2.Bölüm-Efendim

3.2K 301 145
                                    

Alarmın sesi beynimin içinde yankılanırken iki seçenek arasında gidip geliyordum. Yastığı yüzüme bastırıp buraya geldiğim için kendimi boğmak ve alarmı kapatıp uyumaya devam edip ilk günden okuldan atılmak... Seçenekleri kafamda tartarken başıma çarpan şeyle yataktan sıçradım. James gözlerini bana dikmiş sırıtıyordu. "Uyansana sersem." 

Hakaret etmesine rağmen ses tonu şakalaştığını belirtiyordu. Bu yüzden sinirlenmedim. Örtüm üstümden çekilirken dişlerimi sıktım. "Hava daha karanlık be!" itirazlarım saçmaydı ama beynim üç saatlik uykudan sonra çalışmaya gönüllü olmuyordu. Çamaşır bittikten sonra kurutma makineleri bozuk olduğu için saç kurutma makineleriyle James'in kıyafetlerini kurutmaya çalışmıştık. Makineler o kadar eskiydi ki üstlerinde güç arttıracak hiçbir şey yapamamıştım. Saatler sürmüştü! Sonunda hepsi bittiğinde resmen sızmıştık. 

James'in kafama daha fazla vurmasına dayanamayarak yastığını ittim ve kalktım. "Tamam be." sesim son derece huysuzdu ama ben de huysuzdum zaten. Ellerimi gözlerime bastırarak uyanmaya çalışsam da pek faydası olmamıştı. Dolabımdan tıraş takımımı ve diş fırçamı alıp banyoya yürüdüm. Burası koridorun ortasında kalıyordu. Üç bölümden oluşuyordu. Ortada lavabolar, sağda tuvaletler ve solda da duşlar vardı. Lavabolar boş değildi ama kalabalık sayılmazdı da. Benim gibi birkaç birinci sınıf etrafta dolanıyordu. Boş lavabolardan birine geçip dişlerimi fırçaladım ve kendimi kesmemeye çalışarak tıraş oldum. Okulun uzun saçla bir sıkıntısı yoktu ama her sabah tıraş olmak zorundaydık işte. İşim bittiğinde yüzümü yıkadım ve odaya geri döndüm. James çoktan giyinmişti. Ona yetişmek adına hızla pijamalarımı soyup kamuflaj pantolonumu ve ondan bir ton koyu tişörtümü üstüme geçirdim. Hava bahar olduğu için pek serin değildi ama sabah ayazı diye bir şey vardı. Bu yüzden kamuflaj ceketini de üstüme geçirdim ve beni bekleyen James'le birlikte yemekhaneye yürüdük.

Bahçeye çıktığımızda hava hala karanlıktı ama etrafta bizim gibi dolaşan insanlarda vardı. Yemekhanenin girişinde James elini omzuma atarak beni durdurdu. "Ne?" dedim ona bakarak boş gözlerle. "Arkadaşlarım bana Rhodey der, dün o kadar uykum olmasaydı bana artık Rhodey de derdim." başımı salladım ama elini çekmemişti.

"Tamam Rhodey?" dedim a'ları uzatarak. O da başını salladı ve sırıtmaya devam etti. Sonunda pes ederek konuştum. "Rhodey?" 

"Evet?" gözlerimi devirdim ve başımla omzumdaki elini işaret ettim. "Elin hala omzumda." şaşkınlıkla elini çekti. "Üzgünüm, uykusuzluktan ne yaptığımı bilmiyorum." önemli olmadığını işaret ettim ve sonunda yemekhaneye girdik. İçerisi dünkü kadar olmasada hala havasızdı. Tabldotlarımızı alıp yemek sırasında bekledikten sonra boş yerlerden birine yerleştik. Rhodey dünkü iştahıyla yerken ben önümdeki çırpılmış yumurtaya öldürücü bakışlar atıyordum. İrenç görünüyordu. Ben midesine düşkün bir adamdım... tek zaafım midemdi belki de. Midem guruldarken çatalımı elime alıp kalıp halindeki yumurtadan bir parça aldım. İstemsizce önce kokladım... kokusu yoktu? Bir yiyeceğin nasıl kokusu olmazdı ki! 

"Of, sürahi boşalmış" o boş su sürahisine sinirli bakışlar atarken ben de askeri okuldaki ilk yemeğimi yedim. İğrençti. Bu şeyin tadı ve görüntüsü doğru orantılıydı. Rhodey söylenerek masadaki sürahiyi aldı ve yemekhanedeki çeşmelerden en yakınına yürüdü. Önümdeki tepsiyi asık suratımla ittirdim. 

"Bence yemelisin çaylak." kulağımın biraz gerisinden gelen sesle arkamı döndüm. Yine aynı mavi gözler... bir insanın gözleri nasıl bu kadar parlak olabilirdi ki? Dünyanın en berrak plajları sıralamasındaki denizlere benziyordu... "Tadı kötü." sesimin cılız çıkmasına içimden gözlerimi devirdim. Eğer burada olmasaydı kafama bir tane geçirebilirdim. Neydi bu özgüvensizlik? Belki Stark adını dışarıda bırakmıştım ama ben hala aynı bendim... Değil mi?

Black Love/StonyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin