başladım.

Parmaklarım rahatlıkla tuşlarla dans ederken, odaklanmıştım ve tüm ruhumu piyanoya teslim etmiştim. Moonlight Sonata kulaklarımda çınlarken bir kere bile gözlerimi açmıyordum. Aklım zihinimin tozlu raflarına gitmeye başladığında müziğe odaklanmadığımı fark ettim. 7 yaşımdan beri çaldığım bu beste üzerinde artık uzmanlaşmıştım ve aklıma başka yerde olsa da hala müzikten kopmamıştım.

Aklıma o geldi. Bana bu besteyi o öğretmişti. En az benimkiler kadar ince ve uzun parmaklarıyla piyano tuşlarıyla dans edişi...

Zihnimi dağıtan şey gürültüyle açılan kapıydı. Anın paniğiyle aniden açılan yeşil gözlerimle eş zamanlı olarak piyanonun tuşlarından ellerimi çektim. İçeri giren asık suratlı annem, yine tüm asilliği ile kapıda dikiliyordu ve bana bakıyordu. Annemi görenler onun bir kopyası olduğumu söylerlerdi. Bakır rengi saçları, yeşil gözleri, porselen kadar beyaz olan teni, hokka burnu, biçmli kaşları, ince uzun bedeni ve dolgun dudakları... Aynı özellikleri ben de taşıyordum. Ancak onu benden ayıran gamzelerim vardı.

Annem, Lale Yücelen ve babam Ümit Yücelen, Türkiye'nin en ünlü müzisyenlerindendi. Annem, babamla evlenmeden önce müzisyen olan Aksu ailesindendi. Yücelen ailesi çok eskiden beri müzisyen kişileri barındırmış bir aileydi. Hal böyle olunca bana da yetenekli genlerini aktarmışlardı. Annem ve babamın sesinin güzelliğini ve enstrüman çalma becerilerini mecburen almıştım.

Annem somurtan suratından bir saniye bile ödün vermeyerek bana doğru ilerledi. Annemden fazlasıyla çekinirdim. Bana hiçbir zaman şefkatle yaklaşmamıştı. Babamla daha yakındık. Dertlerimin çoğunu ona anlatırdım.

Annem bana yaklaşırken, sivri topuklu ayakkabılarının odada yankılanan sesinden başka hiçbir ses yoktu. Aramızda 1 metre uzaklık bırakıcak yakınlığa geldikten sonra durdu. Kaşları çatık, suratında otoriter bir ifade vardı. Ben ise ona her zamanki tedirgin bakışlarımı yolluyordum.

Sesini sert ve kinayeli tutarak, " Seni çalarken dinledim. Zihnini müziğe tam vermiyorsun, Defne. Yarın çıkacağın konserde de böyle bir performans sergilersen sana koyacağım şartlar olacak." dedi ve her zaman olduğu gibi benim cevabımı beklemeden, arkasını dönüp ilerlemeye başladı. İçimden 'Zaten yeterince şartlandırıyorsun.' diye geçirdim ve annemin giymem için özenle seçtiği giysilere baktım. Beyaz gömlek, siyah pileli etek ve siyah açık topuklu ayakkabı. Ben bu değildim. Ne zaman ona bunu açıklamaya çalışsam bana Yücelen ailesine yakışır bir genç kız gibi giyinmem gerektiğini söylüyordu. Ben ise gene hayalkırıklığı ile giysileri giymek zorunda kalıyordum.

Düşüncelerimden kendimi ayırarak beyaz piyanonun üzerine koyduğum telefonuma uzandım ve saate baktım. Saatin 23.30 olduğunu gördükten sonra odama gitmek için piyanonun oturağından ayağı kalktım ve geniş müzik odasından çıkmak üzere kapıya doğru ilerledim ve kapıdan dışarı çıktım. Her zaman alışık olduğum yüksek tavanlı koridorumuza baktım. Ailem tanındığından dolayı çok eskiye dayanan bir mirasımız vardı ve oldukça yüklü paraya sahiptik. Ama paramızın olup olmamasını açıkçası umursamıyordum. Yarın okulun ilk günüydü. Bu yüzden yatmam gerekiyordu.

Odama gitmek için geniş, dönen merdivenleri çıktıktan sonra odamın kapısını açıp içeri girdim. Odamın parkesi ve mobilyaları beyazdı. Nevresim takımım, sandalyeme koyduğum minder ve duvarlarımın bir kısmı en sevdiğim renk olan lilaydı. Giyinme odama girdim ve banyonun kapısını açtım. Üzerimdekileri çıkardım ve duş kabinin içine girmeden önce sadece iç çamaşırlarımla aynada kendimi inceledim. Boyum uzundu ve zayıftım. Etrafımdakiler fiziğimin güzel olduğunu söylerdi. Göğüslerim büyük ve dolgun değildi. Aslında göğüslerimin küçük olmasından şikayetçi değildim. İstediğim çamaşırı kolaylıkla buluyor ve rahat hareket etmemi engellemiyorlardı. Ten rengim normalde oldukça beyazdı ama yaz mevsiminden çıktığımızdan dolayı tenim hafif bronzdu. Yanaklarımda çillerim ve gamzelerim vardı. Kendimi incelemem bittiğinde iç çamaşırlarımı çıkarıp duşa kabine girdim. Suyu açıp ayarladım. Vücudumun ve saçlarımın ıslanmasına izin verdim. Vanilyalı duş jelimi lila lifime döktüm ve suda köpürttüm. Köpürttükten sonra lifi vücumda gezidirdim ve vücudumu duruladım. Aynı şekilde vanilyalı şampuanımı ve saç kremimi de saçıma sürdükten sonra durulanıp suyu kapattım. Uzun bakır saçlarımın suyunu sıktıktan sonra yine (!) lila rengindeki bornozumu giydim ve banyodan çıktım. Üzerime yazlık pijamalarımı giydikten sonra banyoya gidip dişlerimi fırçaladım.

Yatağımın içine girdim ve başucumdaki ışığı açıp odamın ışığını kapadım. Çünkü yatağımın yanında ışığı kapatıp açmam için olan tuş vardı. Biraz kitap okuduktan sonra ışığımı kapadım ve gözlerimi kapayıp uykuya daldım.

Dikkat Havuç ÇıkabilirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin