Rüzgârın büyülü kelimeler fısıldadığı bir günde orman yolunda ilerleyen bir düzine asker duydukları çığlık ile durdular. Çığlık sanki kulaklarının dibinde atılmış gibiydi ve yoğun bir yardım talebi taşıyordu.
Kumandanları atını çığlığın geldiği tarafa mahmuzladı. Rüzgâr onların etrafında dönerken ormanın içindeki küçük derenin yanına ilerlediler. Derenin kenarında gördükleri manzara kumandanlarının tahmin ettiği gibiydi. Bir grup haydut biri daha çocuk olan iki kızı ele geçirmişti.
At seslerini duyan haydutlar dikkatlerini kızlardan çekip karşıya yönelttiler. Renk renk atın üzerindeki askerler kendilerine doğru geliyordu. Haydutların başı duruşunu bozmadı. Bir eli hala kızlardan büyük olanının üzerindeydi. Diğer elini ile kılıcını yokladı. Soğuk demir orada, elinin altındaydı.
Yeşil dalların arasından çıkan askerler hızla etraflarında bir çember oluşturdular. Haydutlar onların basit birer devriye askeri olduğunu düşünüyordu.
Kumandanları atından indiğinde haydut kızı bir adım geriye çekti. İçkiden kızarmış gözleri kumandanı baştan ayağa süzdü. Koyu renk zırhı tam üzerine göreydi. Zırhındaki altın renkli kısımlar insanın gözünü kamaştırıyordu. Kaliteli yünden yapıldığı belli olan pelerini omuzlarından aşağı sarkıyor ve rüzgârla dalgalanıyordu. Başlığının altındaki keskin gözleri haydutunki ile buluştuğunda haydut kızı bir adım daha geriye çekti. Arkasındaki on arkadaşından az ilerideydi şimdi.
"Yolculuğunuz nereye beyler?" Sorusunu arkasındaki arkadaşlarından destek alarak sordu. Kumandan bir an için konuşan hayduta baktıktan sonra bakışlarını genç kıza yöneltti.
"Leydim." dedi kumandan. Karşısındaki kızın bir köylü olduğunun farkındaydı ama bu hitap ile haydutların kafasını karıştırmayı planlamıştı. "Çığlığınızı duyduk." Haydut elinin altındaki kızı kendine çevirip yüzüne baktı. Bu paçavraların altındaki kız bir leydi miydi? Bakışlarını tekrar askerlere yöneltti. Hepsi de yaydan fırlamaya hazır birer ok gibiydi ve yay çok gergindi.
"Bu insanlar sizi rahatsız mı ediyor?" Kumandan tekrar konuştu.
Güneş batmaya başlamıştı ve haydut kızdan vazgeçmek istemiyordu. Derenin kenarındaki kızları gördüğü anda keyfi yerine gelmişti fakat şimdi bu askerler onun keyfini kaçırıyordu.
"Askerleri gönder." Kızın kulağına fısıldadı. Kız adamın iğrenç nefesini kulaklarında hissettiğinde titredi. Daha sonra sivri bir şeyin beline battığını hissetti. Kalbi öyle hızlı atıyordu ki bir an için patlayacağından korktu.
Korkak bakışlarını atının üzerinde oturan kumandana doğrulttu. "Hayır, sadece su içmek için kap istediler bizden." Haydutun ağzı bozuk bir gülüşle açıldı ve sararmış dişleri ortaya çıktı.
"Çığlığınız..." Genç kız etinde bir oyuk açan bıçağın acısı ile kumandanın sorusunu yarıda kesti. "Kardeşim az kalsın dereye düşüyordu." Yaradan akan kanın yarısı bacaklarına doğru akarken yarısını elbisesi emiyordu. Dişlerini sıktı.
"Güzel..." diye fısıldadı adam kulağına. Bıçağı açtığı yaranın içinden yavaşça çekti. Kız acıyla gölgelenmiş bakışlarını kumandana doğrulttu. Lütfen, dedi içinden. Lütfen gitme.
"Emin misiniz leydim?"
Kral'ın özel muhafızlarından biriydi komutan. Pelerinini henüz on beş yaşındayken kazandığı turnuvadan sonra almıştı. Kral'ın, pelerinini omzuna serdiği günü dün gibi hatırlıyordu. Eli kılıcına sıkıca tutunmuştu; onun için dövülmüş, kabzasında altından işlenmiş bir çift kanat bulunan kılıcına. Yeminini Kral'ının ayakları önünde vermiş ve tüm hayatını onu korumaya adamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ashara | Oh Sehun
FanfictionHer insan öldüğünde aslında hayatının küçük bir kısmını yaşamadan ölür. Bir büyücü onları hayatlarının bu renksiz, yaşanmamış kısmını ölmek üzere olan biri için vermelerini istediğinde ise seçim ölülerindir. Ashara |@Balaccie| Tüm hakları saklıdır.©