Bölüm 2

3 0 0
                                    

Alarmımın gürültülü bir şekilde beynimi kazıdığını hissetmemle gözlerimi yavaşça araladım. Gözlerim hala yarı açık yarı kapalı iken telefonuma ulaştım ve göz hizama getirdim. Gözlerimi yeni açmamın sebebiyle ilk net göremesem de sonradan saatin kaç olduğunu görebildim ve alarmı kapattım. Bu sene 11. Sınıf olduğum için YGS maratonuna giriş yapmıştım. Yatakta gerildim ve doğruldum. Kafamı çevirip penceremden dışarı baktım. Hava bulutsuz ve aydınlıktı.

Ayaklarımı yataktan sarkıttım ve ayağı kalktım. Pencereye doğru ilerledim, camı açıp odamı havalandırdıktan sonra yatağımı topladım. Yatağımı toplama işlerini görevliler yapardı ama ben kendim yapmayı tercih ediyordum.

Giyinme odama girdim ve okul formamı giydim. Saçımı ve makyajımı yapmak için banyoya girdim. Aynanın karşısına geçip, dalgalı saçlarımı düzleştiriciyle düzleştirmeye karar verdim. Düzleştiriciyi dolaptan çıkardım ve fişe takıp ısınmasını bekledim. O sırada da makyajımı yapmaya başladım. Çok makyaj yapmazdım ve sevmezdim. Ama annem hep makyaj yapmamı ve şık görünmem gerektiğini söyler. Ama ben genelde onu bu konuda dinlemem.

Gözaltlarımı kapatıcıyla kapattım. Yüzümde sivilce yoktu. Çünkü yüz bakımıma çok dikkat ederdim ve bu konuda da oldukça titizdim. Ama gözaltı torbalarım ister istemez oluşuyordu. Kirpiklerim açık renk olduğundan dolayı onları belirginleştirmek için rimel sürdüm. Dudaklarıma dudak parlatıcısı sürdükten sonra makyajımı tamamladım.

Düzleştiricinin ısındığını yanan ışıktan anladım ve saçımı düzleştirdim. İşim bittiğinde düzleştiriciyi yerine kaldırdım ve banyodan çıktım. Dünden hazırlanmış olan çantama nota kağıtlarımı da koyduktan çantamı sırtıma taktım ve odamdan çıktım.

Merdivenlerden inerken babamla karşılaştım. Ona gülümseyerek, "Günaydın, babacığım." dedim. O da bana gülümseyerek karşılık verdi. Babamın siyah saçları, zümrüt yeşili gözleri vardı. Aslında gözlerim annemle değil babamla aynı renkte, zümrüt yeşilindeydi. Ama saçlarımın, babamın siyah saçlarına rağmen nasıl kızıl olduğuna hala anlam verememişimdir.

Ben bunları düşünürken mutfağa varmıştım. Hiçbir zaman isimlerini öğrenemediğim görevli kadınlar mutfakta ordan oraya koşturuyor ve yemek yapıyorlardı. Gözlerim Leyla Teyzem'i aradı ama bulamadım. Adımlarımı benim için hazırlanmış olan kahvaltı masasına yönelttim ve sandalyeyi çekip oturdum.

Ailemin bize hizmet etmesi için görevlendiriği insanların, benim için ayak işlerini yapmaları hoşuma gitmiyordu. Onlara saygısızlık yaptığımı düşünürdüm ve çoğunlukla kendi işimi kendim yapardım. Ailem onlarla istediği gibi konuşabiliyordu ama ben her zaman onlarla saygı çerçevesi içinde konuşurdum.

Kahvaltımı bitirdikten sonra mutfaktan ayrıldım ve ayakkabılarımı giydim. Kapıyı açıp beni bekleyen arabaya doğru ilerledim. Arabanın hemen yanında duran Salih Amca beni görünce kocaman gülümsedi ve ben arabaya yaklaştığımda bana arabanın kapısını açtı. Gülümseyerek teşekkür ettim ve arabaya bindim.

Araba hareket etmeye başlayınca cebimden telefonumu çıkardım ve İrem'den ve Kaan'dan cevapsız arama olduğunu gördüm. Büyük ihtimalle okula gelmişlerdi ve beni merak etmişlerdi. İrem ve Kaan benim en yakın iki arkadaşımdı. Doğduğumuzdan beri birbirimizi tanıyorduk. Ailelerimiz de çok yakın arkadaşlardı.

Okula vardığımızı gördüğümde arabadan indim ve Salih Amca'ya teşekkür ettim. Okula yavaş adımlarla ilerledim. Gözlerim istemsizce onu aradı. Arda'yı... Arda benim eski sevgilimdi. Bu hayatta ondan başka hiç kimseyi bu kadar aşkla sevmemiştim. 7 yaşından beri tanışıyorduk ve hep aramızda bir çekim vardı. 14 yaşındayken sevgili olmuştuk. 2 senedir beraberdik. Ta ki bu yazın Temmuz ayına kadar. Onu, diğer bir yakın arkadaşım olan Ece'yle dudak dudağa yakalayana kadar. Sanki o sahne hiç aklımdan silinmemek için pençelerini, zihnimin en uç köşesine geçirmiş gibiydi. Hala o sahne aklımdan gitmiyordu.

Ve onu gördüm. Umursamaz tavırlarını ve kolunu omzuna attığı Ece'yi. Bir kere bile pişmanlık duymamış mıydı? Bana hiç mi değer vermemişti?

Ece benden oldukça güzeldi. Mükemmel bir fiziği, bronz teni, mavi gözleri ve kumral saçları vardı. O daha güzel olduğu için mi ona gitti.

Düşüncelerimi bölen şey omzuma dokunan tanıdık bir el oldu. Kafamı elin sahibine çevirdim ve yanılmadığımı anladım. Karşımda Kaan tüm enerjisiyle gülümsüyordu. Masmavi gözleri resmen ışık saçıyordu. Parlak dişleri ile her kızı etkileyecek bir gülümsemeye sahipti.

"Naber Havuç?" dedi tüm samimiyetiyle. Gözlerimi devirdim ve ona sarıldım. Ardından İrem, "Yahu Havuç, hiç arayıp sormak yok tatilde. Naptın öldün mü diye arayıp sorar insan." dedi kahkaha atarak. Kaan omzunu İrem'e attı ve ona şefkatle gülümsedi. Kıpkırmızı kesilen İrem, utançla gülümsemesine karşılık verdi. Bu ikisi arasında birşey vardı ama hadi neyse.

"İrem biliyorsun. Arda-" sözümü kesen Kaan oldu. "O piçin adını ağzına alma. Benim kardeşimi üzen bir şerefizin ismiyle ağzımızın tadını kaçırmayalım." dedi ciddi bir şekilde. O an İrem'e sarılmadığımı farkettim ve hemen kollarımı ona sardım. O da bana karşılık verirken kulağına doğru fısıltıyla, "Kaan ile aranızda her ne olduysa bana anlatacaksın ona göre Limon." dedim alaycı bir tonda. Ondan ayrıldığımda yüzü kıpkırmızı olmuştu ve mavi gözleri utançla ayaklarına döndü. İrem, sarı saçlı, buğday tenli ve mavi gözlü bir kızdı. Oldukça kısa boyluydu ve tatlı bir görüntüsü vardı.

Kaan ise aynı İrem gibi sarı saçlı mavi gözlüydü. Ona da Limon yerine bazen sarı bez derdik. Evet, biliyorum çok yaratıcı bir lakap.

Kaan kollarını göğsünde birleştirerek, "Bugün vereceğin konsere hazırsın değil mi?" dedi gülümseyerek. Ona klasik kararlı bakışımı atınca, "Tabi ki de hazırsın." dedi kahkaha atarak.

Öğle tatilinde, okulun açılışı sebebiyle konser verecektim. Anaokulundan beri üçümüz bu okuldaydık ve herkes bizi tanır, biz de herkesi tanırdık. Müdürümüz de ben yetenekli olduğumdan dolayı hep yeteneğimi sergilemek isterdi. Evet koleje gidiyordum ve bursum da vardı. Paramız olsa bile ben liseyi bursla okuyordum. Derslerim iyiydi.

Bizi okul binasına yönlendiren zilin gürültüyle çalması oldu. Herkes yavaş yavaş bahçeyi boşaltırken benim bakışlarım hep Arda'daydı. Beni görmezden geliyordu. Ve bu kalbimin binlerce parçaya ayrılmasını sağlıyordu.

Sınıflarımıza girdiğimizde, İrem ve Kaan'a yakın olacak bir sıraya oturduktan sonra hocanın gelmesini bekledim. İlk derse müzik hocamız Değer Hoca girince hepimiz ayağı kalktık. Evet, Değer Hoca yine bana şarkı söyletecekti ya da piyano çaldıracaktı. Ama dersi şuan müzik odasında işleyemeyeceğimize göre ikinci seçeneği eleyebilirdim.

"Günaydın çocuklar." dedi ince sesiyle. Herkes hep bir ağızdan "Saol!" dediğinde, öğretmen başıyla oturmamızı işaret etti.

Tam arkamı dönüp İrem'le konuşacağım sırada sınıf kapısı açıldı. Tüm gözler merakla kapıyı açan kişiye döndü. Görüş alanıma siyah converseler girdiğinde istemsizce bakışlarımı yukarı doğru hareket ettirdim. Üzerinde okul forması vardı. Yüzü ise... Tanrım. Özenilecek derecede güzeldi. Kumral dağınık saçları, kahverengi gözleri, hafif esmer teni ve gömleğin üstünden bile rahatlıkla gözüken kaslarıyla bir heykeli andırıyordu.

Ben ve diğer tüm kızlar ona hayranlıkla bakarken ben dona kalmıştım. Tamam yakışıklıydı ama onda farklı birşey vardı. Beni ona çeken bambaşka birşey. Daha önce hissetmediğim bir şey.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 02, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Dikkat Havuç ÇıkabilirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin