2'

16 2 0
                                    

***

-Hızlı ol, otobüsü kaçıracağız.

Umursamazca bir tavırla omzumu silktim.

-Dünya'da yaşanan o kadar olay içinde benim yavaş olmam otobüsü kaçırmamızı sağlayacak zaten.

-Dünya'da sayısalcı olup edebiyat yapabilen sınırlı kişilerdensin.

-Sayısalcı olduğum, edebiyattan anlayıp anlamadığımı etkilemez ki. Hem zaten dünyada sayısalcı olup edebiyat yapamayanların sayısı da sınırlı.

-Benim açıklarımı bulmak yerine önüne dönsene sen. Edebiyat yaptığın kadar ayakkabını giymekle ilgilenseydin çoktan otobüs durağına varmıştık.

-Otobüsü kaçırdığımızda kıyamet kopacakmış gibi konuşmayı durdurur musun? En fazla aşağıdaki durağa kadar yürüyeceğiz.

-Kendin o kadar futbol oynadın tabi, sana göre kolay. Ayrıca ben kızım ve bacaklarım senden çok daha güçsüz.

-Dünya atletizm şampiyonu bir kaç seneye önceye kadar bir kadındı. Hatırlatayım dedim.

-Hadi ya? Yüz santimetrelik koşu dalında mı?

Ayakkabılarımın bağcıklarını bağlamak için eğildiğimde ölümcül bakışlarımı ona yolladım.

-Jaebuum! Sana şöyle bakma demiştim. Gözünü seveyim hemen Jimin'in evine git de kurtulayım senden.

-Abi kelimesi nerede? Ayrıca ben gittiğimde beni çok özlersin bak, pişman olma sonradan.

-Sabahtan akşama kadar beni tersleyen birisini mi özleyeceğim ben?

-Şş, ayıp ayıp. Abini ne çabuk sattın sen.

-Aman çok komik, paket yap üzgün olduğumda da gülerim.

Olduğum yerden doğrulup Chaeyoung'un yüzünü ellerim arasına aldım.

-Benim, seni üzebileceğine izin verebileceğim birisi henüz dünyaya gelmedi güzel kardeşim.

Chaeyoung'un yüzü kızarmıştı.

-Pişt, pişt. Utandım mı bakayım sen? Bizim minik Chae'miz abisinden mi utanırmış?
dedim gülümseyerek.

Onun yanaklarında duran ellerimi tuttu ve şunları söyledi;
-Şaka bir yana seni çok seviyorum biliyor musun?

-Senin beni sevip sevmediğini bilmem de, ben seni kendimden daha çok seviyorum.

-Yaa, deme öyle!
dedi ve şakasına bağrıma vurdu. Hemen ardından;

-Hem sen gittiğinde beni üzecek birisi kalmıyor ki zaten. Lisa'dan başkasıyla konuşmama izin mi veriyorsun sanki? dedi.

Bana trip attığı sesinden belliydi. Altta kalmamak için sesimi çıkarmam lazımdı.

-Ha bir de elin adamlarıyla konuş istersen. Üstüne üstlük izin vereyim arkadaş olmanıza?

-Üff, tamam, anladım. Bana Lisa'dan başka biriyle rahat yok. Bir daha söyleme şu cümleyi.

Kaşlarımı kaldırarak ona şaşkın bir bakış attım ve kısık bir sesle "Bu cesaret nereden geliyor?" diye homurdandım. Söylediklerimi anlamamış olacaktı ki bana "Bir şey mi dedin?" dedi.

-Hayır, sadece Jimin'in evinde aylar sonra tekrar yapabileceğim eğlenceli etkinlikleri düşünüyordum.

Bana garip bir şekilde baktıktan sonra umursamaz bir tavırla otobüs durağına doğru koşmaya başladı.

-Hey! Yavaş ol, takılıp düşeceksin Chaeyoung!

-Yine başlama abi. Artık çocuk değilim ben!
diye bağırdı arkasına dahi dönmeden.

-Sana yavaş ol diyorum!

Beni tınlamıyordu. Kapşonumu başıma geçirdikten sonra ona yetişmek için koşmaya başladım. Tam o sırada bir taşa takıldı. Eğer ben onu son anda tutmasaydım çoktan yüz üstü yere çakılmıştı.

-Bak! Gördün mü, sana düşersin demiştim! Ben olmadan kendine nasıl dikkat edeceksin ki sen!

-Bağırma bana! Eğer o kadar oyalanamasaydın otobüsü kaçırmamak için bu kadar hızlı koşmama gerek kalmazdı! Sürekli kendin haklıymış gibi davranıyorsun ve etrafındaki insanları önemsemiyorsun! İşte bu yüzden evden gitmeni istiyorum!

-Ne? Peki.

Söyledikleri üzerine onu tutmayı bıraktım ve yoluma devam ettim. O ise bırakıldığı zaman kalça üstü düştüğü kaldırımların getirdiği tozları silmeye çalıştı. İşini bitirmesinin ardından hızlı adımlarla bana yetişmeye çalışıyordu.

-Abi, dur! Öyle söylemek istememiştim.

Onu umursamaksızın sessiz bir şekilde yürümeye devam ettim.

***
Otobüs durağına vardığımızda direklerden birinin önünde durdum. Telefonumu çıkardım ve saate baktım.

"11:55"

Otobüsü kaçırmamıştık hatta tam aksine otobüs durağına beş dakika erken gelmiştik.

Chaeyoung ise utancından uzun süredir. ses çıkarmıyordu.

-Bana kırgınsın, değil mi?

-...

-Bak, özür dilerim... O anki stresle sana patladım. Gerçekten öyle demek istememiştim.

-...

-Ayrıca... Tabi ki seni özleyeceğim. Sen olmadan kim bana sahip çıkacak, kim benim canım sıkkın olduğunda beni neşelendirecek ki?

-Hem biliyor musun? Daha sadece on beş dakika sesini duymamama rağmen bana sataşmanı özledim. Lütfen abi, beni böyle bırakmayacaksın değil mi?

Söyledikleri üzerine istemsizce yüzümde bir tebessüm oluşmuştu. Onun bana baktığını fark ettikten sonra hemen gülümsememi yüzümden sildim.

-Abi... Çocukken seni kırdığımda ve özür dilediğimde bana ne derdin hatırlıyor musun? 'Büyüklerin görevi küçükler hata yaptığında onları affetmektir.'

Yola dönük yüzümü ona çevirdim ve ellerimi onun saçları arasından geçirdim.

-Benim güzel kardeşim, ben sen üzgünken mutlu olabilir miyim sanki? Zaten sana hiç kırılmamıştım ki.

L0SS | RoséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin