hayatım, beni özlemedin mi?
içi gidiyordu hoseok'un. seokjin'in ölüsünü gördüğü andan beri kendinde değildi. sevgilisinin o solgun yüzü sürekli gözlerinin önüne geliyor, onu fazlasıyla üzüyordu. kafasını dağıtmak için bir şeyler yapmaya çalışan jimin ise, her defasında başarısız oluyordu. kolay değildi sonuçta, sevdiğini kaybetmek kolay atlatılabilecek bir acı değildi.
iki kişilik büyük yatakta şimdi tek başına yatıyordu hoseok. yatağın her zaman dolu olan sağ tarafı bu kez boş ve soğuktu. iki gündür hiç el değmemiş, çarşaf bile kırışmamıştı. burnunu çekti kahve saçlı çocuk, ağlıyordu. zaten böyle bir durumda elinden ağlamaktan başka bir şey de gelmezdi. bunu o da biliyordu. tanrıya asla isyan etmemişti başkaları gibi. ölümün önüne geçilmez bir gerçek olduğunun da bilincindeydi.
ağlamaktan ve yeterli uyuyamamaktan kan çanağına dönmüştü gözleri. hastaneden çıktıktan sonra jimin yalnız kalmasına razı gelmeyip onu kendi evine götürmek istese de hoseok kabul etmemişti. ömrünün geri kalanında hep yalnız olacaktı nasıl olsa. seokjin'den başkasını beğenmeyeceğini biliyordu.
komodinin üzerindeki çalar saate baktı. gecenin üçüydü. ne yaparsa yapsın uyuyamıyordu, o halde gün doğana kadar yatakta öylece yatmaya devam edecekti.
içi huzursuzdu. acaba seokjin morgdaki diğer ölülerin arasında korkuyor muydu? üşüyor veya kendisine kimse sarılmadığı için ağlıyor muydu? ya da oradan çıkmaya çalışıyor, kimse ona yardım etmediği için çaresizce uykusuna geri dönüyor muydu?
zihni tamamen bunlarla doluydu hoseok'un. ilişkileri her ne kadar kavgalarla geçiyor olsa da kıyamazdı o sevdiğine. seokjin'in hassas bir çocuk olduğunu biliyordu. çoğu kez öfkeden bağıran veya sertmiş gibi görünmeye çalışan o çocuğun, aslında her şeyden korkan narin bir yüreği olduğunu biliyordu.
"tanrım..." diye fısıldadı loş bir ışıkla aydınlatılan yatak odasında. "lütfen aklımı kaçırmamam için bana yardım et." yatakta dönüp tavanla bakışmaya başladı. artık ne yapacağını bile şaşırmıştı, tavandaki lambanın üzerindeki çiçek desenlerini inceliyordu.
derken, evin kapısından bir tıkırtı işittiğinde kalbi tekledi. gecenin bu saatinde apartmanda herhangi birinin dolaşması ne kadar mantıklıydı? yavaşça ve dikkatlice üzerindeki örtüyü kenara itip indi yatağından. ayağına geçirdiği terlikleriyle ses çıkarmadan ilerledi parke zeminin üzerinde. korkmaya da başlamıştı açıkçası. şu an kapının ardındaki kişi, seokjin'in öldüğünü duyan ve hoseok'un yalnız kaldığını bilen herhangi kötü niyetli biri olabilir miydi?
öyle olmamasını umuyordu hoseok. aksi takdirde neler olacağını tahmin edemiyordu.
mutfağa gidip büyük bir bıçak aldı eline. hiç yoktan iyi sayılırdı. ardından kapının ardına gidip mercekten baktı dikkatlice. binanın sensörlü lambaları bir hareket algılayamamış olmalıydı ki kapalılardı. derin bir nefes verdi hoseok. eğer kapının önünde biri olsaydı koridor mutlaka aydınlanırdı.
içinin rahat etmesi için kapının üzerindeki anahtarı iki kez çevirip kilidin açılmasını sağladı. ardından kulbundan tutup araladığında, başta kimseleri göremedi. daha sonrasında ise sensörlü lambaların bir anda açılması ile karşısında beliren seokjin'i gördü ve yüreği hopladı.
"t...ta...tanrım..." eli ayağı titremeye başladı kahve saçlı çocuğun. seokjin kanlı canlı karşısında dikiliyordu değil mi? ya da gördüğü rüya o kadar gerçekçiydi ki inanılmaz derecede etkilemişti onu. rüyadan uyanabilmek için sol kolunu cimcikledi. ancak hiçbir şeyde değişiklik olmamıştı. hoseok zaten uyanıktı ve kolundaki acı da işin süsü olarak kalmıştı.
karşısındaki kumral çocuğu inceledi bir süre. gözlerinin içine baktı, göz bebeklerindeki sönmüş parıltılar eski haline dönmüş ve canlanmışlardı. solgun ve morarmaya yüz tutmuş teni eski tonuna kavuşmuştu. yüzündeki hatlar, saçlarındaki ince beyaz teller, her şey hoseok'un onu bıraktığı gibi duruyordu. ancak görünürdeki tek fark, üzerindeki uzun beyaz önlük ve parmağındaki altın yüzüğün yerinde olmayışıydı.
resmen gözlerine inanamıyordu hoseok. öldüğüne emin olduğu sevgilisini karşısında gördüğüne inanamıyordu. bu işte bir tuhaflık olmalıydı. kalp atışlarının gittikçe hızlanması ve göğsünü yaracakmış gibi çarpıp durması onun için hiç iyi değildi. hemen şu anda, aklının alamayacağı tuhaf şeyler dönüyordu.
"s-seokjin..."
aralık dudaklarından bir fısıltı kaçtı. kaç dakikadır öylece bakıştıklarını bilmiyordu. olduğu yerden kımıldayacak cesareti de kendinde bulabildiği pek söylenemezdi.
seokjin sonunda yorgun gözlerini kırpıştırıp karşısındaki çocuğa buruk bir şekilde gülümsediğinde, bu son nokta olmuştu. daha fazla dayanamayan hoseok, elindeki bıçağı yere düşürmüş ve parke ile buluşan bıçak sert ve tok sesler çıkarmıştı. ardından çocuğun dizleri zangır zangır titremeye başlamış, bedenini taşıyamadığında da yere düşüp bayılmıştı.
"hoseok..." yeniden hayata döndüğü andan beri güçsüz hisseden seokjin, bağırmakta bile zorlanmıştı. sesi de fısıldar gibi çıkmıştı bu yüzden. zaten eğer bağırmış olsaydı, gürültüye uyanan komşular başlarına birikir ve hatta bu durum karşısında onlar bile bayılabilirdi. gerçi, seokjin'in öldüğünden daha haberlerinin olmaması da epey yüksek bir ihtimaldi.
ki eğer saatlerdir evine dönmek için yürüdüğü de hesaba katılırsa, çocuğun şu an ayakta durabiliyor olması bile bir diğer mucizeydi.
içeri girip çelik kapıyı ardından kapattı ve dizlerinin üzerine çöktü. sevdiğinin başını alıp dizlerinin üzerine yasladı, yanaklarını okşadı bir güzel. en son bir hafta önce görmüştü onu. jimin'i kıskanıyordu bazen. sevgilisini kendisinden çok görüyordu.
duyguları birbirine karışmıştı resmen. ne hissedeceğini şaşırmıştı kumral çocuk. bir yandan başına gelenlerden dolayı üzülüyor ve bu yüzden ağlıyordu. diğer yandan ise sevdiğine yeniden kavuşabildiği için mutlu ve huzurluydu.
baygın çocuğun yanaklarını okşarken, bakışları aralık kalmış pembe dudaklara kaydı. en son ne zaman doya doya öpebilmişti bu dudakları? bilemiyordu seokjin, uzun zaman geçmiş olmalıydı. eğilip dizlerinde yatan çocuğun dudaklarını ters pozisyonda öpmek istedi. bastırdı kendini, emdi sevdiğinin dudaklarını birkaç saniye.
geri çekildiğinde, hoseok uyanmış ve gözlerini açmış, öylece tepesindeki kumral çocuğa bakıyordu. şaşkınlığını daha atabilmiş değildi ancak heyecanını ve korkusunu yitirmiş sayılırdı. yerden destek alıp başını çocuğun dizlerinden kaldırdı ve oturur hale geldi. şimdi bu sessiz evde, öylece birbirlerine bakıyorlardı. sessizliği bozan taraf seokjin oldu.
"hayatım," diye fısıldadı yavaşça. "beni özlemedin mi?"
bölüm sonu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
basübadelmevt | 2seok
Spiritualbasübadelmevt (far.) ; ölümden sonra dirilmek, yeniden canlanmak. •° lügât-ı fars serisi, bölüm 2