Mark, ayakkabısını giymeye kaldığı yerden devam etmiş ve hızla evden çıkmıştı. Çok hızlı davranıyordu çünkü Mary'nin Changkyun denen çocukla çok kalmasını istemiyordu. Belki gerçekten düzgün bir arkadaştı ama yine de güvenemezdi. Bizzat kontrol edecekti. Bir erkeğin tavırlarını en iyi erkekler bilirdi sonuçta.
Mary ise Mark'ın son yazdığı mesajın etkisinden çıkmaya çalışıyordu. Dürüst olmak gerekirse dün akşam attığı mesajın etkisinden bile hala çıkamamıştı. Mark'ın bu konuda ciddi olduğu belliydi. Gerçekten kendisini seviyordu. Peki ya Mary Mark'ı seviyor muydu? Muhtemelen.
"Konuşmak için telefonumu aldığın arkadaşın kimmiş bakalım? Erkek mi? Yazışmalarınızı da silmişsin," diyerek sırıtan Changkyun'un omzuna hafifçe geçirdi Mary. Şuan dalga çekecek havada değildi. Aklını kurcalayan bin bir soru vardı. Mark ile ne olacaktı? Mark'a onu sevdiğini söyleyecek miydi? Onu ne kadar seviyordu? Mark gerçekten samimiydi? Ona güvenebilir miydi? Kafası allak bullaktı. Hayatında kaç kere yaşamıştı böyle bir şeyi? Tabii ki de heyecanlanacaktı.
"Buraya geliyor sanırım."
"Konuştuğun kişi mi?"
"Evet."
"İyi o zaman. Ben de tanışırım."
"Senden önce o seninle tanışacak merak etme."
"Niye? Kız mı yoksa? Ne kadar yakışıklı olduğumdan bahsettin, o da beni görmeye mi geliyor?"
Mary, yanı başında saçmalayan ve aptal aptal sırıtan arkadaşına baktı. Bu çocuk hiç büyümüyordu sanki.
"Hayır erkek. Senin bana asılıp asılmadığını kontrol edecek." Bunu söylerken istemsizce gülümsemişti Mary. Mark'ın kendisini kıskanması çok hoşuna gitmişti. Mutlu olmuştu.
"Kıskançlık kokuları... mmm. Aman ben seni ne yapayım? Alt dönemimizdeki Sujin varken sana mı bakacağım?"
"Pislik! Hem Sujin güzel falan değil."
"Kıskanma. Dikkat et seninki Sujini görmesin. Seni bırakır kaçar falan bana kalırsın. Çok korkunç"
"İyice saçmaladın sen! Gel buraya!"
Mary, Changkyun'u okul bahçesinde kovalayadursun, Mark otobüsten henüz inebilmişti. Durak okulun kapısının hemen karşısıydı. Öğrenciler kampüse öğrenci kartlarıyla girdiklerinden Mark kapı dışında bekliyordu. Telefonunu çıkarıp Changkyun denen herifin numarasını çevirdi.
O sırada Mary'den kaçmakta olan Changkyun, telefonu çalınca mecbur durmuştu. Mary ta üstüne atlayacakken, Changkyun 'Seninki arıyor' demiş ve kendini kurtarmıştı. Mary telefonu kapıp cevaplamıştı aramayı.
"Ben geldim dış kapının oradayım. Sen neredesin?"
"Biz de yakınız kapıya. Bekle geliyorum hemen."
Mary telefonu kapatıp Changkyun'a uzatmış ve kapıya gitmeleri gerektiğini söylemişti. Beraber hızlıca yürüyüp okuldan çıktıklarında Mary, tanıdık yüzle karşılaşmıştı. Otomatikman yüzünde güller açmaya başlamıştı bile. Kalbi hızlanmıştı çoktan. Onu görünce tarifsiz bir mutluluk kaplıyordu içini.
Mark, Mary'i gördüğüne mi sevinsin, Changkyun'a mı sinirlensin bilemiyordu. İlk aklına gelen şeyi yapıp, Mary'i kollarının arasına aldı. Sarılırken sahiplenici bakışlarını Changkyun'a atmayı ihmal etmiyordu. Changkyun ise 'Ben masumum' bakışları ile karşılık veriyordu Mark'a. Bu iki deli bakışırken, kimse Mary'nin heyecandan bayılmak üzere olduğunun farkında değildi tabii. Kalbi resmen ağzında atıyordu. İlk defa sarılmışlardı ve çok güzeldi. Bundan sonra Mark'a bol bol sarılmak isteyeceğini biliyordu ama önce şu utangaçlığını yenmesi gerekiyordu.
"Naber, güzelim?"
Mark'ın geri çekilmesi ile büyük bir boşluğa düşen Mary, soruya geç cevap vermek zorunda kalmıştı. Fakat kendisine yine güzelim dediğini yeni yeni idrak etmişti. Bugün kalpten gitmezse iyiydi.
"Memnun oldum. Baştan söyleyeyim, dünyada tek kız Mary kalsa yine bakmam. O kadar yani. Kardeşim gibi. Çokta çirkin zaten. Benim tipim değil yani. Sizde kalsın."
Mark Changkyun'un saçmalıklarını şaşkın şaşkın dinlerken, Mary arkadaşını öldürme planları yapmakla meşguldü.
"Siz hasret giderin. Kaçtım ben."
Changkyun topuklarını kalçasına vura vura kaçarken, Mark arkasından tip tip bakmıştı.
"Sevdim bu çocuğu. Zararsız."
"Öyledir. Demiştim sana."
"Neyse... nerede kalmıştık?" Mark, Mary'e tekrar sarılmıştı. Çünkü az önce Changkyun'a bakmaktan odaklanamamış ve hiçbir şey anlamamıştı. Bu hissi tekrar, her ayrıntısına kadar yaşamak istiyordu.
"Changkyun bahane. Özlediğim için geldim."
Mary bu fırsatı iyi değerlendirmeyi seçerek Mark'a iyice sokulmuştu. Mark'da şikayetçi değildi zaten. Mary'nin güzel kokusunu içine çeke çeke saatlerce böyle durmaya karar vermişti.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.